2010 referandumundan
sonra Küreseller ve Paraleller, Başbakan Erdoğan’ı indirmek için yemin ettiler.
Başbakana uzanmak, kollarına kelepçe takabilmek için Paralel Emniyet ve Paralel
Yargıyı harekete geçirdiler.
7 Şubat 2012’de
Hakan Fidan’a yönelik operasyonun,
Gezi saldırısının,
17-25 Aralık
operasyonlarının nihai hedefi Başbakana uzanmaktı.
Düşüreceklerdi
Silivri’de yargılayacaklardı.
Sayın Başbakan dünyanın
en sinsi ve hain örgütlerinden biri olan Paralel çeteyi fark ettiği andan
itibaren dimdik durdu, eğilmedi, kasetlerine, montajlarına boyun eğmedi, 1,5
yıldır her platformda ‘İnlerine gireceğiz’ müjdesini verdi, Paralel yapıyla
mücadelede 1 milim geri adım atmadı.
7 Şubat, Gezi Saldırısı ve 17-25 Aralık operasyonlarıyla
deşifre olan Paralel çetenin geçmişlerini bildiğimizi, Küresellerle olan
ilişkilerini, geçmişteki darbelerde aldıkları pozisyonları, özellikle 28 Şubat’ta
Merhum Erbakan’ı Başbakanlıktan indirmek, Refah-Yol Hükümetini yıkmak için üstlendikleri misyonu her platformda
yazdık, bu topraklara ve bu toprakların evlatlarına ettikleri ihaneti haykırdık.
Ama itilen-kakılan, ötelenen-örselenen, adam yerine konmayan hep biz ve bizim
insanımız oldu yıllarca.
Çok küfürler
işittik, ne anamız kaldı ne de bacımız.
Hakaretlere muhatap
olduk.
Dostlarla, akrabalarla,
arkadaşlarımızla ilişkilerimizi dondurduk.
Sinirlendik, sağlımızı
kaybetmeyi bile umursamadık.
Seçim dönemlerinde
özellikle 30 Mart öncesi aylarca sabahlara kadar ayakta kaldık.
Bu ümmetin davası
için, bu milletin davası için evimize, ocağımıza uğramaz olduk aylarca…
İlk defa bu kadar
deşifre oldular, ihanetlerinin boyutu ilk defa bu kadar ortaya çıkarıldı.
Üzüntümüz o dur ki;
bu süreçte, hâlâ bugünkü kavgayı Recep Tayyip Erdoğan ile Fetullah Gülen
arasında geçen iktidar kavgası gibi görenler var. Gerçekte bu kavga bugünün
kavgası değil, bu kavga kıyamete dek sürecek Hak ile Batıl kavgasıdır. Kavganın
bi tarafında Milletin dua ve desteğini arkasına almış tek başına Sayın Başbakan,
karşı tarafında küresel ve paralel çete vardır.
Ak Partiden seçilmiş
Belediye Başkanları, Milletvekilleri, Ak Partinin il ve ilçe yöneticileri
kavgayı ya tribünden seyrediyorlar, ya da masa altından izlemekle meşguller.
30 Mart seçimlerinde
verilen oyları kendilerine verilmiş sayan Belediye Başkanları bilmeli ki;
verilen oylar, Başkanların projelerine, yapacakları kaldırımlara, açacakları
yollar için verilmiş oylar değildir. Ülke yeniden küresellerin eline geçtikten
sonra Belediye Başkanının yapacağı kaldırımın ve yolun millet nezdinde hiçbir
kıymeti yoktur.
30 Mart’ta Ak
Partili Belediye Başkanlarına verilen her bir oy, Paralel çetenin ‘inlerine girilmesi’
için verilmiş oylardır.
Ak Partiye verilen %45,5
oy, küresel ve paralellerin bu
topraklarda hayata geçirmek istedikleri planları ve tezgahları başlarına
geçmesi için verilmiş oylardır.
Milletimiz ve
Başbakan aynı yol da, aynı ideal üzere yürürken, 30 Mart seçimlerinin hemen
ardından seçilmiş Belediye Başkanlarından küresel ve paralel hainlere karşı,
Başbakan misali bir duruş beklerken millet olarak hayal kırıklığına
uğradığımızı ifade etmek isterim.
Paralel çetenin
seçim öncesi buldukları her cepheden Başbakan
ve ailesi özelinden Devletin kurumlarına yapılan saldırıları, Başbakanla yol arkadaşlığında
bulunduklarını iddia eden Milletvekili, Belediye Başkanı, İl ve İlçe Başkanları
süreci sessizce izlemeleri milletimizin gözünden kaçmamıştır. Ülkemiz ve
Coğrafyamız üzerinde 100 yıldır tezgah kuranların tezgahları Başbakanın duruşuyla
dağıtılmışken, Başbakanın kararlı duruşu milletimizin dilinde dua olup, 30 Mart
seçimlerinde yeryüzünde ki küresel Baronlara ve ülkemizde Paralellere inat
milletimizin %45,5 dua ve destekleriyle bertaraf edilmişken, aynı duruşu, aynı
kararlı adımları Sayın Milletvekillerinden, Sayın Belediye Başkanlarından da
atılmasını beklemek bu şerefli milletin hakkı olduğuna inananlardanım.
Özellikle 30 Mart
seçimlerinin hemen ertesinde, Ak Partili Belediyelerde Paralellerle ilgili net
adımlar atılmaması, Paralel bürokratların mevcut pozisyonlarını koruyarak yeni görevlere gelebilecek olmaları
ihtimalinden dolayı yaşadığımız hayal kırıklığının tarifini yapamasak ta, Başbakan
ve ailesine karşı tezgahlanmış montaj-dublaj kaset operasyonlarıyla seçilmiş
Hükümete karşı 17-25 Aralık darbe girişiminde sessiz kalarak Başbakanı yalnız
bırakanların, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle girilecek yeni dönemde inşa
edilecek Yeniden Büyük Türkiye’de kendilerine yer bulacaklarını sanmıyorum.
Milletimiz dışarıdan
Küresellere ve içeriden Paralellere olan öfkesini 30 Mart’ta net bir şekilde
sandıklara %45,5 oy oranıyla sandıklara doldurduğu gibi, 10 Ağustos’ta da %60 olarak
dolduracaktır.
Bugün tribünden yada
masa altından süreci izleyenlerin yanlarına da, sessiz kaldıkları için ihanete
ortak oldukları kalacak.
09 Temmuz 2014
mus@bhy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder