Translate

8 Mayıs 2013 Çarşamba

MİLLİ GÖRÜŞÜMÜ ÇÜRÜTTÜLER, SAADETİMİ BOZDULAR…



Henüz çocuk yaşlarda adım attığımız bu mübarek davaya, bileğimizi ve yüreğimizi, emeğimizi  ve kuvvetimizi, nefesimizi ve terimizi verdik. Gençliğimizin en güzel anlarını bu davanın kutlu yollarında geçirdik. Erbakan Hocamı çok sevdik, yüreğimize soktuk. Çoğu zaman, partilerimiz kapatıldı, Erbakan Hocamla üzüldük, göz yaşı döktük. Haksızlıklara uğradık, kalbimiz dilhun oldu. Zalimlere karşı hep dik durduk, içimizdekilerini  kalemimizle, dilimizle haykırdık. İyi günde de, kötü günde de hep zalimlere baş kaldırdık. Milli Görüşümüzün gereği neyse onu yerine getirme gayretinde olduk.
Çoğu zamanlar rüzgar karşımızdan esti, biz zaferden değil, seferden sorumluyuz dedik, kemiyet değil, keyfiyettir asıl olan dedik ve tek başımıza yürüdük Hak bildiğimiz yolda. Bizim için yürüyüşlerin en onurlusu tek başına olanıydı. Umudumuzu, ümidimizi hiç bu kadar yitirmedik.
Başımız hep dik durdu, partilerimizin kapatılması başımızı önümüze eğdiremedi ama geldiğimiz noktada, Önder Sav’la fikir alış verişleri yapıp, davamızın aleyhine davalar açılması,
Odamızın içerisinde konuşulması lazım gelen mevzularımızın medya sofralarında meze yapılması,
Gizli meselelerimizin sokaklara dökülmesi,
Yüksek İstişare Kurulunun, davanın başına Genel Başkan olarak tayin ettiği Numan Kurtulmuş’a ulu orta ekranlarda hakaretler yapılması,
Müslümanın başka bi müslümana karşı ağzına almaya cesaret edemeyeceği saldırıları,
Kendi edepsiz ve arsızlıklarına Muhterem Hocamızı da alet ederek ‘ihanet’ sendromları,
İftar sofrasında kardeşlik hukukundan öte, Allah’ın hukukunun çiğnenmesi  kanımızı dondurdu, başımızı önümüze eğdirdi.
Bizler bu davaya,
Şevket Kazan’ın ihtirasları için, gönlümüzü vermedik,
Oğuzhan Asiltürk’ün ayak oyunları için, ömrümüzü vermedik,
Oğul Fatih’in siyasette master yapması için, yüreğimizi vermedik,
Soyadına bağlı bi biat anlayışını reddediyoruz.
Bizim topluluğumuz, Müslümanlar topluluğu iken herkes bizden emindi, ne oldu da emniyetli topluluktan, emniyeti alarma geçiren topluluk olduk.
Bunu böyle yapınca, Erbakan ismine daha mı fazla bi anlam  yüklemiş oldunuz.
Ne geçti elinize Numan Kurtulmuş ismini yerin dibine batırınca.
Ne geçti elinize partiyi Kayyuma devredince,
Ne geçti elinize Numan Kurtulmuş’u partiden kovunca…
Bizler Numan Kurtulmuş’u
“Hayatımızın sonuna kadar üç şeyi yapmayacağımıza bu millete söz veriyoruz. Firavunlaşmayacağız, Karunlaşmayacağız, Belamlaşmayacağız” sözünü verdiği için çok sevdik…
“Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan başkasının önünde diz çökmeyeceğiz” sözleriyle siyasette net bir “referans” hatırlatması yapmış olduğu için çok sevdik.
“Kim ne yaparsa yapsın, kim hangi hesabın içinde olursa olsun, bu yürüyüşümüzü engellemeye hiçbir kimsenin gücü yetmeyecektir.” dediği için çok sevdik.
ABD ve Siyonizm merkezli küresel despotizme karşı, özgürlük ve adalet ekseninde bir duruş ve direniş sergileyeceklerine inandığımız için çok sevdik.
Geçmişini inkar eden bir ucuzculuğa ve kolaycılığa asla iltifat etmeden, Manevi değerlerimizden kopmadan, yeni bir medeniyet inşa hedefinden asla ödün vermeden, Reel politiğin cazibesine kapılmadan, ideallerimizi terk etmediğinden dolayı çok sevdik.
Hocamızın en büyük arzusu ‘Yeniden Büyük Türkiye’ dediği için çok sevdik.
Harun gibi gelip Karun gibi olmayacağım dediği için çok sevdik.
Bizler Numan Kurtulmuş’la, sadece sefere değil, zafere de talip olmayı öğrendik.
Biz davamızı da, Genel Başkanını da, Liderini de çok severiz.
Nefislerini gizleyemeyip, akıllarını öne çıkaramayanlar, bizim kadar sevemediler. Davaya da, Genel Başkanına da, Liderine de en büyük ihaneti yaptılar. Yıllardır birilerinin yapmak isteyip te yapamadıklarını, bu davanın en çok çilesini çekme iddiasında olanlar, en büyük darbeyi vurdular.
Davamızın kutsallığı, kişilerin rızasıyla değil, ancak Alemlerin Rabbının rızasıyla kaim olabilir. Hiç bir kimse davadan daha kutsal değildir. Davaya sadakatin ölçüsü, kişilere sadakat değil, sadakatın da Rabbı olana sonsuz itaat la mümkün olabileceğine inanamadık. Beni geçiniz, siliniz, üzerime çarpı atınız önemli değil. Benim bir heybem var, hepsi o kadar. Bu ümmete, ümmetin davasına ne kadar katkım olabilir hesabından başka bir hesabım, kimseden bir çıkar ve beklentim yoktur. Benim derdim Milli Görüşümü neden çürüttünüz, Saadetimi neden bozdunuz.
Bunu yapanlar ahrette nasıl hesap verecekler.
Nefislerini ön plana çıkarıp, akıllarını gizleyenlerden,
GİK`e giremedik diye, Önder SAV ile kolkola girip, mahkemelerden hakimlerle genel merkez baskını yapanlardan,
11 Temmuz kongresini 16 dava açıp mahkemeye verip, kongreyi, tüzüğü, Gik`i iptal ettirmek isteyenlerden,
Genel Başkanın yetkilerini aldırıp partiyi Kayyuma devrettirenlerden,
Muhterem Erbakan Hocamı yanıltanlardan,
Milli Görüşümü çürütenlerden,
Saadetimi nefislerine kurban edenlerden, 
3 aydır benim aşıma zehir katanlardan,
Hem dünyada, hem ahiret te davacıyım Yarabbi!!!
Olağanüstü Saadet Partisi kongresinde, Şevket Kazan ile Oğuzha Nasiltürk elele versin, Önder Sav’ı Genel Başkan yapsınlar. Onlara da o yakışır.
Ben de siyaseti bırakıyorum…
Bırakalım siyaseti bu üçlü yapsın vesselam…

02 Ekim 2010 
mus@bhy

Hiç yorum yok: