Gezi
saldırısında çapulcular; ‘mesele ağaç değil’ dediler,
Dershane
ayaklanmasında da Hizmet Hareketi; ‘mesele dershane değil’ dediler…
Şimdi asıl
yapılmak istenenin ne olduğunu, asıl mesele neymiş, Emre Uslu'dan okuyalım;
‘İlk olarak hükümetin, Türkiye'nin İsrail ile olan sorunlu ilişkileri Gülen
hareketi içindeki hoşnutsuzluğun kaynaklarından biri. Türkiye’nin İsrail ile
çatışma içinde olmaması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü Gülen hareketi İsrail
ile olan çatışmanın Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırdığını ve ülkeyi İran, Rusya
ve Ortadoğu’ya yakınlaştırdığını düşünüyor.’
Tespiti
yapan Emre Uslu, Todays Zaman’da özetle; 'Cemaat, Türkiye'nin İsrail ile
ilişkilerin bozulmasından rahatsız... Daha açık bir ifade ile, Cemaat, ABD ve
İsrail ile ortak hareket ediyor, Erdoğan bizim ortaklığımızı bozuyor...'
demekte.
İlişkileri
bozan taraf İsrail değilmiş sanki,
Yıllarca
Ortadoğuda dökülen kan ve gözyaşına vesile İsrail değilmiş sanki.
Bozulan
ilişkiler Hizmet Hareketini niye rahatsız eder ki?..
-29 Ocak
2009'da Davos'ta İsrail'e 'öldürmeyin' dendi, Cemaat rahatsız oldu.
-25 Mayıs
2010'da Mit'in başına getirilen Hakan Fidan'dan ilk rahatsız olan İsrail’di,
ikinci ise Cemaat oldu.
-31 Mayıs
2010'da, gayesi Gazze'ye sadece 'insanlık' götürmek olan Mavi Marmara gemisine
alçakça saldırı oldu, 9 vatan evladı şehit oldu. Cemaat, İsrail'in
alçaklığından rahatsız olmadı, Mavi Marmara gemisinden rahatsız oldu. Bu
olaydan dolayı İsrail'in özüründen sonra, Hizmet Hareketinin de özür dilemesi
gerekmez miydi?
Bölgede
İsrail'in hiç bir şeyinden yıllarca rahatsız olmayanlar, Türkiye yönünü
değiştirince, ayağındaki prangalarından kurtulunca Başbakanın her adımından da
rahatsız olmaya başladılar.
Hizmet Hareketi Türkiye'nin
İsrail ile bozulan ilişkilerinden dolayı rahatsız değillerdi sadece.
-Mit müsteşarı
Hakan Fidan’dan rahatsız oldular, rahatsızlığı gidermek için 7 Şubat 2012’de
operasyon yaptılar, olmadı.
-Gezi
saldırısında ön saftan ‘Tayyip istifa’ diye bağırdılar, olmadı.
-Ortadoğuda
İsrail’in hesaplarını bozan Ahmet Davutoğlu’ndan rahatsız oldular, ‘sıfır
sorundan, sıfır komşu’ manşetleriyle Davutoğlun’u itibarsızlaştırmak istediler,
olmadı.
-2010
referandumuyla ülkenin ve milletin önünde en büyük takozlardan olan Askeri
vesayetin boşalttığı boşluğu Hizmet Hareketi vesayeti ile doldurmak istediler,
olmadı.
-Verdikleri
oyun karşılığı olarak devletin anahtarını istediler, olmadı.
Bu
operasyonlarla Başbakan Erdoğan’a diz çöktürüp istedikleri olmayınca da, Gezi
saldırısı misali, Hizmet hareketi 'dershane' ayaklanması başlatarak
istediklerine ulaşacakları vehmine kapıldılar. Bunun böyle olduğunu hem
Geziciler hem de Dershaneciler de def'aten ifade ettiler. 'mesele ağaç değil'
ve 'mesele dershane değil' ifadeleri neyi örtmekte idi? 'Ağaçları kestirmeyiz'
diyerek saldırıya geçen Gezicilerle , 'Dershanemizi kapattırmayız' diyerek
ayaklanan Hizmet hareketi temelde, seçilmiş hükümetin düşürülmesini
istemekteydiler. Tüm planlarını, 'Erdoğan'sız Ak Parti..', hemen ardından 'Ak Partisiz
Türkiye’, üzerine yaparak hedeflerine ulaşmaya çalışacaklardı.
Bunun
hayata geçmesi için, sokakta birbirine selam vermeyen tüm gurupları son bir
yılda bir araya getirdiler. Geçmişte birbirlerine sövenler, birbirlerini
ihanetle suçlayanlar hükümete karşı aynı tarafta yer aldı. Ortak arzuları öce
‘Erdoğan’sız Ak Parti’, sonrasında ‘Ak Partisiz Türkiye’ idi. Son 300 yıldır bu topraklarda sürdürdükleri
emperyal stratejilerinin devamını engelleyecek Türkiye’nin etkin ve aktif
olmasına ve bölgede inisiyatifi ele geçirmesine asla izin veremezlerdi. Egemen
güçler istemese de ‘bölge halklarının Türkiye ve Başbakan Erdoğan’a karşı
duydukları aşırı muhabbet’ özellikle son 100 yıldır bölgeyi sömüren, bölge
insanını aç bırakıp perişan eden, hakları birbirine düşman edip 100 yıl
birbirleri ile kavga ettiren paranın efendilerini rahatsız etmekteydi.
Türkiye'nin
çıkışı ve durdurulmadığı takdirde bu gidişat küresel emperyal hesapları
bozacağı gibi, bölgenin petrol ve doğalgazı tamamen bu toprakların
sahiplerinin kontrolüne geçmesiyle de
çılgına dönmeleri kaçınılmazdı. Yıllarca Türk’ü Kürt’e düşman edip 100 yıl
kavga ettirenler, bize ‘Kürdistan’ kelimesini ağzımıza alınca ‘bölüneceğiz’
korkusu yaşattılar. Yıllarca ertelenen çözüm ve barışı sağlamak adına
başlatılan çözüm süreciyle Türk-Kürt barışmasını sabote etmek adına bölgede
ekonomik üstünlük Türkiye’nin eline geçmesini engellemek için, küresel güçlerin
yıllardır sömürdükleri Ortadoğunun enerji ve petrolünü Türkiye üzerinden
pazarlanmasını durdurmak için yerli görünümlü küresel bir koalisyon
oluşturdular.
Egemen
güçlerin bölgedeki hesap ve hedeflerine ulaşmaları için, 11 yıllık Ak Parti
iktidarının sonlandırılması gerekmekteydi. 2002’den bu yana 3 genel seçim, 2
yerel seçim ve 2 referandumla istediklerini elde edemeyenler, 2010
referandumuyla yeniden planlarını değiştirerek, CHP’yi yeniden dizayn ederek
işe başladılar. Başbakan Erdoğan’a ‘diktatör’ etiketi yapıştırarak
itibarsızlaştırmaya, akabinde karşısında ki parçalı siyasi ve sivil unsurları
bir araya getirmeye başladılar. 11 yıldır farklı yollarda yürüyen Hizmet
Hareketi ile CHP’yi aynı safta birleştirdiler. Bu iki hareketin 11 yıldır
birbirleri için ortaya koydukları ifade ve tezleri bir çırpıda örterek, aynı
ideal uğrunda ortak hareket etme kararı aldırdılar. Hizmet hareketi yayın
guruplarının 11 yıl boyunca CHP’nin 90 yıllık politikalarını ve Genel
Başkanının tüm siyasetini ‘vatana ihanet’ olarak takdim etmesi, karşılığında
CHP Genel Başkanı ve Milletvekillerinin, Hizmet hareketini hedef alan
emniyette, yargıda ve bir çok kurumda kadrolaşmalarını ‘F tipi çetesi’ olarak
millete şikayet etmesi de ‘Erdoğansız Ak Parti’ ve ‘Ak Partisiz Türkiye’
projesinde birlikte hareket etmelerini engellemeye yetmedi.
Hesaplarını
yaptılar ve Deniz Baykal’ı kenara iterek, Kemal Kılıçdaroğlu’nu yeni(!) CHP’nin
başına getirdiler. Kemal Kılıçdaroğlu’na
yükledikleri rol gereği, çıktığı tüm yurt dışı ziyaretlerde baronların istediği
mesajları veriyor, Başbakan Erdoğan’ın 11 yıl boyunca attığı tüm adımları
‘ihanetle’ suçluyordu. Zannetti ki, küresel güçler Erdoğan’ı indirip kendisini
işbaşına getirecekti.
Yıllarca
egemen güçlere çalışan, onların menfaat ve emelleri için var olanlar ve
‘Erdoğan’sız bir Türkiye’nin’ hayaliyle kendilerini avutanlar, Kılıçdaroğlu ile
beraber Gezi’de saf tuttular ve koro halinde hep bir ağızdan; ‘Diktatör Tayyip,
Tayyip istifa’ diyerek 20 gün boyunca bağırdılar. Erdoğan iktidardan düşmeyince
Gezi saldırısını Erdoğan’ı düşürmek için
ilk antreman olarak takdim ettiler.
Kılıçdaroğlu’nun,
Gezi saldırısında en fazla yakıp yıkan vandalların alınlarından öpmesi
‘Erdoğan’ı düşürmeye’ yetmemiş olacak ki, yaptığı yolsuzluktan dolayı Baykal
tarafından CHP’den ihraç edilen Mustafa Sarıgül’ü önce alnından öptürüp
ardından CHP-Sarıgül barışını hayata geçirmek adına Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin
ağır topları ile Sarıgül’ü boğazda aynı sofrada bir araya getirdiler.
Erdoğan’ı
düşürmek için Gezi’de pusuya yatanların içerisinde, egemen güçlerin içerdeki
uzantıları, işbirlikçileri ve taşeronları geçen 6 aylık süreçte bir bir deşifre
oldular. Siyonist lobinin Türkiye Baronu Koç Holding’e ‘Erdoğan’ı düşürmek’
için baş rol verilmişti. Alt kadrosunda Hizmet Hareketi vardı. ‘Erdoğan’ı
düşürmek’ için Koç Holding ile Hizmet Hareketi aynı sofraya oturarak, Üstad
Necip Fazıl’ın lisanıyla; ‘Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürme şartıyla,
vatanı düşürmeye razı oldular,’ tam da bu günümüzü özetlemekteydi. Bu
sofradakilerin dünyalık beklentileri için gerekirse vatanın da düşmesi
gerekmekteydi. Siyonistlerin, küresel efendilerin, baronların bu ülke
topraklarındaki hain planlarını anlayabiliriz belki. Ama Hizmet Hareketinin seçilmiş
hükümete karşı aldıkları pozisyonu, egemenlerle beraberliklerini anlayabilmek
bizim gibi düşünenler için oldukça zordur.
Hizmet
hareketinin geçmiş siciline baktığımızda bu topraklarda yaşayan insanların
acılarını hafifletmek, sıkıntılarına çareler üretmek için hiçbir gayretinin
olmadığını görürüz. Onlar müslümanın fitresini toplar, zekatını toplar,
kurbanını toplar ve olimpiyatlarına sponsor oyunuyla Koç’lara aktarırlardı.
Onlar hep egemenlerle hareket etmişler, bu milletin alınterini sömürenlerle, sömürü
fark edilmesin diye milletin önüne takozları koyanlarla kol kola ve gönüle
gönüle olmuşlardır. Egemenlere gösterdikleri ‘hoş görülerini’ bu millet ve
temsilcilerinden hep esirgemişlerdir. Bütün bunlar olmamış gibi dershanelerin
dönüştürülmesini bahane ederek, asıl söylemek istediğini gizleyerek Hizmet
Hareketinin Hocasının; ‘Kolum kanadım kırıldı…’ sızlanmasıyla bizden hoş görü
beklemesi de tam bir aymazlıktır.
-Hizmet
Hareketi, Papa’ya, Merhum Ecevit’e, Demirel’e ve darbecilere gösterdiği ‘hoş
görüsünü’ 11 aylık Başbakanlığında Merhum Erbakan’dan esirgediğinde,
-Merhum
Erbakan’a, ‘Beceremediniz artık bırakın’ diyen manşetler atıldığında,
-Merhum
Erbakan’a söven darbeci alçaklara, ‘demokrat’ dendiğinde,
-‘Başörtüsü
furuattır’ fetvaları verildiğinde,
-‘Başörtüsüne
haddini bildiren’ merhum Ecevit için Allah’tan şefaat yetkisi istendiğinde,
-Mavi
Marmara gemisine İsrail’in yaptığı alçaklığı normal karşılayıp, zalime
‘otorite’ dendiğinde,
-Gezi
saldırısında bu milletin oylarıyla seçilmiş hükümeti düşürmek için pozisyon
alındığında,
-Hizmet
Hareketini bitirmek isteyenlerin planları bozulup, yargılanıp, ömür boyu hapse
mahkum edilmeleri karşısında, ‘yaşlı başlı adamların hesap vermeleri ciğerimi
yakıyor’ dendiğinde, bizim kırılan kollarımızı, paramparça edilen gönüllerimizi
hiç mi düşünmediniz?
Dünyanın
baş belası Siyonizmin tetikçisi İsrail’e duyduğunuz muhabbeti, gösterdiğiniz
ilgiyi, Papa’ya gösterdiğiniz hürmeti, darbecilere gönderdiğiniz tebrik ve
takdir mesajlarınızı gizleyerek, Ak partiye verdiğiniz desteğin karşılığında
’Gayri meşru bir muhabbetin tokadını yediğinizi mi’ ispat etmeye çalıştınız?
Kılıçdaroğlu’nun
Gezide saldıranların alınlarından öpmesi ‘Erdoğan’ı düşeremediği gibi,
Sarıgül’ünüzü alnından öpmesi ve Dershaneleriniz için ayaklanmanız ve alınlarınızdan
öpmesi de ‘Erdoğan’ı düşürmeye yetmeyecektir. Dershanelerinizin dönüşümü bahane
edilerek CHP'ye doğru şerit değiştirmeniz, yayın guruplarınızın idarecileri
Ekrem Dumanlı, Bülent Keneş, adınıza tetikçilik yapan Mehmet Baransu ve
diğerleri köşelerinde yazdıklarıyla, sosyal medyadan ‘diktatör’ saldırılarıyla,
asla ‘asıl meseleyi’ gizleyemeyecekler. Yerel seçimler öncesi içerisinde
olduğunuz yeni oluşumlar, planlar ve oyunlar, yaptığınız ‘Çaregül’ kahvaltıları
da kendi sevenleriniz tarafından karşılık görmeyecektir. Dumanlı, Keneş,
Baransu, Uslu ve diğerleri, sevenlerinizin oylarını bir çuvala doldurup yerel
seçimlerde CHP’nin seçim sandığına boşaltamayacaklar.
Sezai
Karakoç’un lisanıyla;
“Onlar
sanıyorlar ki; biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki biz
sussak tarih susmayacak.
Tarih
sussa, hakikat susmayacak…”
Hizmet
Hareketi yayın gurupları, idarecileri, yazarları ve çizerleri ‘Dershane
ayaklanmasıyla’ tarihi de, hakikati de susturamayacaklar.
Çatlasanız
da, patlasanız da, çıldırsanız da ‘bu toprakları yeniden bu toprakların
sahipleri yönetecektir’ ve bu toprakların sahipleri yeniden dünyanın efendisi
olacaktır...
Yaklaşan
yerel seçimlerde, bu millet Gezi’yle saldıranların, Dershaneyle ayaklananların
hesaplarını bozacak ve milletimiz hedeflerine Erdoğan’la emin adımlarla
yürümeye devam edecektir.
Geziciler ve Dershaneciler
istemese de, Financial Times'in ifadesiyle; 'Türkiye Washington’a baş
kaldırmaktan' asla vazgeçmeyecektir bilesiniz…
04 Aralık 2013
mus@bhy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder