Gezi'den
bugüne 13 aydır sokaklardan çıkmayanlar, tepkilerini sandıkta değil de kamu
malı otobüsleri yakarak, esnafın cam ve çerçevesini kırarak, her türlü edepsiz
lügatlarıyla söverek tepki koyduklarını zannedenler; "Erdoğan, kendisine
oy vermeyen %50'yi adam yerine koymuyor, yapacaklarını bize sormadan yapıyor,
insanları geriyor, kutuplaşmayı artırıyor, diktatör olduğunu ispat edebilmek
için her şeyi yapıyor... " diyerek yaptıkları vandallıklarla kendilerinin
haklı olduğunu ispat etme çabasındalar.
2010 Referandumuyla ayaklanan dışarıdan Küreseller, içeriden Paraleller, Geziciler, Kemalistler,
Ulusalcılar, Çapulcular ağızlarına doldurdukları ‘Diktatör’ şarkısıyla
yakmaya-yıkmaya başladılar. Ne kadar çok kamu malına zarar verirlerse, ne kadar çok yakıp-yıkarlarsa Erdoğan’ın
Başbakanlıktan düşürüleceğine inandırıldılar.
Seçim
sandıklarında dertlerine çare bulamayanlar, sokaklardan çareler üretememenin çaresizliğiyle
Erdoğan’a ‘Hırsız’ dediler, ‘Diktatör’ dediler, ‘Karun’ dediler, ‘Firavun’
dediler, Vefat etmiş Annesine, ailesine, çocuklarına hayasızca sövdüler
aylarca. Neticeyi kendi lehlerine çeviremeyince kuduz köpekler gibi kudurdular.
Küresellerin
aklıyla, Dünyanın efendilerinin fikir, düşünce, proje, manşet ve yalanlarıyla
sokaklara dökülenler; Erdoğan ‘Diktatör’
olsaydı, aleyhinde ‘Hırsız’ manşetleri atabilir miydiniz?
‘Karun-Firavun’
diyebilir miydiniz?
‘Diktatör’ün
vefat etmiş Annesine, ailesine, çocuklarına edepsizce ağız dolusu sövebilir miydiniz?
Sayın
Erdoğan;
-100
yıl diz çöktürülmüş bu toprakların evlatlarını ayağa kaldırdı, yürümeye,
koşmaya başlattı, ‘Diktatör’ dediniz!
-12
yılda ülkenin ve bölgenin kaynaklarına sahip çıktı ‘Hırsız’ dediniz,
-Bu
toprakların evlatlarının alınterini, Coğrafyanın kaynaklarını Küresel
efendilere yedirmedi, ‘firavun’ dediniz!
-Dünyanın
baş belası, Siyonist İsrail’e ‘Katil, Terörsit’ dedi, ‘One minute’ resti çekti,
‘Beddua’ ettiniz!
-Bu topraklarda 100 yıllık kavgaları bitirdi…
Biz
millet olarak dün yaptıklarınızı da unutmadık, bugün yapılanları da!
Dün;
-26
Temmuz 1923 Lozan antlaşmasıyla Musul'dan, Kerkük'ten, bizim olan bi çok
şeyden vazgeçtik.
-6
ay sonra 3 Mart 1924'te Hilafetten vazgeçtik,
-Alfabemizden
vazgeçtik,
-Kılık
ve kıyafetlerimizden vazgeçtik,
-Kur'an
eğitiminden vazgeçtik,
-Ezanımızın
dilinden vazgeçtik, 'Tanrı uludur' diye okuttuk,
-İslamın
Eğitim Fakulteleri medreselerden vazgeçtik, Tekkeleri kapattık,
-Haftalık
tatilimiz Cuma'dan vazgeçtik,
-Ecdadımızın
medeniyetinden vazgeçtik, İsviçre Medeni Hukukuna göre evlendik ve boşandık,
İtalya Ceza Hukukuna göre cezalandırıldık, Alman Ticaret kanunlarıyla alış-veriş yaptık,
-Değerlerimizden,
kültürümüzden, geleneklerimizden vazgeçtik,
Bunları
çoğaltmak mümkün,
Bu
ihanetler oldu bu topraklarda ve zorla kabul ettirildi bu toprakların
evlatlarına.
Karşı
gelenler canlarıyla bedel ödedi,
Yapılanlara
'devrim' dendi ve tarih diye okuttular nesillere.
Bu
ihanetleri yapanlara 'diktatör' denmedi 'devrimci' dendi.
Bugün,
‘bize sormadan ağaçları söktürmeyiz’ diyenlere sormak lazım...
Musul
ve Kerkük, milletin hangi ferdine sorularak İngilizlere bırakıldı?
Hilafetin
kaldırılması,
Bir
gece de alfabenin, kılık ve kıyafetin değiştirilmesi,
Kur'an
eğitiminin yasaklanması,
Ezan'ın
'Tanrı Uludur'a dönüşmesi,
Vs.
vs. vs ... ... ...
Hangi
ihanetiniz millete soruldu?
Hangi
‘devrim!’ için Referandum yapıldı?
Milletin
fikrine mi müracaat edildi?
1900-1950
yılları arasında geçen karanlık dönemde devrim adına bi çok şey devrildi, o gün
bunları yapanlar devrimci oldu,
Bu
gün 8 seçim milletin dua ve desteğiyle iktidarda olan Erdoğan 'diktatör' oldu.
Beyler!
Oturun
oturduğunuz yerde!
Eski
Türkiye'nin defteri dürülüyor,
Yeniden
Büyük Türkiye inşa ediliyor.
Devrim
se devrim!...
14 Temmuz 2014
mus@bhy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder