Translate

24 Kasım 2013 Pazar

DERSHANESİZ EĞİTİM



Eğitimde kaliteyi yükseltmek adına 11 yıl boyunca yapılan sınav ve sistem değişiklikleri ile eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için adım üstüne adımlar atıldı. Hükümet 11 yıl boyunca yapılan değişikliklerle eğitimin sıkıntılarına, fırsat eşitsizliği ayıplarına çareler bulmanın yollarını aradı.  11 yıl boyunca Milli Eğitimde yapılan Bakan değişiklikleri, sınav sonuçlarını hesaplamadaki katsayı ayıpları, sınav sistemlerinde süregelen adaletsizlikler nitelikli eğitimin önündeki engelleri kaldırmaya yetmedi.
1980 den itibaren eğitimdeki sıkıntıları bitirmek adına dershaneler devreye girdi. Devletin okullarında verilemeyen bilgi, dershanelerle verilir ümidiyle milletin çocukları dershaneleri umut olarak görmeye başladı. Dershaneler eğitimin yan kuruluşu olmasına, asıl olanın okul olmasına rağmen,  dershaneler okulunda önüne geçerek, eğitim sisteminin merkezine oturdu ve böylece okul, eğitimin yan kuruluşu oldu. Ne var ki, eğitimdeki sıkıntılara, sistemdeki adaletsizliklere dershanelerde çare olmaya yetmedi. Ücretsiz ders kitabıyla, ülkenin batı ucundaki öğrencisi ile, doğu ucundaki öğrencisinin aynı konuyu işlediği halde, sınavlarda  doğudaki öğrenciyle batıdaki öğrenci aynı sorulara aynı cevapları veremediler. Yapılan tüm değişiklikler eğitimin kalitesini yükseltmeye yetmedi ve sıkıntılar artarak devam etti.
Yıllarca çare olarak sunulan hiçbir tedbir sıkıntıları çözmedi. Her sınavda ‘sıfır’ puan alan öğrenci sayısının yıldan yıla artışlarının önüne geçilemedi. Kalite yükselmedi. Eğitimdeki sıkıntılar arttıkça da dershaneler, ticarethane olmaktan öteye gidemedi.
Tüm değişikliklerin ardından meselenin halli için mesafe alınamamış olacak ki, ülkenin okullarından mezun öğrencilerin, Üniversiteye giriş kapısı olarak gördükleri dershanelerle ilgili hükümet tarafından hazırlanan ‘dönüştürme’ çalışmalarıyla da ‘dershaneli eğitimin’ sona erdirilerek, ‘dershanesiz eğitime’ geçiş kararıyla eğitim sisteminde yeni bir çığır açma çabaları başlamış oldu. Başlatılan çalışmayla mevcut dershaneler okula dönüştürülüp, mevcut sistem yenilenerek okulların asıl maksadına dönüşüyle dershanelerin verdiği eğitimi, devlet kendi okullarında vererek, dershaneye giden öğrenci ile imkanı olmayıp gidemeyen öğrenci arasında yarışı da adaletli hale getirerek, bu vesileyle de milletin her bir ferdi devletin verdiği eğitim hizmetlerinden bedelsiz olarak faydalanması sağlanmış olacaktı.
Dershaneleri okula ‘dönüştürme’ projesi henüz tasarı haline gelmeden, ‘taslak’ halinde iken, ‘dershanelerimi kapattırmam’ diyen, adına ‘hizmet hareketi’ dedikleri çete taarruz başlatarak saldırıya geçti. Yayın gurubu mevzilerinden meydan okumalarıyla, savurdukları tehditlerle, Hükümete dershaneleri dönüştürme projesinde geri adım attırma gayretiyle saldırılarını sertleştirdiler.
Geçmişte 28 Şubat darbecileri tarafından İmam-Hatiplerin kapatıldığı günlerde atmadıkları ‘Eğitime Büyük Darbe’ manşetleriyle, dershane konusunda Hükümete saldırının ilk startını verdiler. Televizyonlarında, dershaneler kapatılırsa ‘gönüllerinin incineceğini’, millet ve memleket için dershanelerde verdikleri hizmetin engelleneceğini, ülkede terör olaylarının patlayacağını, memleketin batacağının saatlerce propagandasını yaptılar.

28 Şubatta, Müslümanlara yapılan saldırıların olduğu günlerde, işinden ve eşinden olanlara, tahsil hayatları bitirilip gelecekle ilgili hayalleri karartılanlara üzülmeyenler, ‘dershanelerin’ kapatılmasıyla ağlaşmaya başladılar. Hizmet hareketinin hocası emekli vaiz’in verdiği fetvalarla manşetler attılar, haberler yaptılar. ‘Dershaneleri kapatılmasın’ için, ‘hacet’ namazları kıldılar, Esmaül Hüsnalarla gece tesbihatları yaptılar. Hızlarını alamayarak, gerek gazete manşetleriyle, gerek Televizyon haberleriyle ve gerekse Sosyal medyadan Başbakan Erdoğan’a ‘Firavun, Karun, Diktatör’ diyerek ateş etmeye başladılar.
Hoca efendi; ‘Firavun üzerinize doğru geliyorsa, siz doğru yoldasınız demektir…’ demiş…
Yani bu mantığa göre, dershanelerin okula dönüştürülmesiyle kapatılacak dershaneler için gösterilen ayaklanmanın doğru olduğunu düşünmeliyiz öylemi?.
Peki, geçmişte Erbakan yanlış yolda olduğu için mi 4 partisi kapatıldı?
Milletin oylarıyla seçilen Merve Kavakçı yanlış yolda olduğu için mi, Milletin Meclisinden kovuldu?
Merve Kavakçı’ya haddini bildiren Ecevit, doğru yolda olduğu için mi, Allah’tan şefaat yetkisi istendi?

Başörtülü kızlarımız yanlış yolda oldukları için mi ikna odalarında başları açtırıldı, ikna olmayıp başörtülerini açmayanlar okullarından kovuldu?
İmam-Hatipliler yanlış yolda oldukları için mi, okulları kapatıldı?
Mavi Marmara gemisindekiler yanlış yolda oldukları için mi şehit sayılmadılar ve bu alçaklığı yapan İsrail yahudisi ‘otorite’ ilan edildi?
Firavun, hep mazlumların üzerine giderken, dünyalık düzenimiz bozulmasın diyerek hep egemenlerle iş tutanlar, zalimler, güç ve güçlüden yana olanlar doğru yolda oldu. Zalime ve zulme karşı mücadele verenler yanlış yolda oldu öylemi?
Bu milletin oyları ile siyaset yapan partiler kapatıldığında üzülmeyenler,
Kur’an Kurslarının kapatıldığında üzülmeyenler,
İmam-Hatipler kapatıldığında üzülmeyenler,
Merve Kavakçı Meclisten, Başörtülüler okullarından kovulduğunda üzülmeyenler,
Mavi Marmara alçaklığı yapıldığında üzülmeyenler,
Bu gün dershanelerin kapatılmasına üzülmemizi beklemesinler.

Efendiler!
Bu güne dek, bulut neredeyse, tarlanızı o yöne taşıma çabasında oldunuz. Hem tarlanızı hem de geçmişinizi hep yanlışlarla doldurdunuz.
Geçmişte gazetelerinizde attığınız manşetler, bu gün tek tek önünüze konduğunda, o günkü yazdıklarınızı bu gün gözünüze soktuğumuz da; iftira attığımızdan dem vurularak, olmadık hakaret ve bühtanlarınıza muhatap oluyoruz.
28 Şubatta askere övgü olsun diyerek attırdığınız; ‘Asker daha demokrat’, ‘Beceremediniz bırakın’, ‘Gülen de uyardı’, ‘Hükümet gitsin’ manşetleri iftiramıydı? 

İmam-Hatip okullarını kapatacak 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitimi kanunlaştırmadı diyerek hükümetten düşürülen Refah-Yol Hükümetinin ardından, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim için kurdurulan Anasol-M hükümeti için ‘Hayırlı Olsun’ manşetini siz attınız, bu gün bizler bunu yeniden gündeme taşıyınca olmadık hakaretlere muhatap olduk.

Dün attığınız manşetlerden o gün bir rahatsızlığınız olmamıştı, o manşetlerin bu gün yeniden gündeme gelmesi şimdi niye sizleri rahatsız eder ki? O günde bu günkü hırsınızla atmıştınız manşetlerinizi, bu günde aynı hırs ve ihtirasla atmaktasınız manşetlerinizi. Bu gün de gözlerinizi ve gönüllerinizi kapatan hırsınızla attığınız manşetler gelecekte yeniden gözlerinize sokulacağı da muhakkaktır.
Cebrail as bile parti kursa biz siyaset yapmayız dediniz ama, her dönemde gırtlağınıza kadar siyasetin ortasında oldunuz, fani alemin peşinde savruldunuz durdunuz.
İftira atıyormuşusuz;
Yalan mı?
Zulme uğramış olan Müslüman ise zalimden yana oldunuz, kafir ise yasını tuttunuz.
Örtü düşmanı Merhum Ecevit’ten esirgemediğiniz hoş görünüzü, Merhum Erbakan’dan esirgediniz.
Erbakan’ın siyaseten önünü kesenlerle, önüne taş koyanlarla işbirliği yaptınız.
Tüm darbeleri alkışladınız.
Tüm darbecilere madalyalar verdiniz.
Gezi parkı saldırısında, Baronlarla kol kola girerek, Küresele çeteyle aynı tarafta oldunuz, seçilmiş hükümeti düşürmenin teknikleriyle meşgul oldunuz.
Tüm bunları yapan sizler doğru yolda oldunuz,
Yanlış olduğunuzu söyleyen bizler iftiracı olduk.
Neden bu kadar üst perdeden saldırıya geçtiniz?
Dershaneleriniz kapatılırsa kurduğunuz kapitalist düzen yara mı almış olacak?
7 milyarlık dershane pastasından aldığınız pay küçüldükçe, ettiğiniz ithamlar, attığınız manşetler, verdiğiniz mesajlar İslama ve Müslümana yakışıyor mu?
Dershaneler kapatılırsa "Gönüllerimiz rencide olur..."  demiş Hüseyin Gülerce;
Vallahi siz gelin bir de bizi görün, rencide olacak gönül - mönül bırakmadınız. Ömrünüzde o kadar çok istikamet değişikliği yaptınız ki, o kadar çok virajlardan döndünüz ki bi oyana bi buyana savruldunuz. 'Müzebzebîne beyne Zalik' buyurduğu halde Allah, her dönem de bi o tarafa, bi bu tarafa yalpalayıp durdunuz.
Geçmişte Ecevitçi oldunuz yüreklerimiz yandı,
Demirelci oldunuz gönüllerimiz dilhun oldu.
İsrail’e otorite dediniz, Gezi parkı saldırısında gezici oldunuz, gönüllerimizi ve yüreklerimizi parçaladınız…
Yani demem o ki; fesadınızdan hiç vazgeçmediniz, bizlerde de rencide olacak bi gönül bırakmadınız…
Şimdilerde ortada kaldınız.
Yaklaşan yerel seçimler öncesi yeniden CHP ile kolkola girmenin hesabı içerisindesiniz.
Gittiğiniz adresi müntesiplerinize kabul ettirmek adına girdiğiniz yol, bu defa hesaplarınızı bozacaktır. ‘İçimiz kan ağlayarak CHP oy vereceğiz’ deseniz de, bu defa sevenlerinizi götüremeyeceksiniz gittiğiniz yere.
CHP’ye gidişinizi 'Eğitime darbe' ambalajıyla kamufle etme çabanızda geri tepecektir...
                     
                          

Zira, Yeni bir dünya kurulurken, Türkiye'de kurulan yeni bir dünyanın tam ortasındayken, bu şerefli millet 'eğitime darbe' yalanına kanıp Baronların, Koch'ların ve işbirlikçilerin yoluna gitmeyecektir.
Bir taraftan ‘Zaman kardeşlik zamanıdır’ diyeceksin, öte tarafta Ortadoğuda ve Güneydoğu bölgemizde 100 yıllık ezberlerin bozulduğu, red ve isyanların bitirildiği gün, ‘Dershanelerin kapatılmasına millet ‘Hayır’ diyor’ manşetiyle çıkacaksın. 100 yıldır bölgenin gerçek sahibi bu toprakların insanlarını, ‘Türkçü-Kürtçü’ yaparak birbirine düşman edenler, Türkiye bölgede inisiyatifi ele geçirince, ‘Türk ile Kürtü’ barıştırıp bi sofraya oturtunca, bölgede 100 yıllık hesaplarda bozulmuş oldu. Şu anda bölgenin petrol ve doğalgazının %85’ini elinde bulunduranlar bu barışmadan elbette rahatsız olacaklar. Türk ile kürtün barışması, ortak akıllarıyla yeni bir gelecek oluşturmaları kimyalarını bozdu. Geçmişte bu milletin çocuklarını şucu, bucu yapanlar, sağcılık-solculukla, Alevilik-Sünnilikle, Laik-Antilaiklikle, Türk-Kürt olarak bizleri birbirimize düşman edenler, ‘bölünürsünüz’ diyerek petrol ve doğalgaza sadece seyirci olmamızı istediler. Türk ile Kürt kardeşliği adına başlatılan ‘çözüm süreciyle’ barışmaya karar verip tüm planları bozulunca, Gezi ayaklanmasıyla saha inendiler. Gezi saldırısı safların netleşmesi adına hayırlı bir neticeyi de ortaya koymuş oldu. Gezinin karanlığında dost ve düşmanda saflarını netleştirmiş oldu. Gezi saldırısıyla istedikleri neticeye ulaşamayan sağdan soldan ne kadar küresel çetenin tetikçisi varsa, tamamı  Dershane ayaklanmasında birleştiler. CHP’nin Genel Müdürü Kılıçtaroğlu’ndan, CHP’li Milletvekillerinden, Gezi’de ön safta olan bilumum ‘çapulcular’dan medet uman Hizmet Hareketi, Dershanesiz eğitimin, Dershanesiz demokrasinin, Dershanesiz kalkınmanın, Dershanesiz kardeşliğin olmayacağını ve hatta bu ülkede Dershanesiz hiçbir şeyin olmayacağını ispat etme gayretinde oldular. Kaldı ki; Sayın Başbakanın getirdiği; ‘Bedava arsa, vergi indirimi, faizsiz kredi ile dershanelerinizi okula dönüştürün, fazla öğretmenlerinizi mülakatla kadroya alalım…’ önerilerine, ‘istemezük’ diyerek tüm tekliflere kendilerini kapatanların samimi olduklarına inanmıyorum.

 Tüm önerileri reddedip, sonra da eğitimin kalitesi sadece dershanelerle yükselir dersen buna da kimseyi inandıramazsın. Geçmişten bu güne dershaneler vardı bu topraklarda da niye kalite yükselmedi. Çarenin ‘dershane’ olmadığını gördü bu millet.
2010 yılından sonra ayağındaki prangalarından tek tek kurtulan Türkiye, mutlaka bu topraklara bağlı olmayan, kökleri dışarıya bağlı tüm oluşumların oyunlarını bozacaktır. Türkiye artık operasyonların yapıldığı ülke değildir.
Bu millet, Gezi saldırısıyla yapılmak istenen neyse, Dershane ayaklanmasıyla yapılmak istenen şeyin aynı şey olduğunun farkındadır...
Ve bu şerefli millet, 1997 yılında darbeci Çevik Bir’e hitaben;
‘Sayın Komutanım,
Genel Kurmayımızın çok saygıdeğer ikinci Başkanı, isterseniz okullarımızı devredebiliriz’ diyerek mektup yazdığınızı da unutmayacak,
2013’te dershanelerin dönüştürülmesine 'Eğitime Darbe' diyerek saldırıya geçtiğinizi de unutmayacaktır ...  
Hizmet hareketi, Başbakan Erdoğan’a ‘Firavun’ demekle, Dershaneli eğitimden, Dershanesiz eğitime dönüşümü engelleyeceğini zannederek aldıkları pozisyonla, hem kendilerine, hem de sevenlerine yazık ettiler…
Değer mi Allah aşkına?!




24 Kasım 2013

mus@bhy

Hiç yorum yok: