Translate

24 Kasım 2013 Pazar

DERSHANESİZ EĞİTİM



Eğitimde kaliteyi yükseltmek adına 11 yıl boyunca yapılan sınav ve sistem değişiklikleri ile eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için adım üstüne adımlar atıldı. Hükümet 11 yıl boyunca yapılan değişikliklerle eğitimin sıkıntılarına, fırsat eşitsizliği ayıplarına çareler bulmanın yollarını aradı.  11 yıl boyunca Milli Eğitimde yapılan Bakan değişiklikleri, sınav sonuçlarını hesaplamadaki katsayı ayıpları, sınav sistemlerinde süregelen adaletsizlikler nitelikli eğitimin önündeki engelleri kaldırmaya yetmedi.
1980 den itibaren eğitimdeki sıkıntıları bitirmek adına dershaneler devreye girdi. Devletin okullarında verilemeyen bilgi, dershanelerle verilir ümidiyle milletin çocukları dershaneleri umut olarak görmeye başladı. Dershaneler eğitimin yan kuruluşu olmasına, asıl olanın okul olmasına rağmen,  dershaneler okulunda önüne geçerek, eğitim sisteminin merkezine oturdu ve böylece okul, eğitimin yan kuruluşu oldu. Ne var ki, eğitimdeki sıkıntılara, sistemdeki adaletsizliklere dershanelerde çare olmaya yetmedi. Ücretsiz ders kitabıyla, ülkenin batı ucundaki öğrencisi ile, doğu ucundaki öğrencisinin aynı konuyu işlediği halde, sınavlarda  doğudaki öğrenciyle batıdaki öğrenci aynı sorulara aynı cevapları veremediler. Yapılan tüm değişiklikler eğitimin kalitesini yükseltmeye yetmedi ve sıkıntılar artarak devam etti.
Yıllarca çare olarak sunulan hiçbir tedbir sıkıntıları çözmedi. Her sınavda ‘sıfır’ puan alan öğrenci sayısının yıldan yıla artışlarının önüne geçilemedi. Kalite yükselmedi. Eğitimdeki sıkıntılar arttıkça da dershaneler, ticarethane olmaktan öteye gidemedi.
Tüm değişikliklerin ardından meselenin halli için mesafe alınamamış olacak ki, ülkenin okullarından mezun öğrencilerin, Üniversiteye giriş kapısı olarak gördükleri dershanelerle ilgili hükümet tarafından hazırlanan ‘dönüştürme’ çalışmalarıyla da ‘dershaneli eğitimin’ sona erdirilerek, ‘dershanesiz eğitime’ geçiş kararıyla eğitim sisteminde yeni bir çığır açma çabaları başlamış oldu. Başlatılan çalışmayla mevcut dershaneler okula dönüştürülüp, mevcut sistem yenilenerek okulların asıl maksadına dönüşüyle dershanelerin verdiği eğitimi, devlet kendi okullarında vererek, dershaneye giden öğrenci ile imkanı olmayıp gidemeyen öğrenci arasında yarışı da adaletli hale getirerek, bu vesileyle de milletin her bir ferdi devletin verdiği eğitim hizmetlerinden bedelsiz olarak faydalanması sağlanmış olacaktı.
Dershaneleri okula ‘dönüştürme’ projesi henüz tasarı haline gelmeden, ‘taslak’ halinde iken, ‘dershanelerimi kapattırmam’ diyen, adına ‘hizmet hareketi’ dedikleri çete taarruz başlatarak saldırıya geçti. Yayın gurubu mevzilerinden meydan okumalarıyla, savurdukları tehditlerle, Hükümete dershaneleri dönüştürme projesinde geri adım attırma gayretiyle saldırılarını sertleştirdiler.
Geçmişte 28 Şubat darbecileri tarafından İmam-Hatiplerin kapatıldığı günlerde atmadıkları ‘Eğitime Büyük Darbe’ manşetleriyle, dershane konusunda Hükümete saldırının ilk startını verdiler. Televizyonlarında, dershaneler kapatılırsa ‘gönüllerinin incineceğini’, millet ve memleket için dershanelerde verdikleri hizmetin engelleneceğini, ülkede terör olaylarının patlayacağını, memleketin batacağının saatlerce propagandasını yaptılar.

28 Şubatta, Müslümanlara yapılan saldırıların olduğu günlerde, işinden ve eşinden olanlara, tahsil hayatları bitirilip gelecekle ilgili hayalleri karartılanlara üzülmeyenler, ‘dershanelerin’ kapatılmasıyla ağlaşmaya başladılar. Hizmet hareketinin hocası emekli vaiz’in verdiği fetvalarla manşetler attılar, haberler yaptılar. ‘Dershaneleri kapatılmasın’ için, ‘hacet’ namazları kıldılar, Esmaül Hüsnalarla gece tesbihatları yaptılar. Hızlarını alamayarak, gerek gazete manşetleriyle, gerek Televizyon haberleriyle ve gerekse Sosyal medyadan Başbakan Erdoğan’a ‘Firavun, Karun, Diktatör’ diyerek ateş etmeye başladılar.
Hoca efendi; ‘Firavun üzerinize doğru geliyorsa, siz doğru yoldasınız demektir…’ demiş…
Yani bu mantığa göre, dershanelerin okula dönüştürülmesiyle kapatılacak dershaneler için gösterilen ayaklanmanın doğru olduğunu düşünmeliyiz öylemi?.
Peki, geçmişte Erbakan yanlış yolda olduğu için mi 4 partisi kapatıldı?
Milletin oylarıyla seçilen Merve Kavakçı yanlış yolda olduğu için mi, Milletin Meclisinden kovuldu?
Merve Kavakçı’ya haddini bildiren Ecevit, doğru yolda olduğu için mi, Allah’tan şefaat yetkisi istendi?

Başörtülü kızlarımız yanlış yolda oldukları için mi ikna odalarında başları açtırıldı, ikna olmayıp başörtülerini açmayanlar okullarından kovuldu?
İmam-Hatipliler yanlış yolda oldukları için mi, okulları kapatıldı?
Mavi Marmara gemisindekiler yanlış yolda oldukları için mi şehit sayılmadılar ve bu alçaklığı yapan İsrail yahudisi ‘otorite’ ilan edildi?
Firavun, hep mazlumların üzerine giderken, dünyalık düzenimiz bozulmasın diyerek hep egemenlerle iş tutanlar, zalimler, güç ve güçlüden yana olanlar doğru yolda oldu. Zalime ve zulme karşı mücadele verenler yanlış yolda oldu öylemi?
Bu milletin oyları ile siyaset yapan partiler kapatıldığında üzülmeyenler,
Kur’an Kurslarının kapatıldığında üzülmeyenler,
İmam-Hatipler kapatıldığında üzülmeyenler,
Merve Kavakçı Meclisten, Başörtülüler okullarından kovulduğunda üzülmeyenler,
Mavi Marmara alçaklığı yapıldığında üzülmeyenler,
Bu gün dershanelerin kapatılmasına üzülmemizi beklemesinler.

Efendiler!
Bu güne dek, bulut neredeyse, tarlanızı o yöne taşıma çabasında oldunuz. Hem tarlanızı hem de geçmişinizi hep yanlışlarla doldurdunuz.
Geçmişte gazetelerinizde attığınız manşetler, bu gün tek tek önünüze konduğunda, o günkü yazdıklarınızı bu gün gözünüze soktuğumuz da; iftira attığımızdan dem vurularak, olmadık hakaret ve bühtanlarınıza muhatap oluyoruz.
28 Şubatta askere övgü olsun diyerek attırdığınız; ‘Asker daha demokrat’, ‘Beceremediniz bırakın’, ‘Gülen de uyardı’, ‘Hükümet gitsin’ manşetleri iftiramıydı? 

İmam-Hatip okullarını kapatacak 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitimi kanunlaştırmadı diyerek hükümetten düşürülen Refah-Yol Hükümetinin ardından, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim için kurdurulan Anasol-M hükümeti için ‘Hayırlı Olsun’ manşetini siz attınız, bu gün bizler bunu yeniden gündeme taşıyınca olmadık hakaretlere muhatap olduk.

Dün attığınız manşetlerden o gün bir rahatsızlığınız olmamıştı, o manşetlerin bu gün yeniden gündeme gelmesi şimdi niye sizleri rahatsız eder ki? O günde bu günkü hırsınızla atmıştınız manşetlerinizi, bu günde aynı hırs ve ihtirasla atmaktasınız manşetlerinizi. Bu gün de gözlerinizi ve gönüllerinizi kapatan hırsınızla attığınız manşetler gelecekte yeniden gözlerinize sokulacağı da muhakkaktır.
Cebrail as bile parti kursa biz siyaset yapmayız dediniz ama, her dönemde gırtlağınıza kadar siyasetin ortasında oldunuz, fani alemin peşinde savruldunuz durdunuz.
İftira atıyormuşusuz;
Yalan mı?
Zulme uğramış olan Müslüman ise zalimden yana oldunuz, kafir ise yasını tuttunuz.
Örtü düşmanı Merhum Ecevit’ten esirgemediğiniz hoş görünüzü, Merhum Erbakan’dan esirgediniz.
Erbakan’ın siyaseten önünü kesenlerle, önüne taş koyanlarla işbirliği yaptınız.
Tüm darbeleri alkışladınız.
Tüm darbecilere madalyalar verdiniz.
Gezi parkı saldırısında, Baronlarla kol kola girerek, Küresele çeteyle aynı tarafta oldunuz, seçilmiş hükümeti düşürmenin teknikleriyle meşgul oldunuz.
Tüm bunları yapan sizler doğru yolda oldunuz,
Yanlış olduğunuzu söyleyen bizler iftiracı olduk.
Neden bu kadar üst perdeden saldırıya geçtiniz?
Dershaneleriniz kapatılırsa kurduğunuz kapitalist düzen yara mı almış olacak?
7 milyarlık dershane pastasından aldığınız pay küçüldükçe, ettiğiniz ithamlar, attığınız manşetler, verdiğiniz mesajlar İslama ve Müslümana yakışıyor mu?
Dershaneler kapatılırsa "Gönüllerimiz rencide olur..."  demiş Hüseyin Gülerce;
Vallahi siz gelin bir de bizi görün, rencide olacak gönül - mönül bırakmadınız. Ömrünüzde o kadar çok istikamet değişikliği yaptınız ki, o kadar çok virajlardan döndünüz ki bi oyana bi buyana savruldunuz. 'Müzebzebîne beyne Zalik' buyurduğu halde Allah, her dönem de bi o tarafa, bi bu tarafa yalpalayıp durdunuz.
Geçmişte Ecevitçi oldunuz yüreklerimiz yandı,
Demirelci oldunuz gönüllerimiz dilhun oldu.
İsrail’e otorite dediniz, Gezi parkı saldırısında gezici oldunuz, gönüllerimizi ve yüreklerimizi parçaladınız…
Yani demem o ki; fesadınızdan hiç vazgeçmediniz, bizlerde de rencide olacak bi gönül bırakmadınız…
Şimdilerde ortada kaldınız.
Yaklaşan yerel seçimler öncesi yeniden CHP ile kolkola girmenin hesabı içerisindesiniz.
Gittiğiniz adresi müntesiplerinize kabul ettirmek adına girdiğiniz yol, bu defa hesaplarınızı bozacaktır. ‘İçimiz kan ağlayarak CHP oy vereceğiz’ deseniz de, bu defa sevenlerinizi götüremeyeceksiniz gittiğiniz yere.
CHP’ye gidişinizi 'Eğitime darbe' ambalajıyla kamufle etme çabanızda geri tepecektir...
                     
                          

Zira, Yeni bir dünya kurulurken, Türkiye'de kurulan yeni bir dünyanın tam ortasındayken, bu şerefli millet 'eğitime darbe' yalanına kanıp Baronların, Koch'ların ve işbirlikçilerin yoluna gitmeyecektir.
Bir taraftan ‘Zaman kardeşlik zamanıdır’ diyeceksin, öte tarafta Ortadoğuda ve Güneydoğu bölgemizde 100 yıllık ezberlerin bozulduğu, red ve isyanların bitirildiği gün, ‘Dershanelerin kapatılmasına millet ‘Hayır’ diyor’ manşetiyle çıkacaksın. 100 yıldır bölgenin gerçek sahibi bu toprakların insanlarını, ‘Türkçü-Kürtçü’ yaparak birbirine düşman edenler, Türkiye bölgede inisiyatifi ele geçirince, ‘Türk ile Kürtü’ barıştırıp bi sofraya oturtunca, bölgede 100 yıllık hesaplarda bozulmuş oldu. Şu anda bölgenin petrol ve doğalgazının %85’ini elinde bulunduranlar bu barışmadan elbette rahatsız olacaklar. Türk ile kürtün barışması, ortak akıllarıyla yeni bir gelecek oluşturmaları kimyalarını bozdu. Geçmişte bu milletin çocuklarını şucu, bucu yapanlar, sağcılık-solculukla, Alevilik-Sünnilikle, Laik-Antilaiklikle, Türk-Kürt olarak bizleri birbirimize düşman edenler, ‘bölünürsünüz’ diyerek petrol ve doğalgaza sadece seyirci olmamızı istediler. Türk ile Kürt kardeşliği adına başlatılan ‘çözüm süreciyle’ barışmaya karar verip tüm planları bozulunca, Gezi ayaklanmasıyla saha inendiler. Gezi saldırısı safların netleşmesi adına hayırlı bir neticeyi de ortaya koymuş oldu. Gezinin karanlığında dost ve düşmanda saflarını netleştirmiş oldu. Gezi saldırısıyla istedikleri neticeye ulaşamayan sağdan soldan ne kadar küresel çetenin tetikçisi varsa, tamamı  Dershane ayaklanmasında birleştiler. CHP’nin Genel Müdürü Kılıçtaroğlu’ndan, CHP’li Milletvekillerinden, Gezi’de ön safta olan bilumum ‘çapulcular’dan medet uman Hizmet Hareketi, Dershanesiz eğitimin, Dershanesiz demokrasinin, Dershanesiz kalkınmanın, Dershanesiz kardeşliğin olmayacağını ve hatta bu ülkede Dershanesiz hiçbir şeyin olmayacağını ispat etme gayretinde oldular. Kaldı ki; Sayın Başbakanın getirdiği; ‘Bedava arsa, vergi indirimi, faizsiz kredi ile dershanelerinizi okula dönüştürün, fazla öğretmenlerinizi mülakatla kadroya alalım…’ önerilerine, ‘istemezük’ diyerek tüm tekliflere kendilerini kapatanların samimi olduklarına inanmıyorum.

 Tüm önerileri reddedip, sonra da eğitimin kalitesi sadece dershanelerle yükselir dersen buna da kimseyi inandıramazsın. Geçmişten bu güne dershaneler vardı bu topraklarda da niye kalite yükselmedi. Çarenin ‘dershane’ olmadığını gördü bu millet.
2010 yılından sonra ayağındaki prangalarından tek tek kurtulan Türkiye, mutlaka bu topraklara bağlı olmayan, kökleri dışarıya bağlı tüm oluşumların oyunlarını bozacaktır. Türkiye artık operasyonların yapıldığı ülke değildir.
Bu millet, Gezi saldırısıyla yapılmak istenen neyse, Dershane ayaklanmasıyla yapılmak istenen şeyin aynı şey olduğunun farkındadır...
Ve bu şerefli millet, 1997 yılında darbeci Çevik Bir’e hitaben;
‘Sayın Komutanım,
Genel Kurmayımızın çok saygıdeğer ikinci Başkanı, isterseniz okullarımızı devredebiliriz’ diyerek mektup yazdığınızı da unutmayacak,
2013’te dershanelerin dönüştürülmesine 'Eğitime Darbe' diyerek saldırıya geçtiğinizi de unutmayacaktır ...  
Hizmet hareketi, Başbakan Erdoğan’a ‘Firavun’ demekle, Dershaneli eğitimden, Dershanesiz eğitime dönüşümü engelleyeceğini zannederek aldıkları pozisyonla, hem kendilerine, hem de sevenlerine yazık ettiler…
Değer mi Allah aşkına?!




24 Kasım 2013

mus@bhy

18 Kasım 2013 Pazartesi

--Sayın Fethullah Gülen Beyefendi’ye AÇIK rapor ve teklifler arzıdır.



Efendim bendeniz zat-ı alinizi 1975 yılından yani 18 yaşımdan beri bilir ve takip ederim. Cemaat mensubunuz sayılmam. Bendeniz tasavvufun Buharalı Muhammet Bahaeddin (ks) ekolüne mensubum.(Nakşi) Akıncılar’a mensup olup, Merhum ve inşallah mağfur Prof. Dr. Necmettin Erbakan Beyefendi’ye destek vermem ve sizin de İslam’a yönelik olarak zannettiğim hizmetlerinizden ötürü MUHABBETİMİZİ celbetmiştiniz. O tarihlerde siyasi tercihinizi klasik bir sağcı davranışı ile Sayın Süleyman Demirel’den yana yapışınızdan veya yeterince tecrübe kazanamamış olmanızdan ötürü OLSA GEREK, Sayın Erbakan’a yönelik ‘’ yüzüne tükürme’’ sözlerini de ihtiva eden eleştirinizi, şaşırmak ve meyus olmakla beraber herhalde MASLAHAT icabıdır diyerek sinemize çekmiştik. 1980 darbesinde arananlar listesinde idiniz. Arandığınıza dair fotoğrafınız, Akıncıların Genel Başkanlarından yoldaşım, arkadaşım bir şahsın fotoğrafı ile beraber aynı afişte yer alıyordu. Tam o sırada, hem de aranırken bir dilekçe ile resmen Diyanet İşleri Başkanlığı’na, İzmir’de fahri VAİZ olmak talebiniz ile müracaat ettiniz. Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’nin tüm istihbarat birimlerinden bu talebiniz hakkında görüş istedi. İlginç, tüm istihbarat birimlerinden aradıkları şahsın vaizliği için UYGUNDUR cevabı verildi. Sizde sızıntı dergisinin ekim 1980 ayı nüshasının BAŞYAZISINDA, 12 eylül darbesini yapanlara bu hizmeti yapmış olmalarından ötürü ÖVGÜ dolu bir yazı neşrettiniz. Tabii bizler o zamanlar ne olup bittiğini anlayabilecek kadar aydınlanamamıştık. Tıpkı bugün sizin cemaatinizin mensubu olduklarını zanneden sevgili masum GENÇLER GİBİ. Zat-ı alinizin 32 yıl sonra 2012 yılında, 12 eylül darbecilerini nerede ise ‘’ lanetleyen ‘’ bir üslup ile eleştirmeniz bizi yine şaşırttı ve bizler halen yeterince aydınlanamamış olduğumuzu yine idrak ettik. Sayın ŞEHİT Turgut Özal ağabeyimizin, İş Adamlarından BİZZAT maddi yardım toplayarak çalışmalarınıza nasıl destek verdiğine BİZZAT şahit olduk. Dünyanın özellikle geri bıraktırılmış ülkelerinde okullar açarak, o ülkelerin yönetici takımlarının ÇOCUKLARI vasıtası ile gelecek için Türkiye’ye sevgi besleyen KÖPRÜBAŞLARI oluşturmak ile GÖREVLENDİRİLDİĞİNİZİ anladık. Türkiye yönetimleri, organize ettikleri ve imkan tanıdıkları iş adamlarından size destekler sağlamak stratejisini sürdürmeğe devam ederken, Cemaatinizin mensupları olarak kendilerini niteleyen bazı gurupların, ekonomik hayatta TEKEL teşkiline yönelik GESTAPO benzeri tavırlar içine girmeleri, Türkiye’nin birçok müteşebbis iş adamlarını bunaltıyor olmaları, herhalde tarafınızca kontrol altına alınması gereken bir durum olmalı. Uluslar arası bu görevin küresel çete NEOCONLARIN tamamen insiyatifi dışında devam ettirilmesinin zorluğu ve neconların Vatikan vasıtası ile tüm hristiyanları Müslümanlara saldırtan bir uygulamayı başlatmalarını engellemek, en azından yavaşlatılmasını temin etmek için, zat-ı alinizin çok yanlış bir söylem olarak ‘’ dinler arası diyalog ‘’ projesi kapsamında Vatikan ile temasa geçmek üzere GÖREVLENDİRİLDİ ĞİNİZİ elbette halkımızın tümünün anlayabilmesini beklememek gerekir. Gerçi Türkiye’nin Başbakanı’nın bu diyalog adını ‘’ medeniyetler arası diyalog ‘’ söylemine evirmiş olmaları bizi bir nebze ferahlattı ama, ‘’ dinler arası diyalog ‘’ söyleminin özellikle CEMAATİNİZİN mensupları vasıtası ile sebep olduğu yıkımın tamiri için olağanüstü gayret gerekecek. Ne demek istiyorum ! Siz LA İLAHE İLLALLAH ile yetinilemeyeceğini MUHAMMEDEN (SAV) RESULULLAH demeden mümin olunamayacağını ifade buyururken, cemaat mensuplarınızın bir kısmı cennete gitmek için Hz. Muhammet’i(sav) peygamber kabul etmenin gerekmediği şeklinde söylemlerde bulunuyorlar. Hatta bizzat şahitim ki, mahallemizin okulunda önceleri müdürlük yapan, Ankara Çankaya’da merkezi olan misyoner dernek ile ortak olarak bizim orta halli mahallemizdeki öğrenciler üzerinde çalışan ve CEMAATİNİZİN mensubu olarak bilinen bir okul müdürü, Milli Eğitimin kutlu doğum haftasında peygamberimizin anılmasına yönelik GENELGESİNE rağmen, şimdiki okul müdürümüzü bu etkinliği ifa etmekten vazgeçirmeyi başardı ! 1995 yılında Merhum ve inşallah mağfur Sayın Erbakan başkanlığında kurulan hükümet için ‘’ bu hükümetten kurtulmak lazım ‘’ şeklindeki beyanınız bizi şaşırmağa ve meyus kılmağa devam ederken. 28 şubat iktidarını oluşturan ‘’solcu’’ merhum Ecevit ile cemaat mensuplarınızın bazılarının DSP nin sandık müşahitliğini de yapacak kadar dayanışma içine girmenizi yine MASLAHAT gereğidir diyerek yorumladık. 28 şubat iktidarı döneminde emniyet teşkilatı başta olmak üzere tüm kamu kurumlarındaki Tarikatlı, dindar, milliyetçi daha doğrusu sizin cemaatinizin ağabeyleri ile organik ilişkisi olmayan insanları, cemaatinizin mensupları ZANNEDİLEN şahıslar, batı çalışma gurubu adı verilen o alçak ucube GESTAPO örgütüne üstelik FETHULLAHÇI diye gammazlayıp ispiyon ettiler. Bizde Cemaatiniz ile 28 şubat iktidarı arasında karşılıklı FAYDAYA dayalı bir alışveriş, bir MASLAHATTIR diyerek sineye çektik. Gerçi bu MASLAHAT sonunda sizi Pensilvanya da yaşamak ZORUNDA kalacağınız noktaya götürdü. Daha sonra cemaatinizin 28 şubat davranışlarına ve ergeneocon ( ERGENEKON) CUNTACILIĞINA karşı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi’nin KEFEN giyerek verdikleri mücadeleye destek vermesi bizi mesrur ederken, bu defa Sayın Başbakan’dan MİLLETVEKİLİ listelerinde cemaatinizin 81 adet milletvekili talebinin Başbakan tarafından REDDEDİLİŞİNE kızan bazı sempatizanlarınızın, Sayın Başbakan’a nasıl da düşman kesildiklerini gözlemlerken, ALIŞ- VERİŞİN cemaatiniz tarafından gerçekten çok mahirce uygulanışına doğrusu hayretle şahit olduk. Hal bu ki zat-ı aliniz hizmet karşılığında sizlerin, cemaatinizin hiç kimseden asla bir karşılık beklemediğinizi HAYKIRIYORDUNUZ. O zaman cemaatiniz içinde, size RAĞMEN davranan belki de Tutsak olduğunuz ABD nin NEOCONLARI ile direk temasta olan, aynen ergeneocon ( Ergenekon ) gibi bir çeteleşme cemaatinizi kontrol ediyor mudur!? Gerçi bu doğal olabilir. Yine 28 şubatta mağdur edilen Milli görüş camiasının içinden de, daha sonra 28 şubatçı ergeneocon çetesinin tutuklanan mensuplarını savunan bazı AĞA-BEYLER çıkmıştı. Merhum ve inşallah mağfur Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin (ks) kızından torunu Sayın Ahmet Denizolgun isimli, Sayın Erbakan’ın Bakan yaptığı, ABD nde yetişmiş,2 8 şubatta sayın erbakan’ı HEMEN terk eden ( herhalde MASLAHAT icabıdır) şahsa maalesef yöneticiliği devredilen, Süleyman cı olarak bilinen cemaatin bazı mensupları da, Antalya’da Başörtüsü düşmanlığı ile tanınan üniversite rektörünü, belediye meclis üyeliği PAZARLIKLARI ile destekleyerek CHP den belediye başkanı yapmışlardı. Herhalde bu Muaviye tarzı alış veriş stratejileri cemaatçilikten RANT devşiren tüm şahısların ortak karakterleri olsa GEREK. Peygamberimizin (sav) aziz SAHABELERİNİN sanki zamanımızdaki izdüşümleri MAVİ MARMARA şehitlerinin, Hz. Ali (kvra) fetalığına eş fetalık örneği sergileyerek, canlarını kardeşleri Müslümanlara ikram edişleri karşısındaki, hiçte gerekmediği halde bu davranışın yanlış olduğuna dair verdiğiniz demeci , ABD de yürüttüğünüz görevin selameti için, tutsaklığınızın zorunlu sonucu olarak, içiniz kan ağlayarak fedakarca yaptığınız bir hareket olduğu telakkisi ile yine sineye çektik. Küresel cinayet şebekelerina karşı dünyada verilen adalet mücadelesinin fiilen önderliğini yapan Türkiye’nin başbakanına karşı , tam da mücadelenin en kızıştığı zamanda Milli İstihbarat Müsteşarımız üzerinden uygulanmak istenen operasyonun, CEMiAATİNİZ içinde yuvalanmış ergeneoconik yapının mensuplarınca ifa edilmesi, olağanüstü mahkemelerin lağvedilerek onların yerlerine bölge mahkemelerinin kurulmalarını mecbur kıldı. Cemaatiniz içinde yuvalanmış olan çetenin devlet kadrolarını ele geçirmek için sizin isminiz altında kamuda yaptıkları KIYIM ayyuka çıktı. Her cenahtan nefret topluyorlar. Düşmanlık ekiyorlar.

Cemaatinize mensup olduklarını beyan eden BAZI şahısların, MİT müsteşarımız sayın Hakan Fidan’a, CİA, MOSSAD , Bazı gezi parkı canileri ve Bazı güya gazeteciler ile BİRLİKTE düşmanlık etmekte birleşiyor olmalarını bizzat sizin vuzuha kavuşturmanız gerekiyor. Tüm cemaatlere İTTİHAT çağrısı yaptığınız konuşmanız her şeye rağmen bendenizi mesrur etti. Ama şimdi ortada koskoca bir soru var. Nerede , ne için, nasıl ittihat. Lütfen dikkat ediniz bir Nakşi olarak ifade ediyorum. Bu ittihat devletin kadrolarını ELE GEÇİRMEK, Kamu ihalelerini paylaşmak ve bunun gibi sebepler ile cemaatlerin içine çöreklenmiş Rantiye münafıkların arasında bir ittihada dönüşmesin. Sirk soytarısı misali tarikat şeyhi iddiası ile ( haşa mürşitlerden )ortalığı kirleten sahtekar tiplerin varlığının, insiyatifin dervişlerin elinden çıkmasına sebep olmaması gerektiği gibi, buna mani olunmasının HAYATİ bir önem taşıdığı gerçeği sizin cemaatiniz için de geçerlidir. Keyfiyeti yüksek murakabelerinize saygı ile arz ederim.

Murat Bahadır Akkoyunlu Akıncı Mümin Türk

3 Kasım 2013 Pazar

Hicret


Hicret, yeni bir imkan,
Yeni bir mekan,
Yeni bir medeniyet merkezi,
Yeni bir Medine arayışıdır.
Hicret, muhacire ensar arayışıdır.
Hicret; batıldan Hakk’a,
Zulümden adalete,
Karanlıktan aydınlığa,
Şerden hayra,
Kötülükten iyiliğe koşuştur…
Hicret; ayıpları, günahları terkederek,
Bizleri esir alan makamdan, servetten, şehvetten ve şöhretten, Rahmete göçüştür.
Hasılı Hicret, bir hayat tarzıdır.
Bizler için yeni bir başlangıçtır...
Yeni bir yıl kutlu olsun,
Siz ve sevdikleriniz için hayırların tecellisine vesile olsun vesselam…

1 Kasım 2013 Cuma

DARAĞACINDAN MECLİS’E…


‘Egemenlik kayıtsız ve şartsız Milletindi’ ama milletin başındaki örtüsü Milletin Meclisine giremedi 79 yıl boyunca.  Bu egemenlik hakkı hep elinden alınmak istendi…
Yapılan devrimlerin hep bu milletin egemenlik haklarını ellerinden alınmak için yapıldığını, yine bu milletin insanlarına yapılan zulümlerinden görmekteyiz. Güya devrim adına Türk kadınına 1934’te lutfettikleri  'seçme ve seçilme' hakkını 79 yıl boyunca kullandırmadılar. Yani Türk kadını daha da özgürleşmek adına 1934’te aldığı ‘seçme’ hakkının ardından ‘seçilme’ hakkını  ancak 2013’te alabildi. Ya da  başı örtülü Türk kadını 1934’te aldığı ‘seçme’ hakkından sonra,  ‘seçilme’ hakkına ancak 2013’te ulaşmış oldu. Yani Türk kadını arasında ‘eşitlik’ ancak 79 yıl sonra gerçekleşmiş oldu.
Tabi bu güne gelirken çok çileler çekildi, çok göz yaşları döküldü, çok canlar yandı bu topraklarda…
Geriye dönüp baktığımızda, Nene Hatunları, Kara Fatmaları ve Şalcı Bacıları görürüz.
1925 yılında çıkardıkları; ‘Erekekler şapka giymek, kadınlar başlarını açmak zorundadır’ kanununun kararttığı o günlerde, Erzurum’lu Şalcı Bacı’yı başındaki örtüsünden dolayı idam ederek korkuttukları Anadolu insanını susturup, konuşamaz hale getirerek devrimlerini gerçekleştirdiler. Susmayıp konuşanları da ‘istiklal mahkemelerinde’ yargısız infaz ederek yol almaya çalıştılar. Devrimlerle kurdukları rejim, İskilipli Atıf’ların, Şalcı Bacı’ların kanları üzerine kurulmuştur. 1950’ye kadar Tek Parti diktatörlüğü yaşandı bu topraklarda, ama tarih kitaplarında diktatörler ‘kahraman’ olarak takdim edildi.




Yine geriye dönüp baktığımızda, 1960’lar dan Hatice Babacan’ları, 1970’lerden Şule Yüksel Şenler’leri hatırladık.
Sonra 1980’leri, 1990’ları hatırlıyoruz. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi mezuniyet töreninde okul birincisi öğrenciye ‘başı örtülü’ olduğu gerekçesiyle diplomasının verilmediğine şahit olduk.
                       

                      


1999 yılında, bu milletin oyları ile ‘Milletin Vekili’ olan Merve Kavakçı Hanımefendinin başındaki örtüsünden dolayı Milletin Meclisinden kovulmasını, akabinde yine başındaki örtüsü vesilesiyle ‘Türk vatandaşlığından’ çıkarıldığını gördük.



80 yılda binlerce, on binlerce, milyonlarca acı dolu hikayeye şahit olduk…
Ve yıllarca dökülen göz yaşları ve çekilen çilelerin ardından bu gün…
31 Ekim 2013 tarihini yazın tarihin en güzel sayfalarına.
Bu günü kazıyın belleklerinize.
Bu gün tarih yeniden yazıldı...
Bundan sonraki nesillere anlatacağımız, aktaracağımız gün bu gündür.
Bu gün;
79 yıl boyunca, 'seçme' hakkı kullandırılıp, 'seçilme' hakkı kullandırılmayan, adına 'kamusal alan' dedikleri bu Milletin Meclisinden kovulanların, başındaki örtüsünden dolayı horlananların, yıllarca döktükleri göz yaşıyla, sabırla edilen duaların kabul edildiği gündür...
İkna odalarında varoluş hakikatleri yerine gelecek hikayeleri ile ikna etmeye çalışanlar,
İkna olmayanları 'Arabistan'a gönderenler,
Onları 'yarasaya' benzetenler,
Yetmezmiş gibi 'haddini' bildirenler,
Bu gün bakın ve görün, başörtülüler Arabistan'a gittiler ve dönüşte Milletin Meclisine geldiler.
Yarasa diyerek haddini bildirenler de tarihin zifiri karanlığında yok oldular gittiler…
Çekilen çilelerden sonra, ödenen bedellerden sonra;
Günümüzün Şalcı Bacı’larını, Nene Hatun’larını, Kara Fatma’larını, Hatice Babacan’larını, Şule Yüksel Şenler’lerini, Merve Kavakçı’larını tebrik ediyorum. Bu gün Milletin Meclisine başörtüsünün girmesi bu hanımefendilerin o gün eğilmeden, bükülmeden ortaya koydukları mücadeleler, çaba ve gayretlerle olmuştur.



Başörtüsünü bu Milletin Meclisinde görebilmemize vesile olanlara selam olsun,  Rabbımıza da sayısız Hamd ve sınırsız Şükr olsun vesselam...



01 Kasım 2013
mus@bhy

sivas cumhuriyet üniversitesi 16 temmuz 1995 diploma töreni başörtüsü sk...


1995'te diploması verilmeyenler, 2013'te mecliste...