Eğitimde kaliteyi
yükseltmek adına 11 yıl boyunca yapılan sınav ve sistem değişiklikleri ile
eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için adım üstüne adımlar atıldı. Hükümet 11
yıl boyunca yapılan değişikliklerle eğitimin sıkıntılarına, fırsat eşitsizliği
ayıplarına çareler bulmanın yollarını aradı. 11 yıl boyunca Milli Eğitimde yapılan Bakan
değişiklikleri, sınav sonuçlarını hesaplamadaki katsayı ayıpları, sınav
sistemlerinde süregelen adaletsizlikler nitelikli eğitimin önündeki engelleri
kaldırmaya yetmedi.
1980 den itibaren eğitimdeki
sıkıntıları bitirmek adına dershaneler devreye girdi. Devletin okullarında
verilemeyen bilgi, dershanelerle verilir ümidiyle milletin çocukları
dershaneleri umut olarak görmeye başladı. Dershaneler eğitimin yan kuruluşu
olmasına, asıl olanın okul olmasına rağmen, dershaneler okulunda önüne geçerek, eğitim
sisteminin merkezine oturdu ve böylece okul, eğitimin yan kuruluşu oldu. Ne var
ki, eğitimdeki sıkıntılara, sistemdeki adaletsizliklere dershanelerde çare
olmaya yetmedi. Ücretsiz ders kitabıyla, ülkenin batı ucundaki öğrencisi ile,
doğu ucundaki öğrencisinin aynı konuyu işlediği halde, sınavlarda doğudaki öğrenciyle batıdaki öğrenci aynı
sorulara aynı cevapları veremediler. Yapılan tüm değişiklikler eğitimin
kalitesini yükseltmeye yetmedi ve sıkıntılar artarak devam etti.
Yıllarca çare olarak
sunulan hiçbir tedbir sıkıntıları çözmedi. Her sınavda ‘sıfır’ puan alan
öğrenci sayısının yıldan yıla artışlarının önüne geçilemedi. Kalite yükselmedi.
Eğitimdeki sıkıntılar arttıkça da dershaneler, ticarethane olmaktan öteye
gidemedi.
Tüm değişikliklerin
ardından meselenin halli için mesafe alınamamış olacak ki, ülkenin okullarından
mezun öğrencilerin, Üniversiteye giriş kapısı olarak gördükleri dershanelerle ilgili
hükümet tarafından hazırlanan ‘dönüştürme’ çalışmalarıyla da ‘dershaneli
eğitimin’ sona erdirilerek, ‘dershanesiz eğitime’ geçiş kararıyla eğitim
sisteminde yeni bir çığır açma çabaları başlamış oldu. Başlatılan çalışmayla mevcut
dershaneler okula dönüştürülüp, mevcut sistem yenilenerek okulların asıl maksadına
dönüşüyle dershanelerin verdiği eğitimi, devlet kendi okullarında vererek,
dershaneye giden öğrenci ile imkanı olmayıp gidemeyen öğrenci arasında yarışı
da adaletli hale getirerek, bu vesileyle de milletin her bir ferdi devletin
verdiği eğitim hizmetlerinden bedelsiz olarak faydalanması sağlanmış olacaktı.
Dershaneleri okula
‘dönüştürme’ projesi henüz tasarı haline gelmeden, ‘taslak’ halinde iken,
‘dershanelerimi kapattırmam’ diyen, adına ‘hizmet hareketi’ dedikleri çete
taarruz başlatarak saldırıya geçti. Yayın gurubu mevzilerinden meydan
okumalarıyla, savurdukları tehditlerle, Hükümete dershaneleri dönüştürme
projesinde geri adım attırma gayretiyle saldırılarını sertleştirdiler.
Geçmişte 28 Şubat
darbecileri tarafından İmam-Hatiplerin kapatıldığı günlerde atmadıkları
‘Eğitime Büyük Darbe’ manşetleriyle, dershane konusunda Hükümete saldırının ilk
startını verdiler. Televizyonlarında, dershaneler kapatılırsa ‘gönüllerinin
incineceğini’, millet ve memleket için dershanelerde verdikleri hizmetin
engelleneceğini, ülkede terör olaylarının patlayacağını, memleketin batacağının
saatlerce propagandasını yaptılar.
28 Şubatta,
Müslümanlara yapılan saldırıların olduğu günlerde, işinden ve eşinden olanlara,
tahsil hayatları bitirilip gelecekle ilgili hayalleri karartılanlara
üzülmeyenler, ‘dershanelerin’ kapatılmasıyla ağlaşmaya başladılar. Hizmet
hareketinin hocası emekli vaiz’in verdiği fetvalarla manşetler attılar,
haberler yaptılar. ‘Dershaneleri kapatılmasın’ için, ‘hacet’ namazları
kıldılar, Esmaül Hüsnalarla gece tesbihatları yaptılar. Hızlarını alamayarak,
gerek gazete manşetleriyle, gerek Televizyon haberleriyle ve gerekse Sosyal
medyadan Başbakan Erdoğan’a ‘Firavun, Karun, Diktatör’ diyerek ateş etmeye
başladılar.
Hoca efendi; ‘Firavun
üzerinize doğru geliyorsa, siz doğru yoldasınız demektir…’ demiş…
Yani bu mantığa
göre, dershanelerin okula dönüştürülmesiyle kapatılacak dershaneler için
gösterilen ayaklanmanın doğru olduğunu düşünmeliyiz öylemi?.
Peki, geçmişte
Erbakan yanlış yolda olduğu için mi 4 partisi kapatıldı?
Milletin oylarıyla
seçilen Merve Kavakçı yanlış yolda olduğu için mi, Milletin Meclisinden
kovuldu?
Merve Kavakçı’ya
haddini bildiren Ecevit, doğru yolda olduğu için mi, Allah’tan şefaat yetkisi
istendi?
Başörtülü kızlarımız
yanlış yolda oldukları için mi ikna odalarında başları açtırıldı, ikna olmayıp
başörtülerini açmayanlar okullarından kovuldu?
İmam-Hatipliler
yanlış yolda oldukları için mi, okulları kapatıldı?
Mavi Marmara
gemisindekiler yanlış yolda oldukları için mi şehit sayılmadılar ve bu
alçaklığı yapan İsrail yahudisi ‘otorite’ ilan edildi?
Firavun, hep
mazlumların üzerine giderken, dünyalık düzenimiz bozulmasın diyerek hep
egemenlerle iş tutanlar, zalimler, güç ve güçlüden yana olanlar doğru yolda
oldu. Zalime ve zulme karşı mücadele verenler yanlış yolda oldu öylemi?
Bu milletin oyları
ile siyaset yapan partiler kapatıldığında üzülmeyenler,
Kur’an Kurslarının
kapatıldığında üzülmeyenler,
İmam-Hatipler
kapatıldığında üzülmeyenler,
Merve Kavakçı
Meclisten, Başörtülüler okullarından kovulduğunda üzülmeyenler,
Mavi Marmara
alçaklığı yapıldığında üzülmeyenler,
Bu gün dershanelerin
kapatılmasına üzülmemizi beklemesinler.
Efendiler!
Bu güne dek, bulut
neredeyse, tarlanızı o yöne taşıma çabasında oldunuz. Hem tarlanızı hem de geçmişinizi
hep yanlışlarla doldurdunuz.
Geçmişte
gazetelerinizde attığınız manşetler, bu gün tek tek önünüze konduğunda, o günkü
yazdıklarınızı bu gün gözünüze soktuğumuz da; iftira attığımızdan dem
vurularak, olmadık hakaret ve bühtanlarınıza muhatap oluyoruz.
28 Şubatta askere
övgü olsun diyerek attırdığınız; ‘Asker daha demokrat’, ‘Beceremediniz
bırakın’, ‘Gülen de uyardı’, ‘Hükümet gitsin’ manşetleri iftiramıydı?
İmam-Hatip
okullarını kapatacak 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitimi kanunlaştırmadı
diyerek hükümetten düşürülen Refah-Yol Hükümetinin ardından, 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim için kurdurulan Anasol-M hükümeti için ‘Hayırlı Olsun’
manşetini siz attınız, bu gün bizler bunu yeniden gündeme taşıyınca olmadık
hakaretlere muhatap olduk.
Dün attığınız
manşetlerden o gün bir rahatsızlığınız olmamıştı, o manşetlerin bu gün yeniden
gündeme gelmesi şimdi niye sizleri rahatsız eder ki? O günde bu günkü
hırsınızla atmıştınız manşetlerinizi, bu günde aynı hırs ve ihtirasla
atmaktasınız manşetlerinizi. Bu gün de gözlerinizi ve gönüllerinizi kapatan
hırsınızla attığınız manşetler gelecekte yeniden gözlerinize sokulacağı da
muhakkaktır.
Cebrail as bile
parti kursa biz siyaset yapmayız dediniz ama, her dönemde gırtlağınıza kadar
siyasetin ortasında oldunuz, fani alemin peşinde savruldunuz durdunuz.
İftira
atıyormuşusuz;
Yalan mı?
Zulme uğramış olan
Müslüman ise zalimden yana oldunuz, kafir ise yasını tuttunuz.
Örtü düşmanı Merhum
Ecevit’ten esirgemediğiniz hoş görünüzü, Merhum Erbakan’dan esirgediniz.
Erbakan’ın siyaseten
önünü kesenlerle, önüne taş koyanlarla işbirliği yaptınız.
Tüm darbeleri
alkışladınız.
Tüm darbecilere
madalyalar verdiniz.
Gezi parkı
saldırısında, Baronlarla kol kola girerek, Küresele çeteyle aynı tarafta
oldunuz, seçilmiş hükümeti düşürmenin teknikleriyle meşgul oldunuz.
Tüm bunları yapan
sizler doğru yolda oldunuz,
Yanlış olduğunuzu
söyleyen bizler iftiracı olduk.
Neden bu kadar üst
perdeden saldırıya geçtiniz?
Dershaneleriniz kapatılırsa
kurduğunuz kapitalist düzen yara mı almış olacak?
7 milyarlık dershane
pastasından aldığınız pay küçüldükçe, ettiğiniz ithamlar, attığınız manşetler,
verdiğiniz mesajlar İslama ve Müslümana yakışıyor mu?
Dershaneler
kapatılırsa "Gönüllerimiz rencide olur..." demiş Hüseyin Gülerce;
Vallahi siz gelin bir de bizi görün, rencide
olacak gönül - mönül bırakmadınız. Ömrünüzde o kadar çok istikamet değişikliği
yaptınız ki, o kadar çok virajlardan döndünüz ki bi oyana bi buyana
savruldunuz. 'Müzebzebîne beyne Zalik' buyurduğu halde Allah, her dönem de bi o
tarafa, bi bu tarafa yalpalayıp durdunuz.
Geçmişte Ecevitçi
oldunuz yüreklerimiz yandı,
Demirelci oldunuz
gönüllerimiz dilhun oldu.
İsrail’e otorite dediniz,
Gezi parkı saldırısında gezici oldunuz, gönüllerimizi ve yüreklerimizi
parçaladınız…
Yani demem o ki;
fesadınızdan hiç vazgeçmediniz, bizlerde de rencide olacak bi gönül
bırakmadınız…
Şimdilerde ortada
kaldınız.
Yaklaşan yerel
seçimler öncesi yeniden CHP ile kolkola girmenin hesabı içerisindesiniz.
Gittiğiniz adresi
müntesiplerinize kabul ettirmek adına girdiğiniz yol, bu defa hesaplarınızı
bozacaktır. ‘İçimiz kan ağlayarak CHP oy vereceğiz’ deseniz de, bu defa sevenlerinizi
götüremeyeceksiniz gittiğiniz yere.
Zira, Yeni bir dünya
kurulurken, Türkiye'de kurulan yeni bir dünyanın tam ortasındayken, bu şerefli
millet 'eğitime darbe' yalanına kanıp Baronların, Koch'ların ve işbirlikçilerin
yoluna gitmeyecektir.
Bir taraftan ‘Zaman
kardeşlik zamanıdır’ diyeceksin, öte tarafta Ortadoğuda ve Güneydoğu bölgemizde
100 yıllık ezberlerin bozulduğu, red ve isyanların bitirildiği gün,
‘Dershanelerin kapatılmasına millet ‘Hayır’ diyor’ manşetiyle çıkacaksın. 100
yıldır bölgenin gerçek sahibi bu toprakların insanlarını, ‘Türkçü-Kürtçü’ yaparak
birbirine düşman edenler, Türkiye bölgede inisiyatifi ele geçirince, ‘Türk ile
Kürtü’ barıştırıp bi sofraya oturtunca, bölgede 100 yıllık hesaplarda bozulmuş
oldu. Şu anda bölgenin petrol ve doğalgazının %85’ini elinde bulunduranlar bu
barışmadan elbette rahatsız olacaklar. Türk ile kürtün barışması, ortak
akıllarıyla yeni bir gelecek oluşturmaları kimyalarını bozdu. Geçmişte bu
milletin çocuklarını şucu, bucu yapanlar, sağcılık-solculukla,
Alevilik-Sünnilikle, Laik-Antilaiklikle, Türk-Kürt olarak bizleri birbirimize
düşman edenler, ‘bölünürsünüz’ diyerek petrol ve doğalgaza sadece seyirci
olmamızı istediler. Türk ile Kürt kardeşliği adına başlatılan ‘çözüm süreciyle’
barışmaya karar verip tüm planları bozulunca, Gezi ayaklanmasıyla saha
inendiler. Gezi saldırısı safların netleşmesi adına hayırlı bir neticeyi de
ortaya koymuş oldu. Gezinin karanlığında dost ve düşmanda saflarını
netleştirmiş oldu. Gezi saldırısıyla istedikleri neticeye ulaşamayan sağdan
soldan ne kadar küresel çetenin tetikçisi varsa, tamamı Dershane ayaklanmasında birleştiler. CHP’nin
Genel Müdürü Kılıçtaroğlu’ndan, CHP’li Milletvekillerinden, Gezi’de ön safta
olan bilumum ‘çapulcular’dan medet uman Hizmet Hareketi, Dershanesiz eğitimin,
Dershanesiz demokrasinin, Dershanesiz kalkınmanın, Dershanesiz kardeşliğin
olmayacağını ve hatta bu ülkede Dershanesiz hiçbir şeyin olmayacağını ispat
etme gayretinde oldular. Kaldı ki; Sayın Başbakanın getirdiği; ‘Bedava arsa,
vergi indirimi, faizsiz kredi ile dershanelerinizi okula dönüştürün, fazla
öğretmenlerinizi mülakatla kadroya alalım…’ önerilerine, ‘istemezük’ diyerek
tüm tekliflere kendilerini kapatanların samimi olduklarına inanmıyorum.
Tüm önerileri reddedip, sonra da eğitimin
kalitesi sadece dershanelerle yükselir dersen buna da kimseyi inandıramazsın.
Geçmişten bu güne dershaneler vardı bu topraklarda da niye kalite yükselmedi. Çarenin
‘dershane’ olmadığını gördü bu millet.
2010 yılından sonra
ayağındaki prangalarından tek tek kurtulan Türkiye, mutlaka bu topraklara bağlı
olmayan, kökleri dışarıya bağlı tüm oluşumların oyunlarını bozacaktır. Türkiye
artık operasyonların yapıldığı ülke değildir.
Bu millet, Gezi
saldırısıyla yapılmak istenen neyse, Dershane ayaklanmasıyla yapılmak istenen
şeyin aynı şey olduğunun farkındadır...
Ve bu şerefli
millet, 1997 yılında darbeci Çevik Bir’e hitaben;
‘Sayın Komutanım,
Genel Kurmayımızın
çok saygıdeğer ikinci Başkanı, isterseniz okullarımızı devredebiliriz’ diyerek
mektup yazdığınızı da unutmayacak,
2013’te dershanelerin
dönüştürülmesine 'Eğitime Darbe' diyerek saldırıya geçtiğinizi de unutmayacaktır
...
Hizmet hareketi, Başbakan
Erdoğan’a ‘Firavun’ demekle, Dershaneli eğitimden, Dershanesiz eğitime dönüşümü engelleyeceğini zannederek aldıkları pozisyonla, hem kendilerine, hem
de sevenlerine yazık ettiler…
24 Kasım 2013
mus@bhy