Translate

15 Ocak 2014 Çarşamba

ALGI OPERASYONU

-Paralel cunta, 7 Şubat Mit operasyonuyla, ‘Hükümetin, PKK ile masaya oturduğu’ ‘algısı’ oluşturularak, bir taşla ‘çözüm süreci’ durdurulacak, akabinde Müsteşar Hakan Fidan içeri alınacaktı.
-Türkiye’yi bölgesel güç haline getirecek, milli projeleri durdurmak için, Gezi saldırısında uluslar arası küresel gücüde arkasına alıp sokaklara inilecek ve ilk slogan ‘Diktatör Tayyip’ olacaktı.
-Dershane ayaklanmasında, dershanelerin kapatılma tasarısıyla ilgili  Başbakan’a geri adım attırılacak, mümkün olmazsa istifaya davet edilecekti.
-Gezi ve dershane ayaklanmasıyla durdurulamayan milli projelere, 17 Aralık Yargı ve Emniyet cuntasıyla, ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonları başlatılacak, ‘ayakkabı kutusu ve para sayma makinalarıyla’ Hükümetin yolsuzluk yaptığı ‘algısı’ milletin kafasına kazınacak ve Yargı ve Emniyet darbesiyle Hükümet düşürülecekti.
Tüm operasyonların hedefinde özelde Başbakan, genelde de Hükümet vardı.
Özellikle Başbakanın düşürülmesi için her yol denendi, birbirilerine selam vermeyecek güçler bir araya getirildi. Güçlerini ve akıllarını birleştirdiler. Medya tarihinde görülmemiş paslaşmalar, siyaset tarihinde görülmemiş kirli ittifaklar oluşturuldu. Cemaat medyası ile Ulusalcı medya operasyonlarla ilgili aynı manşeti attı, aynı şeyleri düşündü. Hem cemaat medyasının Zaman’ı, Bugün’ü, Today’s Zamanı, hem de ulusalcı medyanın Sözcüsü, Kanalı, Televizyonları operasyonlarla ilgili aynı safta birleşti.
Gezi saldırısının ilk günlerinde ‘Diktatör Tayyip’ diyerek sokaklara dökülenler ‘Tayyip beyin diktatörlüğünün ispatı’ nedir diye sorulduğunda verilen cevaplara bakıldığında, uygulanan politikaların uzaktan yakından ‘diktatörlükle’ alakası yoktu. Ama onlar için önemli olan uygulamalarda Tayyip beyin ‘diktatörlüğünden’ öte, oluşturulmak istenen ‘algı’ idi.
Gezi saldırısında ‘Diktatör Tayyip’ algısı tutmayınca, hemen arkasından  dershane ayaklanmasıyla  yine ‘diktatör’ yalanıyla yeniden sahaya indiler. Televizyonlarının ekranlarından, gazetelerinin köşelerinden saldırılarını yoğunlaştırıp, ittifaklarını oluşturup ‘diktatör’ diyerek, toplumda oluşturdukları ‘algıyla’ Başbakanı indireceklerini düşündüler.
Dershane ayaklanmasında da hevesleri boşa çıkınca Hükümetin Başbakanından, Bakanlarına ‘hırsız’ olduğu ‘algısını’ oluşturmak için 17 Aralık operasyonuyla sahaya yeniden indiler. Seçilmiş Hükümete karşı,  ‘top yekün saldırıya’ geçmek için akıllarını ve güçlerini birleştirdiler, planlarını, görev dağılımlarını ve iş bölümlerini yaptılar. Yargı içerisindeki Savcıları, Emniyet içerisindeki Polis şeflerinden oluşan Paralel yapılanmanın medyada ki uzantılarıyla eş zamanlı olarak düğmeye bastılar.
17 Aralıkta kabineden üç Bakanın oğlunun içerisinde bulunduğu, adına ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonu dedikleri yargı ve emniyet içerisinde oluşturdukları cuntayla netice alacaklarını düşündüler.
Operasyon başladığı gün; soruşturmanın gizli yürütülmesi gerekirken, zanlılar hakkındaki iddialar önce Savcı tarafından medyadaki uzantılarına servis edildi. Akabinde Polis şefleri, göz altına aldıkları zanlıları medyanın objektifleri eşliğinde emniyete götürülmeleri, üzerinde ‘gizlilik’ kararı bulunan soruşturma dosyasında bulunması gereken belgelerin, sosyal medyada hazır bekleyen tetikçileri tarafından yayınlanması, aslında yapılan operasyonun bir ‘algı’ operasyonu olduğunun kanıtıdır. Zira sosyal medyadaki tetikçiler, bunun esasında ‘algı’ operasyonu olduğunu ilk gün twitter hesabından ifade ettiler.
Operasyon 17 Aralık 2013’te başladı. Göz altılardan 2 saat sonra, operasyonun sosyal medya tetikçilerinden Tuncay Opçin: ‘Bu soruşturma da ‘algı’, adli sonuçtan daha önemli. Kimse mahkemenin sonucunu hatırlamaz.’ demek suretiyle operasyonun asıl gayesinin, insanları mahkum etmekten öte, ‘hırsızlık’ algısı oluşturmak olduğunu itiraf etmiş oldu.
Yine operasyonun sosyal medya tetikçilerinden Mehmet Baransu namındaki gazeteci, kabine üyesi üç Bakanın oğlu göz altına alındığı anda, sosyal medyada: ‘Üç Bakanın oğullarının rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında gözaltına alındığını, Bakanlardan ikisinin çocuğunun ‘hırsız ve yolsuz’ olabileceğini, ancak Bakan Erdoğan Bayraktar’ın oğlunun masum olduğunu ve soruşturmadan aklanarak çıkacağını’ twitter hesabından tüm kamuoyuna bildirmişti. Ne büyük bir tevafuk olmalı ki, Bakan Bayraktar’ın oğlu emniyet ifadesinin ardından serbest bırakılırken, diğer Bakan çocukları cezaevine konulmuştu.
Bakan Bayraktar’ın oğlunun soruşturmadan aklanarak çıkacağı kehanetinde bulunan Baransu’nun, Bakan Bayraktar’la, istifa sürecinde de yakın görüşmeler yaptığı, oğlunu bırakmaları karşılığında ne isterlerse yapacağı sözünü aldığı, oğlu serbest kaldıktan sonra Bakanın istifa ederken söylediği; ‘Ne yaptımsa Başbakanın talimatıyla yaptım. Bakanlıktan ve Milletvekilliğinden istifa ediyorum. Başbakanında bu millete saygısı varsa istifa etmelidir.’ sözlerini Baransu’nun söylettirdiği, sosyal medyada yazıldı ve çizildi. Şu ana kadar da taraflardan her hangi bir yalanlama gelmedi.
Bakan Bayraktar’a sundukları ve netice aldıkları taleplerin aynısını, soruşturma devam ederken henüz iddianame yazılmamış ve dava açılmamış olduğundan, cezaevinde bulunan zanlılardan da talep ettikleri medyada yazıldı. Soruşturmayı yürüten polis şefleri ve savcılar tarafından iş adamı zanlıya; ‘ek bir ifadeyle, soruşturmaya konu ‘yolsuzluk ve rüşveti’ hükümetin üzerine atarsan, seni evine göndeririz’ şeklindeki talepleri de soruşturmanın sadece ‘algı’ operasyonu olduğunu ispat etmeye yeter.
Operasyonlarda ‘ayakkabı kutusu ve para sayma makinaları’ toplumda oluşturacak ‘algı’ yı kuvvetlendirmesi operasyonu yapanlar açısından önemliydi. Milletin aklıyla, zekasıyla dalga geçer gibi, yolsuzluk ve rüşveti belgeleyebilmek için en sağlam delilleri ‘ayakkabı kutusu ve para sayma makinaları’ oldu. Böylece zanlıları itibarsızlaştırmak, toplum gözünde suçlu gösterebilmek için ‘ayakkabı kutusu ve para sayma makinaları’ gerekli ‘algı’yı oluşturmaya yetmişti.
Böylesi bir ‘algı’ operasyonu, Ergenekon soruşturmalarında da yapılmıştı. Paralel yapının gazetecisi Mehmet Baransu’nun eline verilen bavul içerisine doldurdukları belgelerde ‘250 bin kişiyi bir stada doldurup öldürecekler, Fatih Camiini bombalayacaklar’ diyerek milleti korkutanlar da yine aynı operasyonun taşeronlarıydı. O gün suçlu/suçsuz, Cemaatın yada Camianın hoşuna gitmeyen ne kadar Asker varsa, tamamını Bavul dolusu belge delil gösterilerek Ergenekoncu/darbeci suçlamasıyla Silivri’ye doldurmuşlardı. O günkü bavul içerisine doldurdukları belgelerin ‘algı’ operasyonunun parçası olduğunu ancak bu gün anlayabildik.
Tıpkı 28 Şubatta olduğu gibi, millet uydurdukları delillerle meşgul olurken, kendileri de asıl yapmak istediklerini yapıyorlardı. Millete 28 Şubatta Müslüm Gündüz’ün âsâsıyla, Fadime Şahin’in göz yaşlarıyla gündem oluşturup operasyon yapanların gayelerini, Refah-Yol hükümeti düşürüldükten sonra anlayabildik. O gün de, bu gün de maksatları hiç değişmedi. O gün de milletin iradesine operasyon yaptılar, milletin kasasını boşlattılar. Bu günde aynı senaryo ve artistlerle aynı filmi vizyona soktular.
Geçmişte düzenledikleri ‘algı’ operasyonlarından netice aldılar ama, bu gün hem milletimiz, hem de milletimizin seçtiği Siyasal iktidar dim dik ayakta kalarak, paralellerin attıkları taşları püskürttüler.
17 Aralık operasyonuyla da hevesleri kursaklarında kalınca, bu defa 25 Aralık 2. Dalga operasyonla, milli projelerin müteahhitleri ve Bilal Erdoğan üzerinden yeni bir ‘algı’ operasyonu için düğmeye bastılar. Erkekçe milletin karşısına çıkıp, ‘Küresel efendilerimiz, bu projelerin Türkiye’de durdurulmasını istiyor, biz de bundan dolayı bu tür operasyonları yapıyoruz. Bu milli projelerin durdurulması için top yekun saldıracağız’ diyemeyenler, böylesi operasyonlarla seçilmiş hükümeti indirip, Türkiye’yi ekonomik olarak bölgesel güç haline getirecek projeleri durduracaklarını zannettiler.
Başbakanın duruşuyla, 25 Aralık kirli operasyon da heveslerini kursaklarında bıraktı.
Durmadılar, hain planlarından vazgeçmediler.
Ya hükümet düşecek, ya da kendileri yok olacaktı.
Paralel cuntanın attıkları her taş kendilerine dönünce, bu sefer Uluslararası İnsani Yardım teşkilatı İHH üzerinden hedeflerine ulaşmayı ümit ettiler. 15 gün içerisinde İHH’ya gerçekleştirdikleri iki baskınla, bir taşla kuş katliamı yapmak istemeleri asıl amaçlarını da  deşifre etmiş oldu ve İHH üzerinden oluşturmak istedikleri ‘algı’yı görmemizi engelleyemediler.
Denedikleri darbeleri gerçekleştiremeyenler, İHH’ya yaptıkları operasyonlarla, İHH’yı el-Kaide terör örgütüyle ilişkilendirip, İHH’nın ve Türkiye’nin teröre destek verdiği algısını oluşturup, Başbakanı da İHH’ya destek verdiğinden dolayı uluslar arası arenada ‘Teröre destek veren Ülkeler’ listesine sokmak istediler. Bunu gerçekleştirmek için iki operasyon yaptılar, şimdilik ikisi de kucaklarında kaldı. MİT Tırında silah arayanların gayesiyle, Gezi’den bu yana Dershanelerle, 17-25 Aralık ve İHH operasyonlarıyla top yekun saldıranların gayesi aynıydı. Aynı sofrada kararlar alıyor, iş bölümü yapıp uygulamaya geçiyorlar. Her defasında oyunları bozuluyor, planları bozuluyordu.
Millete kumpas kuran, milletin seçtiği Hükümete operasyonlar düzenleyen, Küresel efendilere ve taşeronları Cemaat ve Hocasına, işbirlikçileri Mehmet Baransu, Tuncay Opçin, Emre Uslu’lara, Zaman, Bugün, Today’s Zaman ve Televizyonlarına, Bülent Keneş, Ekrem Dumanlı, Bülent Korucu, Adem Yavuz Arslan, Faruk Mercan, Nazlı Ilıcak ve diğer tetikçilere, milletimiz öyle bir operasyon yapacak ki, bir daha bu topraklarda küresel çetenin tetikçiliğini yapamayacaklar.
Az sabırlı olun, 30 Mart yerel seçimlerde, bu millet kendi iradesine tecavüz eden hainleri bir daha insan içine çıkamayacak hale sokacaktır.
Algıysa algı, operasyonsa operasyon.
Bu milletin dediği mi olacak, yoksa Pensilvanya Müftüsü  Hocanızın dediği mi olacak? Hocanızın, Dünyanın para imparatorlarıyla işbirliği yaptığı açığa çıktıktan sonra bekleyip göreceğiz. Pensilvanya’dan yaptığı iş takipleri, dağıttığı Rafineri ihaleleri, bu güne dek haykırdığımız, ‘Cemaatınızın uhrevi olmayıp dünyevi olduğu, hareketinizin 30 yıldır bu ülkenin topraklarında hain plan yapan alçaklarla işbirliği’ yaptığınız tescillenmiştir artık.
Millet, kumpasçılara, tezgahçılara, komploculara, taşeronlara ve işbirlikçilere gerekli ayarı verecek, kurdukları tüm tuzakları başlarına geçirecektir.
30 Martta, millete ayar veren, oluşturdukları ‘algılar’la milleti yanıltanlardan ve özellikle tüm operasyonların ortasında yer alıp, utanmadan, arlanmadan ‘operasyonların içerisinde biz yokuz’ diyen Hizmet Hareketini de, Hocasını da tarihe gömecektir.
30 Mart 2014 tarihi son yıllarda Hizmet Hareketinin Paralel gücüyle gerçekleştirdiği ‘algı’ operasyonların geri teptiği, Hizmet Hareketinin ve Hocasının bittiği gün olacaktır.
Az sabırlı olun ve bekleyin…



15 Ocak 2014

mus@bhy 

Hiç yorum yok: