Translate

19 Kasım 2014 Çarşamba

3.GÖZ



Büyük Osmanlı İmparatorluğunu yıkanlar, parçalayanlar,
Churchill'in aklıyla Coğrafyada cetvellerle sınırlar çizenler,
100 yıldır bu toprakların evlatlarını birbirine düşman edenler,
Sevr'de, Lozan'da bu milletin evlatlarına format atanlar;
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aklıyla şekillenen,
100 yıllık kavgaları bitirecek,
600 yıl bu toprakların evlatlarını yeniden birbirine kardeş yapacak,
Bu toprakları yeniden selamet ve barış yurdu yapacak Çözüm Sürecini durdurabilmenin çarelerini arıyorlar.
Gezi'nin hedefinde Çözüm Sürecinin mimarı Erdoğan vardı,
17-25 Aralık operasyonlarının asıl hedefi Erdoğan'dı.
Orta doğuda çekilen sancıların tek sebebi, Çözüm Süreciyle alınan mesafe idi...
Küreselleri en çok korkutan, bölge insanının yeniden kardeş olmasıydı.
Bu korkularından kurtulabilmek ve Çözüm Sürecini durdurabilmek için akıl ve güç birliği yaptılar,
Buldukları her mevziden Erdoğan'a saldırdılar...
Kurdukları kirli ittifakın, atılan manşetlerin, yapılan operasyonların tek hedefi, Erdoğan üzerinden Çözüm Sürecini durdurmak ve böylece birbirine düşmanlığa devam eden bu toprakların evlatlarının göz yaşı dökülmeye devam ederken, kan ve silah baronları da keyiflerini sürmeye devam edecekti.
100 yıllık kavgayı bitirmek adına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "elimi, bedenimi, canımı bu Çözüm Sürecinin altına koydum, canım pahasına da olsa bu kavgayı bitirmeye yemin ettim" demesi, Küresel efendileri çılgına çeviriyordu.
Başlatılan Çözüm Süreci Erdoğan'ın aklıyla yürüyordu.
Küreseller süreçte sadece tribünden seyrediyor, içerdeki tetikçileri üzerinden süreci durdurmanın hesabını yapıyorlardı.
2 yıldır yaptıkları hiç bir hesapları tutmadı, ne Erdoğan'ı indirebildiler, ne de çok korktukları Çözüm Sürecini durdurabildiler...
Çok istedikleri CHP'yi de iktidara getiremeyince döndüler 'üst akıllarını' devreye sokmak istediler. Küresellerin aklı, 'üst akıl'mış!...
Bu üst akıl değil miydi bu topraklarda 100 yıldır dökülen kanın ve göz yaşın mimarları?
6-8 Ekim'de HDP Eş Başkanı Selehattin Demirtaş üzerinden üst akıllarını devreye soktular, üst akıl operasyonuyla 45 Kürt insanıyla, Kürt evladı Yasin Börü vahşice öldürüldü. 'Çözüm Sürecini durdurduk' zannederek kutlamalar yaptılar, akabinde atılan yeni adımlarla Süreç yeniden kendi yoluna girdi...
Erdoğan üzerinden süreci durduramayanlar, Kandil üzerinden "Erdoğan sizi kandırıyor, sizi oyalıyor, sizin hakkınızı koruyacak bir 3.göz olalım, masaya biz de oturalım, Erdoğan'ın sizi kandırmasına izin vermeyelim" mesajlarıyla, Çözüm sürecinde saf dışı kalanlar, 3.Göz oyunuyla sürece dahil olmak istiyorlar.

Siz değil miydiniz, Büyük Osmanlıyı yıkanlar, parçalayanlar?
Siz değil miydiniz, Coğrafyayı cetvellerle dizayn edenler?
Siz değil miydiniz Sevr'de, Lozan'da bu milletin topraklarını bölüşenler?
Siz değil miydiniz, 100 yıldır bölgenin kaynaklarını kasalarınıza doldurmak için, bölgenin insanlarını birbirine düşman edenler?
Siz değil miydiniz, bu ülkenin evlatlarını sağcı-solcu yapanlar?
Siz değil miydiniz, bu ülkenin evlatlarını Alevi- Sünni diye ayıranlar?
Siz değil miydiniz, bu ülkenin evlatlarını Türk-Kürt oyunuyla bölmek için çabalayanlar?
Siz değil miydiniz, 1960'da, 1971'de, 1980'de, 28 Şubat'ta darbe yaparak, bu milletin evlatlarının alın terini kasalarınıza dolduranlar?
100 yıldır bu topraklar da türlü oyun ve tezgahlarla, bölgenin evlatlarının kanını dökenler,
Göz yaşını dökenler,
Türkün anasını da, Kürtün anasını da ağlatanlar kendileri değilmiş gibi,
Bu gün Çözüm Sürecini durduramayınca sürece dahil olmak, masaya oturmak için 3. göz olacaklarmış!
Gözünüz çıksın emi!...


19 Kasım 2014
mus@bhy

11 Kasım 2014 Salı

KAÇIŞ YOK!



12 Haziran 2007'de bir ihbar mektubuyla Ümraniye'de bir gecekonduda operasyon yapıldı. 27 adet el bombası ele geçirildi. Gecekondu sahibinin göz altına alınmasıyla Ergenekon dalgaları da başlamış oldu.
Takip eden süreçte 1.2.3. ... 12. dalgalarla Ergenekoncu Asker-Sivil ne kadar suçlu-suçsuz varsa Silivri'ye dolduruldu.
20 Ocak 2010'da Taraf Gazetesinden yayınlanan bir manşet haberle Balyoz davası başlamış ve yargılama sonunda Balyozcu paşalar müebbete mahkum edilerek Silivri'ye doldurulmuştu.
2012'de 28 Şubat davası başladı, başlatılan dalgalarla 28 Şubatçı Askerler Sincan cezaevine dolduruldu, an itibariyle 28 Şubat darbecilerinin yargılanmasına devam ediliyor...

Yakın tarihimiz de yapılan ve yapılmaya teşebbüs edilen darbe ve darbecileriyle  ilgili davalar açıldı, yargılamalar yapıldıktan sonra müebbete mahkum olanlar oldu, berat edenler oldu. Yargılamanın adil olmadığı, delillerin yok sayıldığı gerekçesiyle yapılan yasal değişiklikler de göz önünde bulundurularak Ana Yasa Mahkemesi kararlarıyla hem Ergenekon, hem de Balyoz davalarının yargılamalarına yeniden başlanma kararı alındı...

Darbe dalgaları başladığında milletin kafasında oluşan genel kanaat şu şekildeydi; Milletimizde, seçilmiş hükümete karşı darbe planı yapanların yargılanması, hatta mahkum edilmeleri, bu vesileyle bundan sonra seçilmiş hükümetlere karşı darbeye teşebbüs edilmeyeceği görüşü hakimdi.

Gerçekleşmiş 28 Şubat post-modern darbesi, teşebbüs edilmiş Ergenekon ve Balyoz planlarından sonra açılan davalarda, yapılan yargılamalarda sadece Askerlerin yargılanması bu topraklarda darbe ve darbecileri ortadan kaldırmaya yetmediğini, hem 7 Şubat'ta, hem Gezi saldırısında,hem de 17-25 Aralık operasyonlarında gördük.

Esasında 28 Şubat darbesi de,  Ergenekon ve Balyoz darbe planları da aynı merkezlerde yazılmış, aynı merkezlerde karar verilmiş ve aynı merkezler de düğmeye basılmıştı.

28 Şubat darbesin de ve takip eden Ergenekon ve Balyoz planlarında Askerleri tasfiye etmek isteyen merkez, aldıkları darbe  kararlarını Askerler üzerinden hayata geçirdiler. Bu vesileyle hem Askerler tasfiye olacak ve hem de devam eden süreçte Askerin boşalttığı boşluğu kimler doldurmak istiyorsa, onlara alan açılmış olacaktı.

7 Şubat Mit operasyonuna kadar dediklerini yaptılar. Ergenekon ve Balyoz darbecilerini, 28 Şubat darbecilerini yargıladılar ve mahkum ettiler. Tam darbe ve darbecilerden kurtulduk derken, aynı merkez 7 Şubat'ta yeniden düğmeye bastı...

Sadece Askerler darbeden yargılanır da,
28 Şubat'ın, Ergenekon ve Balyoz planlarının asıl darbecileri yargılama dışında tutulursa, bu topraklarda darbe tehdit ve tehlikesi hiç bir zaman bitmez.

Mesela 28 Şubat'ta darbenin planında aktif rol alan, "Asker, Erbakan'dan daha demokrat!" diyenlerin,
Ergenekon ve Balyoz darbe planlarını bizzat yazan, bavullar dolusu belgeyi hazırlayanların,
Gölcük Donanmasında parke altlarına döşeyen, sonra da kendi yazdıkları ihbar mektubuyla parkelerin altından bavullarına dolduranların da hem 28 Şubat darbesinden, hem de teşebbüs edilen Ergenekon ve Balyoz darbe planlarından yargılanmaları lazım gelir.


Yetmez!
28 Şubat'ta,  İsmail Hakkı Karadayı ile, Çevik Bir'le, Osman Özbek'le ittifak yapan,
Manşetlerini Çevik Bir’e attıran,
Gezi ve 17-25 Aralık darbe girişimlerinde Paralel İhanet Çetesiyle ittifak yapan Aydın Doğan'ların, Ertuğrul Özkök'lerin, Uğur Dündar'ların, Ali Kırca'ların, Reha Muhtar'ların,
Koç’lar, Beşli Çete, TÜSİAD’çıların da 28 Şubat ve diğer darbe girişimlerinden dolayı yargılanmaları gerekir.

Hatırlanacak olursa 28 Şubat, Ergenekon ve Balyoz darbe yargılamalarını yapan Özel Yetkili Mahkemelerin Hakim ve Savcıları sadece Paralel İhanet Çetesinin mensupları olduğu, Yargılamanın sadece Paralel İhanet Çetesinin ve müttefiklerinin önün açmak için yapıldığını sağır sultanlar da duydu.
28 Şubat darbesinde, Ergenekon ve Balyoz darbe yargılamalarında niye sadece Askerler yargılandı?
Neden sivil darbecilere dokunulmadı zannediyorsunuz?

Kaçış yok!
Yeni iddianameler hazırlanıyor,
Yeni davalar yolda...
Hem 28 Şubat'ın, hem de Ergenekon ve Balyoz darbelerinin,
Hem 7 Şubat'ın, hem de Gezi ve 17-25 Aralık darbelerinin asıl darbecileri ve işbirlikçileri de yargılanacak...
Ve Yeni Türkiye'de bundan böyle hiç bir küresel ve yerel güç darbeyi aklından geçiremeyecek...
Bu toprakları, kökü dışarda Paralel İhanet Çetesi ve işbirlikçileri değil,
Bu toprakların evlatlarının seçtikleri idare edecektir...

11 Kasım 2014

mus@bhy

9 Kasım 2014 Pazar

İSRAFMIŞ!

7 Şubat'ta Paralel Operasyonun adı: 'PKK ile pazarlıktı!',
Gezi'de 'ağaçlara özgürlük!',
17-25 Aralık'ta 'ayakkabı kutusunda yolsuzluk' koymuşlardı Paralel İhanet Operasyonlarının adını...
Şimdiler de yeni operasyonlarının adı; 'İsraf!'.

Çankaya Köşkü varken, 1 Milyar 370 Milyon liraya Ak Saray yapılır mıymış!
Bu israf değil miymiş!
Erdoğan Ak Saray’la, Cumhuriyetin tüm sembollerini,
Cumhuriyetin kültürünü,
Cumhuriyetin mirasını ortadan kaldırıyor muş!
Cumhuriyetin kazanımları bir bir elimizden gidiyormuş!

Son günlerde Paralel medyalarında sabah-akşam yazdıkları çizdikleri bunlardı...

Geçmişten günümüze bi derkenar;
Bu topraklarda 100 yıl evvel 600 yıllık Büyük Osmanlı İmparatorluğu önce yıkılıp, sonra parçalandıktan sonra yeni bir rejim kuruldu.
Kurulan yeni rejimin adı Cumhuriyet, merkezi de Çankaya idi.
Cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden 4 ay geçtikten sonra Osmanlı'dan kalan ne varsa bir bir yok edildi.
Osmanlı'dan bakiye topraklar Lozan'da gitti,
Osmanlı'dan bakiye kültür bir gece de yok edildi,
Milletimizin hafızası devrim(!)lerle  silindi. Milletimizin değerlerine, inançlarına  format atıldı. 

Bugün israftan bahsedenler,
Sadece Şapka devrimiyle, bu milletin milyonlarca lirası Yahudi Vitali Hakko’nun kasasına dolduruldu. Vakko’nun patronu Hakko’nun  ifadesiyle; ”1925’te Şapka kanunu yapılmasaydı Vakko olmazdı,  Vakko bugünkü tüm varlığını Kemalist devrimlere borçludur…” dediği Vakko’nun sermayesinin hesabını yaptılar mı hiç?!
90 yıl evvel milletimiz yiyecek ekmek bulamazken, giymedikleri Şapkalara  ödenen milyonlarca liranın hesabını yaptılar mı hiç?!

Lozan’da Lord Curzon’la İsmet İnönü’ye hakemlik yapan, Lozan’ın ve yeni rejim Cumhuriyetin de Sponsoru olan Yahudi Haham Haim Nahum’un kasasına doldurulan Osmanlı’nın paralarıyla zengin olan Bernard Nahum’ların, Vehbi Koç’ların servetlerinin ve sermayelerinin hesabını yaptılar mı hiç?!

Ekmeğin karne ile alındığı yıllarda, 1943 yılında Türkiye bütçesi 603 milyon lira iken, Taksim - Gezi parkına dikilmesi için yapılan ama Adnan Menderes zamanında Maçka – Taşlık parkına dikilen ‘At üzerinde Askeri Üniformalı İsmet İnönü’ heykeli için ödenen 1 milyon liranın hesabını yaptılar mı hiç?!

Devrimlerin bu milletten götürdüğü mal ve canın hesabını yapsak, Yeni Türkiye Eski Türkiye’den alacaklı olur bilesiniz.

Yine bilesiniz ki;
100 yıl evvel Osmanlının alfabesine, kültürüne, mirasına tahammül edemeyenler,
Osmanlı’nın paralarını Hakko’ların, Nahum’ların, Koç’ların kasalarına dolduranlar,
603 milyon liralık bütçeden 1 milyon liraya heykel yaptıranlar,
Ak Saray’ın hesabını soramazlar!

Gezi saldırısıyla,
17-25 Aralık operasyonlarıyla bu milletin kasasından milyarlarca dolarını, Küresellerin kasalarına dolduranlar israftan bahsedemezler.

Dahası;
Ülkenin Okuluna-Üniversitesine, Dairesine-Kışlasına her bir resmi-gayrı resmi binaların önüne milyarlarca liralık heykeller dikenler,
Memleket insanı ekonomik dar boğazlardan geçerken dağa-taşa portreler çizenler,
İzmir’in Buca’sına, kayalıklar üzerine 4,5 milyon liraya Mustafa Kemal Büstü yapanlar israftan bahsetmesin!

Yani demem o ki;
O karanlık günlerde;        
“Ne örümcek, ne yosun,
Ne mucize, ne füsun,
Kâbe Arab’ın olsun,
Bize Çankaya yeter!” diyenler,
Bugün Cumhuriyetin mirasına sahip çıkılmadığından şikayet etmesinler…

Çankaya Köşkü varken, Ak Saray'a gerek var mı?

Beyler!

Çankaya Köşkü Eski Türkiye'nin,
Ak Saray'da Yeni Türkiye'nin merkezi olduğu gerçeğini beyinlerinize kazıyın artık...
Çankaya Köşkü M.Kemal'in babasından kalan paralarla yapıldı ya,
Ak Saray'ın hesabını Erdoğan'dan soruyorlar...

Anıtkabir kimin parasıyla yapıldı sahi?!..

İsrafmış!
Yok yok!

Çankaya sizin olsun,
Bize Ak Saray yeter!


09 Kasım 2014

mus@bhy

4 Kasım 2014 Salı

PARALEL İHANET ÇETESİNİN ÖRGÜT ŞEMASI


Paralel İhanet Çetesi 30 Ekim 2014'te 10 saat 20 dakika süren MGK toplantısında Kırmızı Kitaba girdikten sonra, örgüt müntesipleri tezvirata başladılar...
Cemaatlere yapılan baskı da, 28 Şubat'ta yaşadıkları karanlık günlere yeniden dönüldüğünden bahisle, Hükümet tarafından kendileriyle birlikte tüm Cemaatlere savaş açıldığı yalanını yayma telaşındalar...
Son MGK kararlarını okuyan her kes bilir ki, MGK'da alınan; "Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış LEGAL görünümlü İLLEGAL faaliyet yürüten PARALEL yapılanmalar ve İLLEGAL oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği..." kararından, bu mücadelenin içine Süleymancıların, Menzilcilerin, İsmail Ağa, vs.vs Cemaatlerinin girmediği görülür...
O cemaatlerde LEGAL görünümlü İLLEGAL faaliyetler yürütüyorlarsa, bahsettikleri gibi Süleymancılar da, Menzilciler de Fetullah Gülen misali bi örgüt kurup, Devleti tüm kurumlarıyla elegeçirmek için bir yapılanma içerisine girmişlerse elbette onlara karşı da aynı mücadele verilmelidir...

Mesela Süleymancılar, Menzilciler ve diğer Cemaatler de, Devletin Kurumlarında kadroları kendi müntesipleriyle doldurmak için, çaldıkları sorularla sınavlara girerlerse,
Ele geçirmek istedikleri makamlarda kendilerine yer açabilmek için o makamlarda bulunan insanları sahte ihbar mektuplarıyla, montaj kasetlerle, şantajlarla itibarsızlaştırıp Emniyet ve Yargı içerisinde kurdukları Paralel Yapılarıyla yargılayıp, mahkum ederlerse,
Ellerindeki Devletin tüm imkanlarını seçilmiş Hükümete darbe için, Paralel Yapının iktidarı için kullanırlarsa, elbette o Cemaatlere karşı da mücadelenin en çetini verilmelidir.
Dün düşman olduğunuz, bugün yanınızda görmek istediğiniz o Cemaatler de, sizin gibi 'biz İslami bi Cemaatız' der de, Küresel merkezlere hizmet ederlerse,
Yani LEGAL görünümlü, İLLEGAL örgüt kuranlar,
Cemaat görünümlü Paralel İhanet Örgütü kurarak faaliyetler yürütürlerse bedelini de ödemeliler.

Dahası kendilerini İslam’a Hizmet Hareketiymiş gibi gösterip, Cemaatlerini aşağıdaki gibi yapılandırıp, seçilmiş hükümete karşı darbeye teşebbüs ederlerse, onlara karşı da gerekli mücadelenin verilmesinden, inlerine girilmesinden kimsenin tereddüdü olmasın…

Hizmet Hareketini(!)  İhanet Örgütü haline getiren Fetullah Gülen'in Paralel İhanet Çetesinin Örgüt şeması:

1.Kat: Allah'ın rızasını kazanmak adına kapı kapı zekat, fitre, kurban, himmet topladıklarına inandırılmış masum insanlar,

2.Kat: Dershaneye, Okula, Yurda öğrenci,
 Gazeteye-Dergiye abone,
 Bankaya müşteri temin eden abileri,

3.Kat: Ev Abisi,
  Mahalle imamı,
  Kurum imamı,
  Okul İmamı,
  Belde imamı,
  İlçe imamı,
  İl imamı,

4.Kat: Paralel Yapı katı,
         Devlet içerisinde Siyaset ve Bürokrasi,
 İş dünyası ve Medya imamları,

5.Kat: Bölge imamı, Ülke imamı, Kıta imamı,

6.Kat: İstişare katı,
  Paralel Yapının stratejilerinin en son şeklini aldığı kat,

7.Kat: Paralel İhanet planlarının onay katı...


-Fetullah Gülen Paralel Örgüt Lideri,
  
1 - Tayin heyeti,
               
2 - İstişare heyeti,
                  A - Bölge İmamı, Ülke İmamı, Kıta imamı (5.kat)
                     B - İl İmamı,
                     C - İlçe İmamı,
                     D - Belde İmamı,
                     E - Mahalle Abisi,
                     F - Ev Abisi
  
3 - Mütevelli heyeti (Para kaynakları)
                     A - Medya
                         -STV,
                         -Bugün Tv,
                         -Zaman,
                         -Bugün,
                         -Today's Zaman,
                         -Cihan Haber Ajansı...
                     
     B - Eğitim
                         -Dershane,
                         -Okul,
                         -Yurt,
                         -Üniversite,
                     
     C - Şirketler
                         -Tuskon,
                         -BankAsya,
                         -Vakıflar, Dernekler ve STK'lar,
                         -Kimse Yok mu?
                         -Sigorta Şirketleri,
                     
     D - Lobiler
                         -Siyonist lobiler,
                         -NeoConlar,
       
             E - Devlet Kurumları
                         -Bakanlıklar,
                         -Üst Kurullar,
                         -Kitler,
                         -Belediyeler,
                         -Bitler,
        
Cemaatlerini İslam’a ve müslümana hizmet yerine, Küresel Merkezlere hizmet ettiren tüm örgütlerle mücadele edilmeli, inlerine girilmeli ve tasfiye edilmeli…
   Değilse, Yeni Türkiye’nin kurulması hayalden öteye geçmez…

04 Kasım 2014

mus@bhy

2 Kasım 2014 Pazar

HANGİSİ DAHA ‘ONURLU’?!...



28 Şubat'ın karanlık günlerinin başladığı 9,5 saat süren o MGK toplantısı, Sayın Kamalak'ın ifade ettiği gibi, hakikatte 30 Ekim MGK toplantısından daha mı onurluydu?
28 Şubat MGK'sında İslam'a ve Müslümana karşı vahşice saldırmak için, Yasa ve Anayasayı da çiğneyerek 1000 yıl sürdüreceklerine yemin ettikleri  sürecin başlangıcı olan MGK toplantısı ne kadar onurludur?
Yeniden hafızalarımızı tazelemek,
O karanlık 28 Şubat MGK'sında alınan kararları yeniden hatırlamak,
Bu vesileyle, hangi MGK'nın daha 'onurlu' olduğunu görebilmek adına,
O günlerden bu günlere bi derkenar arzetmek isterim...

Haziran 1996'da Erbakan Başbakanlığında kurulan 54.Hükümet, içerde havuz sistemiyle, dışarda D-8 projesiyle işe başlaması, dışardan Küresel düşmanların, içerden işbirlikçi düşmanların hesaplarını bozmuş,
Yıllarca milletin ensesinde keyif süren haydutların kasalarına doldurulan kaynaklar Havuz sistemiyle milletimizin cebine doldurulmuş,
Kurulan D-8 projesiyle toplam 820 milyonluk bi nüfusu ayağa kaldırmak, 300 milyar dolarlık yeraltı ve yer üstü kaynaklarını kendi evlatlarının kasalarına doldurmak için adımlar atmış,
Bu topraklarda Yeniden Büyük Türkiye'nin kurulacağını tüm Küresel efendilere ilan etmişti.

Bu gidişattan rahatsız olan dışarda ki Küreseller, kendi merkezlerinde planladıkları tezgahları, kriptolarla içerdeki işbirlikçileri üzerinden 28 Şubat'ta MGK'nın gündemine getirmişlerdi.
28 Şubat 1997 günü saat:13:10'da başlayıp 9,5 saat süren toplantı da, Erbakan'ı iktidardan indirmek için eteklerinde, beyinlerinde neleri varsa dökmüşlerdi...
-Erbakan'ın derhal Başbakanlıktan indirilmesi,
-İmam-Hatiplerin, Kur'an Kurslarının kapatılması,
-Siyasette, Bürokraside ne kadar vatan sever dindar insan varsa tasfiye edilmesi,
-Dindar iş adamları ve firmalarına ambargolar uygulanması,
-Erbakan'ı destekleyen yazar ve çizerlerin susturulması,
-Müslümanların derneklerine, yurtlarına, vakıflarına el konulması kararları alınmıştı.
Sayın Kamalak’ın, 'onurlu' saydığı 28 Şubat 1997 MGK toplantısında İslam=İrtica=Terör örgütü,
Müslüman=Mürteci=Terörist olarak Kırmızı Kitaba girmişti.

28 Şubat MGK'sında alınan kararlar, Kurul üyeleri tarafından tek tek imzalanmış ancak Başbakan Erbakan tarafından imzalanmamıştı. (Madem 28 Şubat MGK'sı, bugün kü MGK'dan daha onurlu idiydi de neden (Kamalak'ın ifadesiyle) 'onurlu' MGK'nın kararları Erbakan tarafından imzalanmadı Sayın Kamalak?)
MGK tarihinde ilk defa MGK kararları Kurul üyesi Başbakan tarafından imzalanmadan yürürlüğe girmişti...

-28 Şubat MGK'sında alınan kararlar hemen ertesinde uygulamaya konuldu. Başlatılan yeni süreçte ne kadar vatan sever, dindar Siyasetçi, Bürokrat, İş adamı, Yazar ve Çizer varsa, tamamı mevcut pozisyonlarını kaybetti, haklarında açılan davalarla mahkum edildiler, hayatlar karartıldı, ocaklar söndürüldü...
-Genel Başkanı Başbakan olan Refah Partisine kapatma davası açıldı ve 16 Ocak 1998'de 'İrticanın odağı' olduğu gerekçesiyle kapatıldı,
-8 yıllık kesintisiz eğitim cinayetiyle nesillerin geleceğini yok ettiler ve İmam-Hatiplerin orta kısımlarını kapattılar.
-Kur'an Kursuna gitme yaşını 12'ye çıkardılar,
-Katsayı uygulamasıyla İmam-Hatiplilerin Üniversiteye girmesini engellediler,
-Başörtülüleri evlere hapsettiler, evin dışına 'kamusal alan' dediler ve evin dışında nerde gördülerse Başörtüsüne ve Başörtülülere had bildirdiler.
-Belediye Başkanı, Gazeteci, İş adamlarını cezaevlerine doldurdular.
Vel hasıl milletimizin onuruna, şerefine, geleceğine olan kinleriyle vahşice saldırdılar.

Ülkede mütedeyyin, dindar insanlarını horlayarak, adam yerine koymayarak her türlü onursuzluğu yaptılar ama Cemaatın Hocasına, okuluna, dershanesine dokunmadılar.
Zira, Kamalak'ın 'onurlu' saydığı 28 Şubat MGK kararlarıyla ilgili Fetullah Gülen'in attırdığı;
-"MGK içtihat makamındadır, bana göre masumdur hata yapsa bir sevap alır, hata yapmazsa 2 sevap alır...",
-"Asker, Erbakan'dan daha demokrat...",
-"Beceremedin, bırak!..." manşetleri boşuna değildi...
Kaldı ki; manşetlerin ardından 28 Şubat'ın direksiyonunda bulunan Demirel'den, İsmail Hakkı Karadayı'dan, Çevik Bir'den, Teoman Koman'dan, Güven Erkaya'dan taltif alıp, kendilerine Fetullah Gülen tarafından 'hoş görü' ödülleri verilmesi 28 Şubat'ın ne kadar 'onursuz' olduğunu ispat etmeye yeter...

Sayın Mustafa Kamalak'ın 'onurlu' dediği 28 Şubat MGK'sından sonra özetle;
-54.Erbakan Hükümeti yıkıldı,
-Yerine kurulan Mesut Yılmaz Hükümetine, Zaman Gazetesinden "Hayırlı Olsun..." manşeti atıldı,
-Refah Partisi kapatıldı,
-Erbakan siyasi yasaklı oldu ve 'Bosna paralarını yedi' iftirası atıldı,
-8 yıllık kesintisiz eğitimle İmam-Hatipler, Kur'an Kursları kapatıldı,
-Havuz sisteminden vazgeçilmesiyle Ülkenin 22 Bankası boşaltıldı, milletin 200 milyar doları küresellerin kasalarına doldurulmak suretiyle milletimizin boğazı sıkıldı.
-İntiharlar, isyanlar ocakları söndürdü, hayatları kararttı.
-Erbakan tarafından kurulan D-8 projesinin tasfiyesiyle şahsiyetli dış politikadan vazgeçilip, yeniden Küresellere bağımlı şahsiyetsiz dış politikaya geçilmiş oldu...

28 Şubat 1997 MGK toplantısından 17 yıl sonra 30 Ekim 2014’te saat:14.30’da başlayıp 10 saat 20 dakika süren, Sayın Kamalak’ın ‘onursuz’ saydığı MGK toplantısında alınan kararları da özetlemek gerekirse;
2002 yılından itibaren iş başına gelen Ak Parti, yaşanmış 28 Şubat sürecinden çıkarılan büyük derslerin ardından 12 Eylül 2010 yılı referandumuyla başlayan süreçte, Merhum Erbakan’ın 40 yıllık hedefi Yeniden Büyük Türkiye’yi bu topraklarda yeniden inşa etme hedefini kendisine yol haritası yapmış, milletin dua ve desteğiyle hedefine emin adımlarla yürürken, 40 yıl da Merhum Erbakan’ı durdurma çabasında olan tüm merkezler tüm güçlerini birleştirip Erdoğan’a saldırıya geçtiler.

40 yıl boyunca ihanetlerini bu topraklarda gizleyen Paraleller, 2010 referandumuyla deşifre olmuş ve Erdoğan’ı indirme projesinde, Küresel merkezlerin taşeronluğunu üstlenmişti. Küresel Merkezlerde şekillenen tüm kripto ihanetler Paraleller üzerinden servis edilmekteydi.
-Önce 7 Şubat 2012’de MİT Operasyonuyla Erdoğan’ı indirmeyi deneyerek deşifre oldular…
Erdoğan’ın bir gece de değiştirdiği MİT yasasıyla darbe planları kucaklarında kaldı.
Durmadılar!
-Gezi’den saldırdılar, yaktılar, yıktılar, ‘diktatör’ manşetleri attılar,
Erdoğan’ın ‘bu milletin alın terini sizlere yedirmeyeceğim…’ ültimatomuyla yerle bir oldular…
-17-25 Aralık’ta ‘ayakkabı kutusuyla’ darbe yapıp, 26 Aralık’ta Erdoğan’sız Türkiye hayali kurdular, hayalleri kursaklarında kaldı…
Sövdüler olmadı,
Beddua ettiler olmadı…
40 yıl boyunca Merhum Erbaka’nı durdurmak için ne yaptılarsa,
2010 Referandumunun ardından 4 yıldır Erdoğan’a aynısını yapmak istediler.
Çıldırdılar, montaj kasetleriyle, Paralel medyalarıyla saldırdılar 30 Mart ve 10 Ağustos seçimleriyle tüm tezgahları başlarına geçti.

Paralel İhanet Örgütü ve Lideri Fetullah Gülen’in 40 yıl bu millete ve bu ümmete ihanetlerinin bedelini ödemeleri için, ilk defa 30 Ekim 2014 MGK toplantısının gündemine geldi.
10 saat, 20 dakika devam eden MGK’da alınan kararlar: "Ülkemizin güvenliği, halkımızın huzuru ve kamu düzenini ilgilendiren hususlar ayrıntılı olarak görüşülmüştür. Bu kapsamda, milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten Paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır…”

Yani, Yeni Türkiye’nin inşasını engelleyecek tüm iç ve dış düşmanlara karşı yürütülen mücadele kararlılıkla sürdürülecektir.

Şimdi, 28 Şubat 1997 MGK kararlarını ve 30 Ekim 2014 MGK kararlarını yan yana okuyan bi insanın, hangisinin daha ‘ONURLU’ olduğuna karar vermesi için Siyasi Parti Genel Başkanı olmasına, yada Hukukçu olmasına gerek yoktur…
Her akıl sahibi bilir ki;
28 Şubat 1997’de MGK, ‘Yeni Türkiye kurulmaması’ için karar almıştı.
30 Ekim 2014’te MGK, ‘Yeni Türkiye’nin kurulması’ için karar almıştır.

"28 Şubat sürecindeki MGK toplantısı, bütün haksızlığına ve zulmüne rağmen, bugünkü MGK'dan daha onurluydu...!" Mustafa Kamalak - SP Genel Başkanı




Sizce hangisi daha ‘onurlu’!?...
28 Şubat MGK’sı mı?
30 Ekim MGK’sı mı?
Yoksa Saadet Partisi’nin Sayın Genel Başkanı Mustafa Kamalak’mı?



02 Kasım 2014

mus@bhy