Translate

4 Aralık 2013 Çarşamba

ASIL MESELE ...


Gezi saldırısında çapulcular; ‘mesele ağaç değil’ dediler,
Dershane ayaklanmasında da Hizmet Hareketi; ‘mesele dershane değil’ dediler…
Şimdi asıl yapılmak istenenin ne olduğunu, asıl mesele neymiş, Emre Uslu'dan okuyalım; ‘İlk olarak hükümetin, Türkiye'nin İsrail ile olan sorunlu ilişkileri Gülen hareketi içindeki hoşnutsuzluğun kaynaklarından biri. Türkiye’nin İsrail ile çatışma içinde olmaması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü Gülen hareketi İsrail ile olan çatışmanın Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırdığını ve ülkeyi İran, Rusya ve Ortadoğu’ya yakınlaştırdığını düşünüyor.’
Tespiti yapan Emre Uslu, Todays Zaman’da özetle; 'Cemaat, Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerin bozulmasından rahatsız... Daha açık bir ifade ile, Cemaat, ABD ve İsrail ile ortak hareket ediyor, Erdoğan bizim ortaklığımızı bozuyor...' demekte.
İlişkileri bozan taraf İsrail değilmiş sanki,
Yıllarca Ortadoğuda dökülen kan ve gözyaşına vesile İsrail değilmiş sanki.
Bozulan ilişkiler Hizmet Hareketini niye rahatsız eder ki?..
-29 Ocak 2009'da Davos'ta İsrail'e 'öldürmeyin' dendi, Cemaat rahatsız oldu.
-25 Mayıs 2010'da Mit'in başına getirilen Hakan Fidan'dan ilk rahatsız olan İsrail’di, ikinci ise Cemaat oldu.
-31 Mayıs 2010'da, gayesi Gazze'ye sadece 'insanlık' götürmek olan Mavi Marmara gemisine alçakça saldırı oldu, 9 vatan evladı şehit oldu. Cemaat, İsrail'in alçaklığından rahatsız olmadı, Mavi Marmara gemisinden rahatsız oldu. Bu olaydan dolayı İsrail'in özüründen sonra, Hizmet Hareketinin de özür dilemesi gerekmez miydi?
Bölgede İsrail'in hiç bir şeyinden yıllarca rahatsız olmayanlar, Türkiye yönünü değiştirince, ayağındaki prangalarından kurtulunca Başbakanın her adımından da rahatsız olmaya başladılar.
Hizmet Hareketi Türkiye'nin İsrail ile bozulan ilişkilerinden dolayı rahatsız değillerdi sadece.
-Mit müsteşarı Hakan Fidan’dan rahatsız oldular, rahatsızlığı gidermek için 7 Şubat 2012’de operasyon yaptılar, olmadı.
-Gezi saldırısında ön saftan ‘Tayyip istifa’ diye bağırdılar, olmadı.
-Ortadoğuda İsrail’in hesaplarını bozan Ahmet Davutoğlu’ndan rahatsız oldular, ‘sıfır sorundan, sıfır komşu’ manşetleriyle Davutoğlun’u itibarsızlaştırmak istediler, olmadı.
-2010 referandumuyla ülkenin ve milletin önünde en büyük takozlardan olan Askeri vesayetin boşalttığı boşluğu Hizmet Hareketi vesayeti ile doldurmak istediler, olmadı.
-Verdikleri oyun karşılığı olarak devletin anahtarını istediler, olmadı.
Bu operasyonlarla Başbakan Erdoğan’a diz çöktürüp istedikleri olmayınca da, Gezi saldırısı misali, Hizmet hareketi 'dershane' ayaklanması başlatarak istediklerine ulaşacakları vehmine kapıldılar. Bunun böyle olduğunu hem Geziciler hem de Dershaneciler de def'aten ifade ettiler. 'mesele ağaç değil' ve 'mesele dershane değil' ifadeleri neyi örtmekte idi? 'Ağaçları kestirmeyiz' diyerek saldırıya geçen Gezicilerle , 'Dershanemizi kapattırmayız' diyerek ayaklanan Hizmet hareketi temelde, seçilmiş hükümetin düşürülmesini istemekteydiler. Tüm planlarını, 'Erdoğan'sız Ak Parti..', hemen ardından 'Ak Partisiz Türkiye’, üzerine yaparak hedeflerine ulaşmaya çalışacaklardı.
Bunun hayata geçmesi için, sokakta birbirine selam vermeyen tüm gurupları son bir yılda bir araya getirdiler. Geçmişte birbirlerine sövenler, birbirlerini ihanetle suçlayanlar hükümete karşı aynı tarafta yer aldı. Ortak arzuları öce ‘Erdoğan’sız Ak Parti’, sonrasında ‘Ak Partisiz Türkiye’ idi.  Son 300 yıldır bu topraklarda sürdürdükleri emperyal stratejilerinin devamını engelleyecek Türkiye’nin etkin ve aktif olmasına ve bölgede inisiyatifi ele geçirmesine asla izin veremezlerdi. Egemen güçler istemese de ‘bölge halklarının Türkiye ve Başbakan Erdoğan’a karşı duydukları aşırı muhabbet’ özellikle son 100 yıldır bölgeyi sömüren, bölge insanını aç bırakıp perişan eden, hakları birbirine düşman edip 100 yıl birbirleri ile kavga ettiren paranın efendilerini rahatsız etmekteydi.
Türkiye'nin çıkışı ve durdurulmadığı takdirde bu gidişat küresel emperyal hesapları bozacağı gibi, bölgenin petrol ve doğalgazı tamamen bu toprakların sahiplerinin  kontrolüne geçmesiyle de çılgına dönmeleri kaçınılmazdı. Yıllarca Türk’ü Kürt’e düşman edip 100 yıl kavga ettirenler, bize ‘Kürdistan’ kelimesini ağzımıza alınca ‘bölüneceğiz’ korkusu yaşattılar. Yıllarca ertelenen çözüm ve barışı sağlamak adına başlatılan çözüm süreciyle Türk-Kürt barışmasını sabote etmek adına bölgede ekonomik üstünlük Türkiye’nin eline geçmesini engellemek için, küresel güçlerin yıllardır sömürdükleri Ortadoğunun enerji ve petrolünü Türkiye üzerinden pazarlanmasını durdurmak için yerli görünümlü küresel bir koalisyon oluşturdular.
Egemen güçlerin bölgedeki hesap ve hedeflerine ulaşmaları için, 11 yıllık Ak Parti iktidarının sonlandırılması gerekmekteydi. 2002’den bu yana 3 genel seçim, 2 yerel seçim ve 2 referandumla istediklerini elde edemeyenler, 2010 referandumuyla yeniden planlarını değiştirerek, CHP’yi yeniden dizayn ederek işe başladılar. Başbakan Erdoğan’a ‘diktatör’ etiketi yapıştırarak itibarsızlaştırmaya, akabinde karşısında ki parçalı siyasi ve sivil unsurları bir araya getirmeye başladılar. 11 yıldır farklı yollarda yürüyen Hizmet Hareketi ile CHP’yi aynı safta birleştirdiler. Bu iki hareketin 11 yıldır birbirleri için ortaya koydukları ifade ve tezleri bir çırpıda örterek, aynı ideal uğrunda ortak hareket etme kararı aldırdılar. Hizmet hareketi yayın guruplarının 11 yıl boyunca CHP’nin 90 yıllık politikalarını ve Genel Başkanının tüm siyasetini ‘vatana ihanet’ olarak takdim etmesi, karşılığında CHP Genel Başkanı ve Milletvekillerinin, Hizmet hareketini hedef alan emniyette, yargıda ve bir çok kurumda kadrolaşmalarını ‘F tipi çetesi’ olarak millete şikayet etmesi de ‘Erdoğansız Ak Parti’ ve ‘Ak Partisiz Türkiye’ projesinde birlikte hareket etmelerini engellemeye yetmedi.
Hesaplarını yaptılar ve Deniz Baykal’ı kenara iterek, Kemal Kılıçdaroğlu’nu yeni(!) CHP’nin başına getirdiler.  Kemal Kılıçdaroğlu’na yükledikleri rol gereği, çıktığı tüm yurt dışı ziyaretlerde baronların istediği mesajları veriyor, Başbakan Erdoğan’ın 11 yıl boyunca attığı tüm adımları ‘ihanetle’ suçluyordu. Zannetti ki, küresel güçler Erdoğan’ı indirip kendisini işbaşına getirecekti.
Yıllarca egemen güçlere çalışan, onların menfaat ve emelleri için var olanlar ve ‘Erdoğan’sız bir Türkiye’nin’ hayaliyle kendilerini avutanlar, Kılıçdaroğlu ile beraber Gezi’de saf tuttular ve koro halinde hep bir ağızdan; ‘Diktatör Tayyip, Tayyip istifa’ diyerek 20 gün boyunca bağırdılar. Erdoğan iktidardan düşmeyince Gezi saldırısını  Erdoğan’ı düşürmek için ilk antreman olarak takdim ettiler.
Kılıçdaroğlu’nun, Gezi saldırısında en fazla yakıp yıkan vandalların alınlarından öpmesi ‘Erdoğan’ı düşürmeye’ yetmemiş olacak ki, yaptığı yolsuzluktan dolayı Baykal tarafından CHP’den ihraç edilen Mustafa Sarıgül’ü önce alnından öptürüp ardından CHP-Sarıgül barışını hayata geçirmek adına Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin ağır topları ile Sarıgül’ü boğazda aynı sofrada bir araya getirdiler.
Erdoğan’ı düşürmek için Gezi’de pusuya yatanların içerisinde, egemen güçlerin içerdeki uzantıları, işbirlikçileri ve taşeronları geçen 6 aylık süreçte bir bir deşifre oldular. Siyonist lobinin Türkiye Baronu Koç Holding’e ‘Erdoğan’ı düşürmek’ için baş rol verilmişti. Alt kadrosunda Hizmet Hareketi vardı. ‘Erdoğan’ı düşürmek’ için Koç Holding ile Hizmet Hareketi aynı sofraya oturarak, Üstad Necip Fazıl’ın lisanıyla; ‘Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme şartıyla, vatanı düşürmeye razı oldular,’ tam da bu günümüzü özetlemekteydi. Bu sofradakilerin dünyalık beklentileri için gerekirse vatanın da düşmesi gerekmekteydi. Siyonistlerin, küresel efendilerin, baronların bu ülke topraklarındaki hain planlarını anlayabiliriz belki. Ama Hizmet Hareketinin seçilmiş hükümete karşı aldıkları pozisyonu, egemenlerle beraberliklerini anlayabilmek bizim gibi düşünenler için oldukça zordur.
Hizmet hareketinin geçmiş siciline baktığımızda bu topraklarda yaşayan insanların acılarını hafifletmek, sıkıntılarına çareler üretmek için hiçbir gayretinin olmadığını görürüz. Onlar müslümanın fitresini toplar, zekatını toplar, kurbanını toplar ve olimpiyatlarına sponsor oyunuyla Koç’lara aktarırlardı. Onlar hep egemenlerle hareket etmişler, bu milletin alınterini sömürenlerle, sömürü fark edilmesin diye milletin önüne takozları koyanlarla kol kola ve gönüle gönüle olmuşlardır. Egemenlere gösterdikleri ‘hoş görülerini’ bu millet ve temsilcilerinden hep esirgemişlerdir. Bütün bunlar olmamış gibi dershanelerin dönüştürülmesini bahane ederek, asıl söylemek istediğini gizleyerek Hizmet Hareketinin Hocasının; ‘Kolum kanadım kırıldı…’ sızlanmasıyla bizden hoş görü beklemesi de tam bir aymazlıktır.
-Hizmet Hareketi, Papa’ya, Merhum Ecevit’e, Demirel’e ve darbecilere gösterdiği ‘hoş görüsünü’ 11 aylık Başbakanlığında Merhum Erbakan’dan esirgediğinde,
-Merhum Erbakan’a, ‘Beceremediniz artık bırakın’ diyen manşetler atıldığında,
-Merhum Erbakan’a söven darbeci alçaklara, ‘demokrat’ dendiğinde,
-‘Başörtüsü furuattır’ fetvaları verildiğinde,
-‘Başörtüsüne haddini bildiren’ merhum Ecevit için Allah’tan şefaat yetkisi istendiğinde,
-Mavi Marmara gemisine İsrail’in yaptığı alçaklığı normal karşılayıp, zalime ‘otorite’ dendiğinde,
-Gezi saldırısında bu milletin oylarıyla seçilmiş hükümeti düşürmek için pozisyon alındığında,
-Hizmet Hareketini bitirmek isteyenlerin planları bozulup, yargılanıp, ömür boyu hapse mahkum edilmeleri karşısında, ‘yaşlı başlı adamların hesap vermeleri ciğerimi yakıyor’ dendiğinde, bizim kırılan kollarımızı, paramparça edilen gönüllerimizi hiç mi düşünmediniz?
Dünyanın baş belası Siyonizmin tetikçisi İsrail’e duyduğunuz muhabbeti, gösterdiğiniz ilgiyi, Papa’ya gösterdiğiniz hürmeti, darbecilere gönderdiğiniz tebrik ve takdir mesajlarınızı gizleyerek, Ak partiye verdiğiniz desteğin karşılığında ’Gayri meşru bir muhabbetin tokadını yediğinizi mi’ ispat etmeye çalıştınız?
Kılıçdaroğlu’nun Gezide saldıranların alınlarından öpmesi ‘Erdoğan’ı düşeremediği gibi, Sarıgül’ünüzü alnından öpmesi ve Dershaneleriniz için ayaklanmanız ve alınlarınızdan öpmesi de ‘Erdoğan’ı düşürmeye yetmeyecektir. Dershanelerinizin dönüşümü bahane edilerek CHP'ye doğru şerit değiştirmeniz, yayın guruplarınızın idarecileri Ekrem Dumanlı, Bülent Keneş, adınıza tetikçilik yapan Mehmet Baransu ve diğerleri köşelerinde yazdıklarıyla, sosyal medyadan ‘diktatör’ saldırılarıyla, asla ‘asıl meseleyi’ gizleyemeyecekler. Yerel seçimler öncesi içerisinde olduğunuz yeni oluşumlar, planlar ve oyunlar, yaptığınız ‘Çaregül’ kahvaltıları da kendi sevenleriniz tarafından karşılık görmeyecektir. Dumanlı, Keneş, Baransu, Uslu ve diğerleri, sevenlerinizin oylarını bir çuvala doldurup yerel seçimlerde CHP’nin seçim sandığına boşaltamayacaklar.
Sezai Karakoç’un lisanıyla;
“Onlar sanıyorlar ki; biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki biz sussak tarih susmayacak.
Tarih sussa, hakikat susmayacak…”
Hizmet Hareketi yayın gurupları, idarecileri, yazarları ve çizerleri ‘Dershane ayaklanmasıyla’ tarihi de, hakikati de susturamayacaklar.
Çatlasanız da, patlasanız da, çıldırsanız da ‘bu toprakları yeniden bu toprakların sahipleri yönetecektir’ ve bu toprakların sahipleri yeniden dünyanın efendisi olacaktır...
Yaklaşan yerel seçimlerde, bu millet Gezi’yle saldıranların, Dershaneyle ayaklananların hesaplarını bozacak ve milletimiz hedeflerine Erdoğan’la emin adımlarla yürümeye devam edecektir.

Geziciler ve Dershaneciler istemese de, Financial Times'in ifadesiyle; 'Türkiye Washington’a baş kaldırmaktan' asla vazgeçmeyecektir bilesiniz…

04 Aralık 2013

mus@bhy

Hiç yorum yok: