2002
yılının 3 Kasım’ında yapılan genel seçimlerde %34 oy alarak iş başına gelen Ak
Parti hükümeti, 2007 yılına kadar mevcut statükonun içerdeki taşeronlarını
tespit etmiş, 20 Ekim 2007 referandumuyla bu ülkenin ve milletin ensesinde 90
yıl boza pişiren, yıllarca keyif süren ve devletin anahtarını ellerinde
bulunduran egemenlerin dışarıdaki efendilerini tespit etmiş ve iç ve dışta
tezgahlanan planları başlarına geçirmek için yol haritasını belirlemiş, bu
yolda da uzun mesafeler almıştır.
Merhum
Menderes’in, Merhum Erbakan’ın deşifre edemediği Küresel güçlerin içerdeki ve
dışarıdaki tezgahladıkları hain planları hem teorik hem pratik olarak deşifre
eden, tüm planların gizli kodlarını kıran Recep Tayyip Erdoğan, hem ekonomik
hem de politik olarak milletimiz ve coğrafya insanlarının önüne koyduğu 2023
hedefi, başta yeryüzünün parasını
yönlendiren baronları içerdeki yerli görünümlü tetikçileri de devreye sokarak saldırıya
geçirdi. Özellikle 2010’dan sonra hedeflerine koydukları isim Recep Tayyip
Erdoğan’dı. Baronlar ve yerli işbirlikçileri tarafından dillendirilen arzu, Ak
Parti kalsın ama Sayın Erdoğan gitsin
isteniyordu. Zaman içerisinde Sayın Başbakanın yanına Dışişleri Bakanı Sayın
Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan’da küresel baronlar
tarafından hedefe konuyordu.
2010’dan bu
güne, çok defa Sayın Başbakanı düşürmek için sortiler denediler. Olmayınca
kuşatmanın içerisine Sayın Davutoğlu’nu alarak vuruşlarına devam ettiler.
‘Komşularla sıfır sorundan, kavgasız olmadığımız komşumuz kalmadığından’ dem
vurularak, Bakan Davutoğlu’nun başarısızlığının altını çizdiler. Halbu ki,
geçmişten bu güne bölge insanı zillet hayatı yaşadı. Sofralarından kan ve göz
yaşı eksik olmadı. Yıllarca bu topraklarda ‘Komşularla sıfır sorun ve sorunsuz
Dış Politika’ adına kan döküldü, göz yaşı döküldü. Bölge insanın yüzünün
gülmesi, bu toprakların yeniden ‘barış yurdu, selamet yurdu’ olabilmesi için,
mevcut dış politikaların mutlak manada değiştirilmesi lazımdı. Bakan Davutoğlu,
komşuların değiştirmediği dış politikalarının yerine, bölgenin amiral gemisi
Türkiye’nin Dış Politikasını değiştirerek, baronların bölgedeki oyunlarını da
bozmuş oldu. Zira, Baronlar tarafından bölgede yıllarca sürdürülen sömürü ve
kan dökme Türkiye’nin şahsiyetsiz dış politikalarından kaynaklanmaktaydı.
Türkiye’nin Dış Politikası değişip, komşu ülkelerin dış politikaları
değişmeyince ortaya çıkarılan sorunların sorumlusu olarak önce şahsiyetli Dış
Politikanın mimarı Sayın Başbakan, sonrada
şahsiyetli Dış Politikanın Bakanı Sayın Davutoğlu hedefe oturtuldu.
Bu iki
sortiden istedikleri sonuca ulaşamayınca, baronlar tarafından Mit Müsteşarı
Sayın Hakan Fidan önce kıskaca alındı, sonrada hedefe kondu.
Sayın Hakan
Fidan, Baronların uluslar arası istihbarat eliyle hem Dış İşlerini, hem de
Milli İstihbaratı teslim aldıklarını bildiğinden, içerdeki tüm istihbarat
birimlerini MİT çatısı altında topladı. Böylece MİT’e ‘millilik’ verilmiş,
istihbarata Hakan Fidan eliyle Erdoğan damgası da vurulmuş oldu. Yani bölgede
uçan kuşun istihbaratı, yabancı başkentlere ulaşmadan önce Ankara’ya ulaşmış
oldu. Mit’in içerisinde yabancı istihbaratlara çalışan ne kadar ajan varsa
tamamı uzaklaştırıldı. Uluslararası istihbaratlardan bağımsız yerli bir
istihbarat yapılanması kurarak, bu topraklarda CIA ve MOSSAD ajanlarının
faaliyetlerine müsaade edilmedi. Böylece bu topraklar, CIA ve MOSSAD ajanları
tarafından operasyon sahası olmaktan da çıkmış oldu.
Bu
gün Hakan Fidan’ı hedefe oturtanlar, Müsteşar olduğu günlerde Sayın Fidan’a
olan tavırlarını net bir şekilde ortaya koymuşlardı. O günlerde İsrail, Sayın
Fidan’ın Mit’in başına gelmesini istemedi. İsrail ve Mossad’ın istemediğini,
yerli işbirlikçilerde istemedi. O gün Hakan Fidan’ın iç ve dış egemenler
tarafından neden istenmediğini bu gün daha iyi anlamış olmalıyız. Dışardaki
egemenler kadar içerdeki işbirlikçilerin de hedefinde olan Fidan için
operasyonların arkası hiç kesilmedi.
Önce meşhur(!)
Hizmet Hareketi tarafından yayın guruplarından ilan ettikleri Fidan’sız Mit
için, ülkede barış ve kardeşlik adına başlatılan çözüm sürecini durdurmak adına
7 Şubat 2012 de Özel Yetkili
Savcılarının yetkisi kullanılarak operasyon için ilk resmi adımı da atmış
oldular. Gerekçe olarak Hakan Fidan’ı önce ‘irancı’ sonrada ‘PKK’lı ilan
ettiler. Devletin anahtarını isteyen Hizmet Hareketi, istediklerini alamayınca
bu tip operasyonlara başvurdular. Sayın Başbakan Hakan Fidan’a yapılan
operasyonu ve arkasındaki büyük tehlikeyi fark edip değiştirdiği ‘Mit’
yasasıyla, iç ve dış işbirlikçilerinde heveslerini kursaklarında bırakmış oldu.
2010’dan bu
güne kadar, bu ülkenin Başbakanı Sayın Erdoğan iç ve dış egemenler tarafından
istenmiyor. Yani yeryüzünde paraya, ekonomiye ve siyasete yön veren
Baronlar, Sayın Erdoğan’ı istemiyorlar.
Bu
topraklar da ‘Yeniden Büyük Türkiye’ istemeyen merkezlerle, içerdeki yerli
görünümlü işbirlikçileri aynı şeyi istemektedirler.
Erdoğan’sız
Ak Parti,
Davutoğlu’suz
Dış İşleri,
Fidan’sız
Mit…
Onların ne
istediğinin hiçbir öneminin olmadığını, asıl önemli olanın bu milletin ne
istediği olduğunu 2014 yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde göreceğiz. Seçim
neticeleri dışarıdaki baronların ve
içerdeki yerli görünümlü hizmet erbabının istediği olmayacağını ortaya
koyacaktır.
Bu millet,
‘Bu milletin parasını küresel çeteye ve faiz lobisine yedirmeyeceğini’ dünyanın
efendilerine haykıran Sayın Başbakanı, Sayın Davutoğlu’nu, Sayın Fidan’ı
küresel Baronlara ve işbirlikçi hizmet erbabına yedirmeyecektir.
Bu millet
kendi elleriyle diktiği fidanı, baronlar ve işbirlikçilerine söktürmeyecektir
bu böyle biline…
21 Ekim 2013
mus@bhy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder