Translate

25 Ağustos 2013 Pazar

Allah’ın nurunu söndüremeyecekler…



Zamanın her döneminde kafirler, zalimler, tağutlar, belamlar ve Firavunlar ittifak edip iman ehli Müslümanlara saldırdılar, zulmettiler, ekonomik ve teknolojik güçlerini birleştirip Müslümanlar üzerine ölüm yağdırdılar. İslamın ve müslümanın düşmanı kafirler her dönemde, her zamanda mü’minlere saldırdılar ama kafirlere karşı hep Allah’ın yolunda yürüyen sadıklar galip geldi. Elleriyle – dilleriyle, toplarıyla – tüfekleriyle, tanklarıyla – füzeleriyle, her zeminde ve her zamanda müslümanın üzerine öfke kustular, ölüm kustular. Asırlardır Allah’ın nurunu söndürmek için her yolu denediler ama tüm gayretleri boşa çıktı, tüm planları başlarına geçti, Allah’ın nurunu söndüremediler ve Allah’ın nurunu engelleyemediler. İnsanlık, ümmet için yeryüzünde tüm kapıların kapandığı anda, bütün yolların kapandığı zamanda, Allah’ın nusretiyle açılan kapıları görebilmek, bu açılan kapılardan geçebilmek çabasıyla ellerini ve gönüllerini ilahi dergaha açanların selamete çıkışlarına şahit olmuştur.
Allah’ın elçileri Peygamberleri, en büyük acılara, en zor sıkıntılara, en acı  ızdıraplara muhatap oldular ama yaşadıkları çaresizlik karşısında asla beddua etmediler. Ah ettiler, inlediler ama asla hallerinden şikayet etmediler. Belki daraldıkları zamanlar oldu, insani olarak güç yetiremeyecekleri anlar oldu, öylesi anlarda ellerini kaldırdılar Cenab-ı Hakk’a hallerini arzettiler, ancak takatlerinin neticesinde belki bedduaya başvurdular. Sonrasında Allah’ın yardımı ve rahmeti mutlak manada tecceli etmiş ve Peygamberlerin sıkıntılarına sebep olanlar helak olup yeryüzünden Cehenneme gitmiştir.
Peygamberlerin böylesi halleri vardır. Belaya, sıkıntıya muhatap olduğu haller olmuştur. Peygamberlerin kendi zamanlarındaki zalimler, kendi putlarına her hangi bir şey söylenmediği halde, kendi uydurdukları ilahlarına bir şey yapılmadığı halde, sokakları sararlar ve terör estirirler, mü’minlere işkence ve eziyetlerle Allah’ın yolundan döndürmeye uğraştılar.
Peygamberimiz s.a.v, Ebu Cehil’i Allah’ın dinine davet ediyor, Allah’ın yolu selamet yoludur diyor. Ebu Cehil bu davet karşısında Allah’a giden yolları kapatıyor, ‘Allah’ demeyi yasaklıyordu. Ebu Cehil zamanında, ‘Muhammed s.a.v Allah’ın Peygamberidir’ diye iman edenler sokaklarda özgür değillerdi. Allah’a iman edemiyorlar, secde edemiyorlar, rüku edemiyorlardı. Allah’a kulluk etmek yasaklanmıştı. Ebu Cehil; ‘Bizim ilahlarımıza secde edeceksiniz (haşa)’ diyordu. Bu çaresizlik sonunda Efendimiz s.a.v, Allah’tan aldığı emirle; ‘sadece evlerinizde Allah’a kulluk edin, evlerinizde secde edin, evleriniz de ibadetlerinizi yapın’ demek suretiyle mü’minler için çıkış yolları aramaktaydı. Efendimiz için tüm kapılar kapanmış, sadece Erkam’ın evinin kapısı açılmış ve Dar’ul Erkam’a çekilmişti. Peygamberimiz s.a.v Efendimiz, Müslümanların sayısı 40 kişi oluncaya kadar  sahabesini alıp evlerine çekildi. Yani kafir Ebu Cehil Allah’a imanı yasakladığında, İslam ümmeti ellerine molotofları alıp sokakları yakmadı, kaldırımları söküp kafirlere saldırmadılar. İmani bir terbiyeyle, İslami bir duruşla Erkam’ın evine çekildiler. İşte bu hamle, Müslümanla Kafiri birbirinden ayıran en büyük farktır. Mü’minle Kafir, gece ile gündüz kadar birbirinden ayrıdır. Peygamberimiz s.a.v Efendimizin terbiye ettiği bir nesil evlerinde ümmeti selamete çıkaracak projelerle meşguldü. Sokaklar Efendimiz ve ümmetine yasak edilince, Musa as’ın lisanıyla: ‘Ya Rabbî! Takatimiz bitti artık, gücümüz tükendi dayanamıyoruz. Biz onların ilahlarına, putlarına, eğlencelerine, kadınlarına ve kızlarına karışmazken, onlar bizim secdelerimizi esir ettiler, rükumuzu esir ettiler, ibadetlerimizi yasak ettiler. Ya Rabbî! Mallarını ve saltanatlarını onların başlarına geçir ve onların yüreklerine darlık ver.’ diyerek evlerine çekilip duaya duran o mazlumların duasını Allah cc kabul etti ve küfür ehli helak oldu gitti.
O kafirlerin gücü vardı, imkanları da vardı ama insanlığın  Allah’a dönüşünü, Kur’an-a yönelişini engelleyemediler. Allah’ın nurunu söndüremediler, söndüremeyecekler. Peygamberimiz s.a.v Efendimizin yürüyüşünü durduramayanlar, bu gün de istediklerine ulaşamayacaktır.
Musa as’a karşı galip gelemeyen Firavunlar,
İbrahim as’a karşı galip gelemeyen Nemrutlar,
Muhammed s.a.v Efendimiz’e karşı galip gelemeyen Ebu Cehiller misali,
İhvan’a karşı Sisi’lerde asla galip gelemeyecek,
Ve Firavun Esed, döktüğü Müslüman kanın da boğulacaktır.
Firavun misali, Nemrut misali, Ebu Cehil misali, bu gün ki kafirler de uzun menzilli füzeleriyle, yeryüzünün tüm kan içici vampirleri güçlerini birleştirip Müslümanlar üzerine, Rabiatül Adeviyye’de, Gazze’de, Arakan’da, Suriye’de, Doğu Türkistan’da ölüm yağdırıyorlar. Tüm güçleri ile saldırıyorlar ama Adeviyye’de, Allah’ın rahmetinin tecellisi olarak İhvan’ın yazdığı destan Firavunları kudurtuyor.  Mursi’nin kapısını kapattıklarını zannedenler, İhvan için açılan kapıları kapatamadılar.
İhvanın Esma’sı; ‘Ya Mısır Allah’ın hükümlerinin yaşandığı bir Cennete dönecek, ya da; Ya Rabbî kapılarını aç biz Cennete geliyoruz’ diyerek şehadete koştu. Esma, Sümeyye misali ‘Ehad! Ehad!’ diyerek koşarak gitti Cennete. Mısır’dan, Adeviye meydanından binlerce Esma, binlerce Ahmet’in Cennete koşması, Adeviyye'deki bu diriliş ve direniş Firavunların yok oluşlarının yaklaştığının habercisidir…
Esma’yı yetiştiren ve; ‘Allah'tan seni şehit olarak kabul etmesini niyaz ettim. Ve şehadetin, bizim haklı olduğumuzu ve düşmanımızın da batılın ta kendisi olduğu inancımızı pekiştirdi.’ diyen Baba Muhammed el-Biltaci’ye selam olsun, Mursi’ye selam olsun, Bedii’ye selam olsun…
İbrahim as’a, Musa as’a, Yusuf as’a, Muhammed s.a.v Efendimize el veren Allah cc, muhakkak Arakan’da İbrahim’lere, Şam’da Yusuf’lara, Mısır’da Musa’lara da el verecektir.
Yeryüzünde toprağın altındaki karıncayı gören, onu rızıklandıran Allah cc;
Mısır’ı - Adeviye’yi görmez mi?
Şam’ı - Humusu görmez mi?
Filistin’i - Gazze’yi görmez mi?
Arakan’ı görmez mi?
Firavunu helak eden Allah, Sisi’yi de helak etmez mi?
Allah'ın kudreti tecelli edecek ve Ebu Leheb’in ellerini kuruttuğu gibi, Esma’ya kurşun sıkan eli de kurutacaktır.

Allah’ım!
Gökyüzünün sahibi Sensin,
Yeryüzünün sahibi Sensin,
Kainatın sahibi Sensin,
Mü’min, Müslüman, Mazlum ve masumların Rabbı Sen’sin…
Mısır’da Firavun Sisi’ye,
Suriye’de Firavun torunu Esed’e,
Yeryüzündeki tüm belam ve tağutların üzerine, Kahhar ismi şerifin hürmetine, kudretinle ve intikamınla tecelli eyle Ya Rab!

Mü’minler, zalimlerin putlarından, sahte ilahlarından, sokaklarından, ahlaksızlıklarından, meyhanelerinden, plajlarından ve eğlencelerinden, her türlü edepsiz ve arsızlıklarından rahatsız olmadıkları halde,
O zalimler;
‘Ezandan’ rahatsız olurlar,
Camiden rahatsız olurlar,
Camiye giren müslümandan rahatsız olurlar.
Mü’minlerin namazlarından, ibadetlerinden, siyasetlerinden, örtülerinden, giyimlerinden ve kıyafetlerinden tarih boyunca hep rahatsız olmuşlardır.
Tarih boyunca hep böyle olmuştur...
Musa’lardan hep Firavunlar rahatsız olmuş,
İbrahim'lerden Nemrutlar rahatsız olmuş,
Muhammed s.a.v’den Ebu Cehiller rahatsız olmuştur.
Rahatsızlıkları kıyamete dek devam etse de, Allah'ın nurunu söndüremediler, söndüremeyecekler...
Zira, Allah'ın vaadi var;
Bismillah... "Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır." Saff - 8

Hiç yorum yok: