Biz millet olarak
hayatı hep günü birlik yaşarız, lakin günü yaşarken gün içerisinde bi çok şeyi
de ıskalarız.
Olanların
nedenlerini ve niçinlerini araştırmayız.
Gün içerisinde
yaşadıklarımızı, gün içerisinde sorgulamayız ta ki bedelini ödeyinceye kadar.
Bugünkü
yaşadıklarımızın sebep ve muhtemel sonuçlarından evvel, 16 yıl evvel bu
topraklarda yaşananları hatırlamakta fayda olduğu kanaatindeyim.
Küreseller 16 Şubat
1999’da Abdullah Öcalan’ı teslim ettiler.
O günlerde bu
teslimatı kendi başarımız saydık, lakin neden teslim edildi, karşılığında
bizden ne istendi? O gün için bunun
sorgulamasını yapmadık.
16 Şubat 1999’da
Abdullah Öcalan teslim edildi,
33 gün sonra 21 Mart
1999’da Fetullah Gülen teslim alındı.
28 gün sonra 18
Nisan 1999’da Türkiye’de genel seçimler yapıldı.
Seçimlerden %22,19 oy oranıyla Ecevit’in DSP’si birinci,
%17,98 oy oranıyla
Bahçeli’nin MHP’si ikinci,
%15,41 oy oranıyla
Fazilet Partisi üçüncü,
%13,22 oy oranıyla
Mesut Yılmaz’ın Anap’ı dördüncü çıkmıştı.
Çıkan seçim
sonuçları, tam da 16 Şubat’ta Apo’yu teslim edip, 21 Mart’ta Gülen’i teslim
alanların istediği sonuçlardı.
DSP+MHP+Anap
hükümetinin kurulması için gerekli tüm çalışmalar yapıldı, Rahşan Ecevit’in
ifadesiyle ‘Ülkücü katillerle’ DSP’nin Ecevit’i aynı ortak hükümette yer
alacaklardı. Küreseller öyle istedi ve
adını ANASOL-M koydukları koalisyon hükümeti kuruldu.
Kurulan koalisyon
hükümeti, Küreseller ne istediyse onu
yaptılar.
MHP’li Bakan Koray
Aydın’ın ifadesiyle “Apo’yu ‘asmamak’ şartıyla” teslim ettiler.
Küresellerin arzusu,
Anasol-M hükümeti Apo’yu idamla yargılayacak, hatta idama mahkum edecek, lakin
idam yasasının kaldırılmasıyla 30 yılda bu millete terörle diz çöktüren Abdullah
Öcalan asılmayacak, yaşayacaktı!
Öylede oldu!
Yetti mi? Yetmedi!
Abdullah Öcalan’ın
teslimatıyla asıl yapmak istedikleri yapılacaktı.
Kurulan koalisyonla
istediklerini aldılar.
Gecelik faizlerin
%7.500’lere çıkmasıyla, Doların ikiye katlamasıyla hayatlar karartıldı, ocaklar
söndü.
Esnaf, Başbakanlığa
yürüdü, elindeki yazarkasasını Başbakan Ecevit’in kafasına fırlattı.
Tam da o buhranlı
günlerde 3 Mart 2001’de, Küresellerin ekonomik tetikçisi Kemal Derviş Dünya
Bankasındaki görevinden ayrılarak, hazırladığı Güçlü Ekonomi Programıyla, bu
milleti yaşadığı ekonomik darboğazlardan çıkarmak için kurtarıcı olarak
Anasol-M hükümetinin Ekonomi Bakanı oldu.
Lakin Derviş’in
‘Güçlü Ekonomi Programı’, batan
bankaları kurtarmaya yetmedi,
Boşaltılan
Bankalarda bulunan milletin 240 milyar dolar kaynaklarının küresellerin
kasalarına doldurulmasını engelleyemedi.
Millet kurtarıcı
zannetti lakin Derviş’in görevi tamda buydu. Milletin kaynaklarını bankalardan
boşaltıp, küresellerin kasalarına doldurmaktı. Öyle de oldu. İtiraz edenler
tasfiye edildi. Ecevit’in hastalanması ve
hastaneye yatırılması tasfiye planının bir parçasıydı.
Akabinde 3 Kasım
2002’de seçimlere gidildi, üç yılda milletin 240 milyar dolarını milletin
kasasından alıp, küresellerin kasalarına dolduran Derviş görevini yerine
getirmenin mutluluğuyla yeniden efendilerine döndü. Bu vesileyle de Hükümet ortakları DSP, MHP ve Anap baraj
altında kalarak milletten tarihi tokadı da yemiş oldu.
16 Şubat 1999 – 3
Kasım 2002 arası tamda müstemleke ülkesi olmuştuk.
Küreseller ne
istemişse olmuştu.
Sözün burasında
yeniden hatırlamak adına 16 Şubat 1999 tarihine yeniden gidelim.
16 Şubat 1999’da
Abdullah Öcalan'ın teslim edilmesi,
21 Mart 1999’da Fetullah
Gülen’in teslim alınması,
18 Nisan 1999
seçimleri sonrasında Anasol-M hükümetinin kurulması,
Apo’nun
yargılanması, idama mahkum edilmesi, idam yasasının kaldırılması ve Apo’nun
idamının müebbet hapse çevrilmesi milletimiz istediği için mi oldu zannediyorsunuz?
Milletimiz ‘Apo
asılacak mı, yaşayacak mı?’ tartışması yaparken, sömürge valisi olarak Kemal
Derviş’in gelmesi, Bankaları boşaltmasıyla küreseller hedeflerine ulaşmıştı.
Bugünkü
yaşadıklarımızı da anlayabilmek, milletimizin geleceği üzerinde oynanan büyük
oyunu da görebilmek için yeniden o günleri hatırlamak zorundayız.
21 Mart 1999’da
Fetullah Gülen’in küreseller tarafından niçin teslim alındığına verilecek
cevabımız yoksa, millet olarak bugünkü
oyunu bozma imkan ve ihtimalimiz de yoktur.
100 yıl evvel bu
topraklarda Büyük Cihan İmparatorluğunu parçalayanlar, kısa vadede 10 yıllık,
25 yıllık, orta vadede 50 yıllık, 100 yıllık, uzun vadede 1000 yıllık planlar
yaptılar, oyunlar kurdular.
100 yıllık
geçmişimizde her 10 yılda darbeyle
kurtulmamız küresellerin 10 yıllık planlarıydı. 25 yıllık planlarında bu
milleti bir birine düşman edecek operasyonlar hiç eksik olmadı bu topraklarda.
Küresellerin bu
topraklarda kurdukları 100 yıllık oyunun en büyük parçası da Türk-Kürt
kavgasıydı.
Bu milletin evlatlarının
sağcı-solcu yapılarak kardeşin kardeşi öldürmesi 1970’li yılların 10 yıllık planıydı.
Alevi-Sünni
kavgaları,
Laik-Antilaik
kavgaları sadece küresellerin bu topraklardaki planladıkları darbelere zemin
hazırlayabilmek içindi.
11 Eylül 1980 gününe
kadar devam eden anarşinin, 12 Eylül 1980 sabahı çalınan tek düdükle bitmesi
sadece Küresel planın bir parçasıydı.
12 Eylül 1980 sabahında anarşi bitti, sağcılık bitti, solculuk bitti,
O günden sonra
milletimiz ellerini açtı darbecilere dua eder hale gelmişti.
Lakin Küresellerin
bu topraklarda planladıkları oyun bitmemişti.
Küreseller için bu
milletin ayağa kalkmaması lazımdı.
Bu millet ayağa
kalkarsa, Coğrafyamızda kurdukları küresel tezgahın dağılacağını da
biliyorlardı.
Türkiye’yi
kontrolleri altında tuttuklarında, Coğrafyada ki küresel egemenlikleri de devam
edeceklerdi. Bu tezgahın devam etmesi için Türkiye ve Ortadoğu insanı bir
birini öldürmesi, bir birleriyle kavga etmesi lazım gelir ki, hem kaynaklarımız
küresellerin kasalarına dolsun, hem de Küreseller kurdukları oyunlarını
oynasınlar.
Osmanlı’nın
yıkılışından sonra Küreseller hep bu millete diz çöktürmek için planlar
yaptılar ve uyguladılar. Özellikle Türk insanı ayağa kalkarsa, Ortadoğu
kaynaklarını sömüremeyeceklerini de biliyorlardı.
PKK’nın Doğu ve Güneydoğuya
konuşlanmasında ki esas maksatta buydu.
PKK’yı Türkiye’nin
Ortadoğuya giriş kapısı Güneydoğuya bekçi olarak dikmeleri de bundandı.
1983 – 2009 arası
PKK’nın bölgedeki en büyük misyonu, bu toprakların evlatlarına diz çöktürüp,
Türk insanını Ortadoğuya indirmemekti.
26 yıllık PKK
terörüyle bu toprakların Türk ve Kürdünün hem canı yandı, hem kaynakları
sömürüldü ve böylece Küreseller 25 yıllık planlarını da oynamış oldular.
26 yılda 40 bin Türk
evladı şehit oldu, 60 bin Kürt evladı öldü. Türk’ün anası şehit oğlunun mezarı
başında arapça fatiha okudu, ölen Kürt’ün anası oğlunun mezarı başında arapça
fatiha okudu.
Terörle mücadeleye 1
trilyon dolar kaynaklarımız gitti, hem canımız hem de kaynaklarımız gitti,
kaybeden bu toprakların Türk ve Kürt evlatları oldu, kazananlar, kasalarını
dolduranlar da küreseller oldu.
16 Şubat 1999’da
Abdullah Öcalan, küresellerin kendisine yükledikleri misyonu tamamladığı için
teslim edildi. Ve böylece küresellerin bu topraklarda o günden sonra yeni bir
25 yıllık planlarını devreye soktular.
Akabinde 30 yıl da
yetiştirdikleri, yüzlerine taktıkları kirli bir hizmet maskesiyle devletin
ekonomik, stratejik ve lojistik kılcallarına ince ince sızarak içimize
soktukları Fetullah Gülen’i sahaya indirdiler.
Bu topraklarda 26
yıl Abdullah Öcalan’a hangi misyonu yüklemişlerse,
Fetullah Gülen’i de
aynı görevle görevlendirmişlerdi.
Fetullah Gülen’in de
görevi, Apo’nun görevinden farklı değildi.
Bu toprakların evlatlarına
diz çöktürecekler, küresellerin bu topraklarda kurdukları saltanat devam
edecekti.
Mesele de buydu,
plan da buydu.
3 Kasım 2002
seçimlerinde tek başına iktidara gelen Ak Parti, böylesi bi küresel planı
bilerek iş başına gelmişti. Erdoğan’ın, Fetullah Gülen’le işbirliğinin
temelinde bu topraklarda kurulmuş küresel tezgahın, ancak küresel tezgahın
içimize soktuğu taşeronlarıyla bozulacak gerçeğidir. Küresellerin planı
Fetullah Gülen üzerinden Erdoğan’ı kullanmaktı. Erdoğan’ın stratejisi de küresellerin
işbirlikçisi Fetullah Gülen üzerinden 100 yıllık küresel oyunları bozmak,
tezgahlarını dağıtmak, planlarını başlarına geçirmekti.
Erdoğan, 2010
referandumuyla küresellerin tüm gizli şifrelerini kırdı. Oyunlarını bozdu.
Erdoğan’ı kullandıklarını zannedenler, Erdoğan tarafından kullanıldıklarını
anacak 2010 referandumuyla anlayabildiler. Akabinde Fetullah Gülen üzerinden
saldırıya geçtiler. Hedeflerinde hep Erdoğan vardı. Ak Parti’siz Erdoğan
projelerini devreye soktular, Ak parti içerisine doldurdukları kripto
elemanları eliyle Ak Parti’yi Erdoğan’dan koparabilmenin hesabını yaptılar,
olmadı.
Bu defa Ak Parti’siz
Türkiye için düğmeye bastılar.
Operasyon üzerine
operasyon denediler,
Küreselllerin
içerdeki tüm tetikçi unsurlarını bi sofraya oturttular, aynı yatağa soktular.
30 Mart ve 10
Ağustos’ta mağlup oldular.
100 yıldır bu
topraklarda belki de ilk defa yeniliyorlardı.
Hem bu topraklarda
ki hesapları, hem de Ortadoğuda ki hesapları belkide ilk defa bozuluyordu.
30 Mart ve 10
Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Fetullah Gülen’le, CHP’yle, MHP’yle
istediği sonucu alamayan küreseller, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen
ertesinde Selahattin Demirtaş projesini devreye soktular. Son planları dışardan
DAEŞ’i Ortadoğuda, içerden Selahattin Demirtaş’ı sahaya indirdiler.
Haziran 2015’te
yapılacak seçimlerde Demirtaş’ın HDP’sini parti olarak seçime sokma ve barajı
geçirme planını uygulamaya koydular. Eylül 2014’te Ekonomik tetikçi Kemal
Derviş mihmandarlığında Demirtaş’ı küresel sofralarında ağırladılar. Demirtaş’ı,
Fetullah Gülen’in de ağababası Graham Fuller’e 4 gün misafir ettiler.
Türkiye’ye döner dönmez Kobani bahanesiyle 2 gecede 53 kürt insanını
öldürttüler.
Küresel plan şu idi.
Küresellerin kendisi kurup Ortadoğuya indirdiği DAEŞ, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de
yaşayan Kürt insanını yurtlarından kovacak, Demirtaş’ta bu olayı bahane ederek
Kürt insanını sokaklara indirecek, ayaklandıracak, Türkiye’nin Güneydoğusunda
yakılan ateş tüm ülkeyi yakacak ve böylece çözüm süreci de bitmiş olacaktı. Bu
vesileyle de Erdoğan eliyle kesilmiş Kuzey Irak ve Ortadoğu petrollerine giden
Küresel hortum yeniden küresel merkezlere bağlanmış olacaktı.
Lakin oyunlarını
yine Erdoğan bozdu.
DAEŞ’in saldırdığı
ve boşalttığı Kürt köylerinde yaşayan 200 bin Kürt insanı 1 gecede Türkiye’ye
alındı. Yine dedikleri olmamıştı. Olan Demirtaş’ın provokasyonuyla sokaklara
inen 53 Kürt müslümana olmuştu.
İçerden ve dışardan
durmadılar tabi, Erdoğan küresel oyunları bozdukça, yeni planlarla saldırıya
geçtiler.
Küresel merkez
Londra’ya çalışan,
Buckingham’ın
Kraliçe’sinin emir erliğini yapan dışardan Küresel medya, The Guardıan, The
Economist, Finacial Times, Washinton ve Tel Aviv medyaları, Küresel
Tink-Tanklar, Küresel örgüt DAEŞ’ler,
İçerden Fetullah
Gülen, CHP, MHP, HDP, Saadet ve Büyük Birlik Partisine ilaveten Aydın Doğan
medyasına karşı verilen İstiklal mücadelesiyle 7 Haziran seçimlerine girildi.
Neticeler tamda Küresellerin istediği gibi oldu. Çok istedikleri HDP barajı
geçmiş, Ak Parti’de iktidardan indirilmişti.
Şimdi Ak Parti’siz bir
hükümetin kurulması için gerekli planları devreye soktular.
Yeni bir koalisyon
hükümeti kurulmasının arifesinde olduğumuz bugünlerde, geriye dönüp 16 yıl
evvel kurulan Koalisyon hükümetinin kuruluş öncesi ve kuruluş sonrası
gelişmeleri yeniden hatırlayabilirsek, küresellerin hesabına çalışacak Ak
Parti’siz hükümetin de bu milletin kasasından neleri boşaltacağını tahmin
edebiliriz.
Ak Parti iktidardan
indiği günün ertesinde,
Henüz seçimin resmi
sonuçları açıklanmamış, küresellerin çok istediği koalisyon kurulmadan
konjonktür değişti.
Hemen 8 Haziran’da;
Dolar ve Faizlerin yükselmesiyle, Borsanın düşmesiyle bir günde milletin 82
milyar lirasının küresellerin kasasına gitmesi,
Küresel Ekonomik
tetikçi Kemal Derviş’in yeniden sahaya indirilmesi, CHP’li kurulacak hükümette
Ekonomi Bakanı olacağı hususununda gerekli saha çalışmalarının başlaması,
Aynı gün mahkemeden
alınan 3.köprünün bağlantı yollarının yapımının durdurulması kararı,
Ak Saray’ın derhal
boşaltılması için Mimarlar Odasının mahkemeye müracaatıyla yapılan tahliye
talebi,
Aynı gün Fehmi
Koru’nun köşesinden “Erdoğan’ın Ak Saray’dan Çankaya’ya taşınması” hususunda
atış yapması,
Diyarbakır’da
Müslüman Kürtlere yapılan PKK saldırıları ve bu saldırıların küresel ve paralel
medya manşetleriyle maskelenmesi,
Hep bir ağızdan
Diyarbakır’da yapılan saldırıların ‘Mit’ tarafından yapıldığı yalanının
yayılması,
Küresel ve Paralel
medyadan; “Mit Müsteşarı Hakan Fidan’ın acilen görevden alınması” hususunda
atılan manşetler,
1 Haftada 3000 Kürt
gencinin PKK tarafından dağa kaçırılması,
Seçilen HDP’li
vekillerin bölge insanını bölgeden kovacaklarını açıklaması, silahları bölge
insanına doğrultmakla tehdit etmeleri,
Seçim kampanya
döneminde hem Paralel medyadan, hem de Aydın Doğan medyasından 7/24
televizyonlarından Erdoğan’a, ailesine vahşice saldırdıkları halde, nöbetleşe
Demirtaş pazarlaması yaparlarken ceza almamaları, ama tarafsız yayın yapmadığı
gerekçesiyle A Haber televizyonuna sayısız kapatma cezalarının verilmesi,
Tüm bu hazırlıklar,
Ak Parti’siz kurulacak koalisyonla, Küresellerin elinin yeniden Merkez
Bankasına, bu milletin kasasına uzanması için yapılmaktadır.
Alman Die Welt
gazetesinden; “Merkez Bankası üç aya kalmaz boşalır…” manşeti boşuna atılmış
bir manşet değildir.
Millet olarak
uyanmaya, topraklarımızda oynanan büyük oyunu bozmaya mecburuz.
Bu topraklar, bu
toprakların evlatlarınındır.
100 yıldır bu
toprakların kaynaklarını, bu toprakların evlatlarına yedirmediler.
100 yıl oyun
kurdular, 100 yıl milletimizin ensesinde keyif sürdüler.
Millet olarak ilk
defa oyun bozuyoruz.
Anlayın artık!
Erdoğan’ın
mücadelesi asla iktidara gelme mücadelesi değildir.
Çöktüğümüz yerden
tarihimizde ilk defa bu kadar kafamızı kaldırabildik, doğrulduk ve ayağa
kalktık, tam yürümeye başlamıştık ki yeniden kafamıza vuruluyor.
Yeniden diz çökersek
200 yıl daha kalkamayız.
Milletimizin
geleceği için Erdoğan’ın başlattığı bu kutlu yürüyüşe, Yeni Türkiye yürüyüşüne
katılmak zorundayız.
Aksi halde kaybeden
biz, kazanan yine küresel efendiler olacaktır!