Translate

15 Ocak 2014 Çarşamba

ALGI OPERASYONU

-Paralel cunta, 7 Şubat Mit operasyonuyla, ‘Hükümetin, PKK ile masaya oturduğu’ ‘algısı’ oluşturularak, bir taşla ‘çözüm süreci’ durdurulacak, akabinde Müsteşar Hakan Fidan içeri alınacaktı.
-Türkiye’yi bölgesel güç haline getirecek, milli projeleri durdurmak için, Gezi saldırısında uluslar arası küresel gücüde arkasına alıp sokaklara inilecek ve ilk slogan ‘Diktatör Tayyip’ olacaktı.
-Dershane ayaklanmasında, dershanelerin kapatılma tasarısıyla ilgili  Başbakan’a geri adım attırılacak, mümkün olmazsa istifaya davet edilecekti.
-Gezi ve dershane ayaklanmasıyla durdurulamayan milli projelere, 17 Aralık Yargı ve Emniyet cuntasıyla, ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonları başlatılacak, ‘ayakkabı kutusu ve para sayma makinalarıyla’ Hükümetin yolsuzluk yaptığı ‘algısı’ milletin kafasına kazınacak ve Yargı ve Emniyet darbesiyle Hükümet düşürülecekti.
Tüm operasyonların hedefinde özelde Başbakan, genelde de Hükümet vardı.
Özellikle Başbakanın düşürülmesi için her yol denendi, birbirilerine selam vermeyecek güçler bir araya getirildi. Güçlerini ve akıllarını birleştirdiler. Medya tarihinde görülmemiş paslaşmalar, siyaset tarihinde görülmemiş kirli ittifaklar oluşturuldu. Cemaat medyası ile Ulusalcı medya operasyonlarla ilgili aynı manşeti attı, aynı şeyleri düşündü. Hem cemaat medyasının Zaman’ı, Bugün’ü, Today’s Zamanı, hem de ulusalcı medyanın Sözcüsü, Kanalı, Televizyonları operasyonlarla ilgili aynı safta birleşti.
Gezi saldırısının ilk günlerinde ‘Diktatör Tayyip’ diyerek sokaklara dökülenler ‘Tayyip beyin diktatörlüğünün ispatı’ nedir diye sorulduğunda verilen cevaplara bakıldığında, uygulanan politikaların uzaktan yakından ‘diktatörlükle’ alakası yoktu. Ama onlar için önemli olan uygulamalarda Tayyip beyin ‘diktatörlüğünden’ öte, oluşturulmak istenen ‘algı’ idi.
Gezi saldırısında ‘Diktatör Tayyip’ algısı tutmayınca, hemen arkasından  dershane ayaklanmasıyla  yine ‘diktatör’ yalanıyla yeniden sahaya indiler. Televizyonlarının ekranlarından, gazetelerinin köşelerinden saldırılarını yoğunlaştırıp, ittifaklarını oluşturup ‘diktatör’ diyerek, toplumda oluşturdukları ‘algıyla’ Başbakanı indireceklerini düşündüler.
Dershane ayaklanmasında da hevesleri boşa çıkınca Hükümetin Başbakanından, Bakanlarına ‘hırsız’ olduğu ‘algısını’ oluşturmak için 17 Aralık operasyonuyla sahaya yeniden indiler. Seçilmiş Hükümete karşı,  ‘top yekün saldırıya’ geçmek için akıllarını ve güçlerini birleştirdiler, planlarını, görev dağılımlarını ve iş bölümlerini yaptılar. Yargı içerisindeki Savcıları, Emniyet içerisindeki Polis şeflerinden oluşan Paralel yapılanmanın medyada ki uzantılarıyla eş zamanlı olarak düğmeye bastılar.
17 Aralıkta kabineden üç Bakanın oğlunun içerisinde bulunduğu, adına ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonu dedikleri yargı ve emniyet içerisinde oluşturdukları cuntayla netice alacaklarını düşündüler.
Operasyon başladığı gün; soruşturmanın gizli yürütülmesi gerekirken, zanlılar hakkındaki iddialar önce Savcı tarafından medyadaki uzantılarına servis edildi. Akabinde Polis şefleri, göz altına aldıkları zanlıları medyanın objektifleri eşliğinde emniyete götürülmeleri, üzerinde ‘gizlilik’ kararı bulunan soruşturma dosyasında bulunması gereken belgelerin, sosyal medyada hazır bekleyen tetikçileri tarafından yayınlanması, aslında yapılan operasyonun bir ‘algı’ operasyonu olduğunun kanıtıdır. Zira sosyal medyadaki tetikçiler, bunun esasında ‘algı’ operasyonu olduğunu ilk gün twitter hesabından ifade ettiler.
Operasyon 17 Aralık 2013’te başladı. Göz altılardan 2 saat sonra, operasyonun sosyal medya tetikçilerinden Tuncay Opçin: ‘Bu soruşturma da ‘algı’, adli sonuçtan daha önemli. Kimse mahkemenin sonucunu hatırlamaz.’ demek suretiyle operasyonun asıl gayesinin, insanları mahkum etmekten öte, ‘hırsızlık’ algısı oluşturmak olduğunu itiraf etmiş oldu.
Yine operasyonun sosyal medya tetikçilerinden Mehmet Baransu namındaki gazeteci, kabine üyesi üç Bakanın oğlu göz altına alındığı anda, sosyal medyada: ‘Üç Bakanın oğullarının rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında gözaltına alındığını, Bakanlardan ikisinin çocuğunun ‘hırsız ve yolsuz’ olabileceğini, ancak Bakan Erdoğan Bayraktar’ın oğlunun masum olduğunu ve soruşturmadan aklanarak çıkacağını’ twitter hesabından tüm kamuoyuna bildirmişti. Ne büyük bir tevafuk olmalı ki, Bakan Bayraktar’ın oğlu emniyet ifadesinin ardından serbest bırakılırken, diğer Bakan çocukları cezaevine konulmuştu.
Bakan Bayraktar’ın oğlunun soruşturmadan aklanarak çıkacağı kehanetinde bulunan Baransu’nun, Bakan Bayraktar’la, istifa sürecinde de yakın görüşmeler yaptığı, oğlunu bırakmaları karşılığında ne isterlerse yapacağı sözünü aldığı, oğlu serbest kaldıktan sonra Bakanın istifa ederken söylediği; ‘Ne yaptımsa Başbakanın talimatıyla yaptım. Bakanlıktan ve Milletvekilliğinden istifa ediyorum. Başbakanında bu millete saygısı varsa istifa etmelidir.’ sözlerini Baransu’nun söylettirdiği, sosyal medyada yazıldı ve çizildi. Şu ana kadar da taraflardan her hangi bir yalanlama gelmedi.
Bakan Bayraktar’a sundukları ve netice aldıkları taleplerin aynısını, soruşturma devam ederken henüz iddianame yazılmamış ve dava açılmamış olduğundan, cezaevinde bulunan zanlılardan da talep ettikleri medyada yazıldı. Soruşturmayı yürüten polis şefleri ve savcılar tarafından iş adamı zanlıya; ‘ek bir ifadeyle, soruşturmaya konu ‘yolsuzluk ve rüşveti’ hükümetin üzerine atarsan, seni evine göndeririz’ şeklindeki talepleri de soruşturmanın sadece ‘algı’ operasyonu olduğunu ispat etmeye yeter.
Operasyonlarda ‘ayakkabı kutusu ve para sayma makinaları’ toplumda oluşturacak ‘algı’ yı kuvvetlendirmesi operasyonu yapanlar açısından önemliydi. Milletin aklıyla, zekasıyla dalga geçer gibi, yolsuzluk ve rüşveti belgeleyebilmek için en sağlam delilleri ‘ayakkabı kutusu ve para sayma makinaları’ oldu. Böylece zanlıları itibarsızlaştırmak, toplum gözünde suçlu gösterebilmek için ‘ayakkabı kutusu ve para sayma makinaları’ gerekli ‘algı’yı oluşturmaya yetmişti.
Böylesi bir ‘algı’ operasyonu, Ergenekon soruşturmalarında da yapılmıştı. Paralel yapının gazetecisi Mehmet Baransu’nun eline verilen bavul içerisine doldurdukları belgelerde ‘250 bin kişiyi bir stada doldurup öldürecekler, Fatih Camiini bombalayacaklar’ diyerek milleti korkutanlar da yine aynı operasyonun taşeronlarıydı. O gün suçlu/suçsuz, Cemaatın yada Camianın hoşuna gitmeyen ne kadar Asker varsa, tamamını Bavul dolusu belge delil gösterilerek Ergenekoncu/darbeci suçlamasıyla Silivri’ye doldurmuşlardı. O günkü bavul içerisine doldurdukları belgelerin ‘algı’ operasyonunun parçası olduğunu ancak bu gün anlayabildik.
Tıpkı 28 Şubatta olduğu gibi, millet uydurdukları delillerle meşgul olurken, kendileri de asıl yapmak istediklerini yapıyorlardı. Millete 28 Şubatta Müslüm Gündüz’ün âsâsıyla, Fadime Şahin’in göz yaşlarıyla gündem oluşturup operasyon yapanların gayelerini, Refah-Yol hükümeti düşürüldükten sonra anlayabildik. O gün de, bu gün de maksatları hiç değişmedi. O gün de milletin iradesine operasyon yaptılar, milletin kasasını boşlattılar. Bu günde aynı senaryo ve artistlerle aynı filmi vizyona soktular.
Geçmişte düzenledikleri ‘algı’ operasyonlarından netice aldılar ama, bu gün hem milletimiz, hem de milletimizin seçtiği Siyasal iktidar dim dik ayakta kalarak, paralellerin attıkları taşları püskürttüler.
17 Aralık operasyonuyla da hevesleri kursaklarında kalınca, bu defa 25 Aralık 2. Dalga operasyonla, milli projelerin müteahhitleri ve Bilal Erdoğan üzerinden yeni bir ‘algı’ operasyonu için düğmeye bastılar. Erkekçe milletin karşısına çıkıp, ‘Küresel efendilerimiz, bu projelerin Türkiye’de durdurulmasını istiyor, biz de bundan dolayı bu tür operasyonları yapıyoruz. Bu milli projelerin durdurulması için top yekun saldıracağız’ diyemeyenler, böylesi operasyonlarla seçilmiş hükümeti indirip, Türkiye’yi ekonomik olarak bölgesel güç haline getirecek projeleri durduracaklarını zannettiler.
Başbakanın duruşuyla, 25 Aralık kirli operasyon da heveslerini kursaklarında bıraktı.
Durmadılar, hain planlarından vazgeçmediler.
Ya hükümet düşecek, ya da kendileri yok olacaktı.
Paralel cuntanın attıkları her taş kendilerine dönünce, bu sefer Uluslararası İnsani Yardım teşkilatı İHH üzerinden hedeflerine ulaşmayı ümit ettiler. 15 gün içerisinde İHH’ya gerçekleştirdikleri iki baskınla, bir taşla kuş katliamı yapmak istemeleri asıl amaçlarını da  deşifre etmiş oldu ve İHH üzerinden oluşturmak istedikleri ‘algı’yı görmemizi engelleyemediler.
Denedikleri darbeleri gerçekleştiremeyenler, İHH’ya yaptıkları operasyonlarla, İHH’yı el-Kaide terör örgütüyle ilişkilendirip, İHH’nın ve Türkiye’nin teröre destek verdiği algısını oluşturup, Başbakanı da İHH’ya destek verdiğinden dolayı uluslar arası arenada ‘Teröre destek veren Ülkeler’ listesine sokmak istediler. Bunu gerçekleştirmek için iki operasyon yaptılar, şimdilik ikisi de kucaklarında kaldı. MİT Tırında silah arayanların gayesiyle, Gezi’den bu yana Dershanelerle, 17-25 Aralık ve İHH operasyonlarıyla top yekun saldıranların gayesi aynıydı. Aynı sofrada kararlar alıyor, iş bölümü yapıp uygulamaya geçiyorlar. Her defasında oyunları bozuluyor, planları bozuluyordu.
Millete kumpas kuran, milletin seçtiği Hükümete operasyonlar düzenleyen, Küresel efendilere ve taşeronları Cemaat ve Hocasına, işbirlikçileri Mehmet Baransu, Tuncay Opçin, Emre Uslu’lara, Zaman, Bugün, Today’s Zaman ve Televizyonlarına, Bülent Keneş, Ekrem Dumanlı, Bülent Korucu, Adem Yavuz Arslan, Faruk Mercan, Nazlı Ilıcak ve diğer tetikçilere, milletimiz öyle bir operasyon yapacak ki, bir daha bu topraklarda küresel çetenin tetikçiliğini yapamayacaklar.
Az sabırlı olun, 30 Mart yerel seçimlerde, bu millet kendi iradesine tecavüz eden hainleri bir daha insan içine çıkamayacak hale sokacaktır.
Algıysa algı, operasyonsa operasyon.
Bu milletin dediği mi olacak, yoksa Pensilvanya Müftüsü  Hocanızın dediği mi olacak? Hocanızın, Dünyanın para imparatorlarıyla işbirliği yaptığı açığa çıktıktan sonra bekleyip göreceğiz. Pensilvanya’dan yaptığı iş takipleri, dağıttığı Rafineri ihaleleri, bu güne dek haykırdığımız, ‘Cemaatınızın uhrevi olmayıp dünyevi olduğu, hareketinizin 30 yıldır bu ülkenin topraklarında hain plan yapan alçaklarla işbirliği’ yaptığınız tescillenmiştir artık.
Millet, kumpasçılara, tezgahçılara, komploculara, taşeronlara ve işbirlikçilere gerekli ayarı verecek, kurdukları tüm tuzakları başlarına geçirecektir.
30 Martta, millete ayar veren, oluşturdukları ‘algılar’la milleti yanıltanlardan ve özellikle tüm operasyonların ortasında yer alıp, utanmadan, arlanmadan ‘operasyonların içerisinde biz yokuz’ diyen Hizmet Hareketini de, Hocasını da tarihe gömecektir.
30 Mart 2014 tarihi son yıllarda Hizmet Hareketinin Paralel gücüyle gerçekleştirdiği ‘algı’ operasyonların geri teptiği, Hizmet Hareketinin ve Hocasının bittiği gün olacaktır.
Az sabırlı olun ve bekleyin…



15 Ocak 2014

mus@bhy 

12 Ocak 2014 Pazar

Mevlid Kandili

“Müjdecim, kurtarıcım, Efendim, Peygamberim,
Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim.” Üstad NFK

Kutlu doğumun, kutlu Peygamberi s.a.v Efendimizin doğum günündeyiz.
Bizleri O’na ümmet kılan Kainatın Rabbına sınırsız Hamd,
Ümmeti olmakla şereflendiğimiz, Kainatın Efendisine sayısız salat ve selam olsun.
Nebi s.a.v’in doğum gününde dua olup yalvarıyoruz…
Allah’ım!
Beşeriyetin hükümranlığına teslim olduğumuz kadar, Senin hükümranlığına teslim olamadık.
Sen bize ‘taşıyamacağımız yük yüklemedin’;  biz yüklediğin yükü taşıyamadık,
Bizlere emanet ettiğin ‘kulluk’ yükünü yüklenemedik,
‘İman edin’ buyurdun, ‘İman ettiğimizi’ zannettik,
‘Kardeş olun’ buyurdun, ‘kalleşliği’ tercih ettik,
‘Bir birinizin ayıbını araştırmayın’ buyurdun; araştırdık, karıştırdık, hiçbir şey bulamadığımızda ‘iftira’ etme alçaklığıyla bir birimizi perişan ettik.
‘Birbirinizin arkasından oyun çevirmeyin’ buyurdun, birbirimize çelme takmayı marifet saydık.
‘İndirdiklerimle’ hayatınızı yönlendirin buyurdun; biz ‘uydurduklarımızla’ ömrümüzü yaşama çabasında olduk.
 Akıl verdin bizlere hakikatleri bilelim diye.
Aklımızı kullanamaz, irademizle yol bulmaz, beynimizle düşünemez olduk.
Akıllarımızı, hakikat düşmanlarına kiraladık.
İrademizi, hakikat düşmanlarına ipotek ettik.
Beynimizi, hakikat düşmanlarının hizmetine sunduk.
Akılsızlığımız, İradesizliğimiz ve Beyinsizliğimiz yüzünden helak etme bizleri.
Allah’ım!
Bu bedeni bizlere lutfeden Sensin!
Bedenimizle emanetlerini yüklenemedik.
Bedenimizi ruhsuz, akılsız, vicdansız bir makine haline getirdik.
Bedenimizi, sadece kendi çıkarlarını düşünen alçaltıcı bir ‘ben’ putuna döndürdük.
Aklımızı, ruhumuzu ve vicdanımızı, sadece kendi hırslarımızın ve hazlarımızın kölesi bir ‘ben’lik mekanizmasına çevirdik.
Bizi, azgınlaşan, firavunlaşan ‘ben’imizden kurtar Ya Rab!
Eğer ihtiraslarımıza yenik düşüren ‘ben’imizden kurtulamazsak; Kendimize gelemeyiz,
Kendimize gelemezsek; Kendimizi bulamayız,
Kendimizi bulmazsak; Kendimiz olamayız.
Kendimiz olamazsak; ‘ben’ putumuzu kıramayız,
‘Ben’ putumuzu kıramazsak; yolumuzu yitiririz,
Yolumuzu yitirirsek; hakikati bulamayız.
Yolumuzu bulduk derken, istikametimizi kaybettik!
Yönümüzü bulduk derken, dünya yurdunun kirinin, pasının ve her türlü nefsi azgınlığın ortasında olduk.
Kendimizi de kaybettik, ruhumuzu da kaybettik!
Hakikati de, hakikatin yolunu da kaybettik!
Kendimizi hakikatin yerine koyduk!
Kendi hakikatimizi ‘din’ zannettik!
Hakikate teslim olacağımıza, hakikati teslim aldık!

Kendi dünya menfaatleri karşılığı, bu cennet vatanı yangın yerine çevirenler, kendi nefsi azgınlıklarına teslim olanlardır.
Pis nefisleri yüzünden, Ümmet arasında ‘kardeşlik’ bağlarını kopardılar,
İslam coğrafyasının mazlum ve masum milletlerinin umudunu söndürdüler,
Kendi nefsi azgınlıklarının peşinde, kulluğun izzetini ve şerefini yerle bir ettiler.
Onların evlerine ateş salma,
Ocaklarını söndürme Ya Rab!
Onların istikametlerini hidayet üzere düzelt.
Onların yüreklerine ‘kardeşlik’ ve ‘kulluk’ şuurunu yeniden ilham et.
Onların ufuklarını aç.
Onları, içerisinde bulundukları şer ittifaklardan kurtar Ya Rab!
Kainatın Efendisi Peygamberimiz s.a.v’in doğumunun seneyi devriyesini,
Bizler için, ümmet için, insanlık için yeni doğumların muştusuna vesile kıl.
Yeni doğumlar olsun ki; ümmetin dondurucu kışı bahara dönsün,
Yeni doğumlar olsun ki; mazlumların yüzü gülsün,
Yeni doğumlar olsun ki; ümmetin akan göz yaşı dinsin,
Yeni doğumlar olsun ki; Ülkemizde ve coğrafyamızda kardeşlik destanı yeniden yazılsın.

Bu vakitte sınırsız Hamd, Rabbımıza,
Sayısız salat, Efendimiz’e,
Allah’ın selamı, siz ve sevdiklerinizin üzerine olsun…


Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammedin vea’la Âli Seyyidinâ Muhammed…

12 Ocak 2014
mus@bhy

5 Ocak 2014 Pazar

Türkiye’yi Çökertme, Erdoğan’a Diz Çöktürme yada İhanet Operasyonu


Bu toprakların evlatları 100 yıldır ayağındaki prangalarından kurtulmanın, önünde ki takozlardan kurtulmanın hesabını yaptı ama hep bu topraklarda gözü olan, bu bölgenin insanlarının sırtından keyif süren egemenlerin istediği oldu. Millet olarak ne zaman prangalarımızdan kurtulup ayağa kalkma çabasında olduysak, ne zaman çizgimiz Milli bir yöne doğru yöneldiyse, hep bu milletin içindeki yerli işbirlikçiler tarafından egemenlerin takozlarıyla durdurulduk. Ve adına darbe dedikleri hain planlarla, bu milletin geleceği karartıldı.
1960 darbesi bu milletin iradesine yapılmış hain bir darbedir.
1970 muhtırası bu milletin evlatlarına yapılmış bir darbedir.
1980 darbesi bu milletin geleceğine yapılmış bir darbedir.
28 Şubat darbesi bu milletin dinine yapılmış bir darbedir.
27 Nisan darbesi bu milletin yönüne yapılmış bir darbedir.
7 Şubat darbesi bu milletin kardeşliğine yapılmış bir darbedir.
Ve 17 Aralık darbesi, bu milletin parasına, bu milletin kasasına, bu milletin alın terine yapılmış haince bir darbedir.
Bu topraklarda yapılan her darbe bu milletin hazinesini boşlatmak, küresel efendilerin kasalarını doldurmak için yapılmıştır.
17 Aralık operasyonu, Türkiye’de yargı ve emniyet marifetiyle başlatılan, içerisinde Halkbank Genel Müdürü,  iki iş adamı ve kabine üyesi üç Bakanın oğullarının da adının bulunduğu ‘rüşvet ve yolsuzluk’ operasyonu yapıldı. Toplam 79 şüphelinin göz altına alındığı operasyonda, alınan savcılık ifadelerinin ardından içerisinde üç Bakan’dan ikisinin oğlunun da bulunduğu 14 kişi tutuklandı, 65 kişi serbest bırakıldı. ‘Rüşvet ve yolsuzluk’ soruşturmasında oğullarının adı geçen Bakanlar istifa etti. Yani yargı ve siyaset tarafları üzerine düşeni yapmış, süreç devam etmektedir.
Tüm yeryüzünde işletilen hukuk ve normlar bizim ülkemizde de işletilirken, gelişen ve oluşan bazı durumlar dikkatleri çekmiş ve ‘rüşvet ve yolsuzluk’ operasyonuyla perdelenmek istenen asıl mesele orta yere çıkmıştır. Esasında operasyonun bu millete, bu milletin iradesine ve bu milletin kasasına, kesesine yapıldığı deşifre olmuştur.
3 Kasım 2002 tarihine kadar 90 yıl boyunca bu topraklarda operasyonlar, planlar ve oyunlar hiç eksik olmamıştır. Egemen güçler 90 yıllık zaman diliminde bu ülkeyi bu toprakların insanlarının idaresine vermemişlerdir. Ne zaman bu ülkeyi kendi insanı idareye talip olmuşlarsa içerdeki işbirlikçileri vasıtasıyla engellemişleridir.
2002 yılından itibaren Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ın egemen güçlerin karşısına dikilip, ‘Yeniden Büyük Türkiye’yi inşa etme iddiası ve arzusu, küresel güçlerin planlarını yeniden gözden geçirmesine vesile olmuştur.
3 Kasım 2002 tarihinde %34 oyla tek başına iktidara gelen Erdoğan, 2010 yılına kadar sahayı temizlemek adına, bu topraklarda millet iradesi üzerinde vesayet kuran, milletin ensesinde keyif süren 100 yıllık vesayet rejimlerini yıkmış, Uluslararası Küresel çetenin bu topraklardaki 100 yıllık planlarının şifrelerini kırmış, 12 Eylül 2010 referandumuyla da ‘Yeniden Büyük Türkiye’nin kurulduğunu, içerdeki ve dışarıdaki tüm egemenlere ilan etmişti.
100 yıldır bu topraklarda kavga ettirilen Türk ve Kürt insanının kanı döküldü, göz yaşı döküldü, canı yandı ama bu milletin hem Türk’ünün, hem Kürt’ünün cebinden 400 milyar dolarını küresel çetenin cebine aktardılar. Türk’ün düşmanı Kürt, Kürt’ün düşmanı Türk diyerek birbirimize düşürdüler. ‘Barışırsanız bölünürsünüz’ diye korkutarak, 100 yıl hem bizi ve hem de topraklarımızı sömürdüler. Orta doğuya geçiş kapımıza PKK terör örgütünü 30 yıl bekçi olarak bırakanlar, Irak’ı parçalayıp, petrollerini sömürenler, yıllarca Türkiye’yi orta doğuya yaklaştırmadılar.
Başbakan Erdoğan’ın ‘çözüm süreciyle’ başlattığı barış ve kardeşlik projesiyle, küresel çetenin orta doğudaki planları da bozulmuş olacaktı. Türk ve Kürt’ün kardeş olmasını 100 yıl boyunca asla istemeyenler, 1 yıl boyunca çözüm sürecini sabote etmenin telaşında ve çabasında oldular ama Diyarbakır buluşmasında Türk ve Kürt’ün kucaklaşmasını da engelleyemediler. Terörü bitirmiş bir Türkiye’yi durdurmanın imkansız olduğunu biliyorlardı. Çünkü Terör sorunu olmayan bir Türkiye, küresel çetenin orta doğuda kurduğu emperyal sisteminde çökmesi demekti. Çözüm sürecinin bir yansıması olarak, bölgede oluşan ekonomik inisiyatifi ele geçirmiş bir Türkiye,  Kuzey Irak petrolleri, Azerbaycan doğal gaz ve enerjisi Avrupaya servis etmeye başlayacaktı. Tabi bölgede Türkiye’nin ayağındaki prangalarından kurtularak toparlanıp gücü eline geçirmesi gelecek için milletimize umut verirken, milletimiz üzerinde haince plan yapan çevrelerinde yeniden küresel koalisyonlar yapmalarını kaçınılmaz görüyorlardı. Bölgede ayağa kalkan bir Türkiye istenmiyordu. Bunu durdurmak için içerden yerli görünümlü yabancılar, dışarıdan yabancı görünümlü yerlilerle işbirliği yaparak, güçlerini birleştirerek Türkiye’de Başbakan Erdoğan’ı düşürmek için birbirlerine sözler verdiler. Oluşturdukları yeni departmanlarda  karşılıklı yeminler ettiler. Onlar istedi ki, 100 yıldır bu toprakları biz idare ettik ve bundan böyle de bu ülkeyi, bu toprakların insanları idare etmesin yine biz idare etmeye devam edelim.
Güçlerini birleştirerek oluşturulan uluslarası konsorsiyumun genelde arzuları, ‘Yeniden Büyük Türkiye’nin kurulmasını durdurmak, özelde ise ‘Yeniden Büyük Türkiye’nin inşası için yeryüzünün tüm emperyal güçlerini karşısına alan Erdoğan’ı düşürmekti.
Başbakan Erdoğan 12 yıllık devri iktidarında neler yaptı da, küresel çetenin hedefi oldu?
Yada küresel çeteye göre Başbakan Erdoğan’ın günahları neydi?
Türkiye, 12 yıllık Erdoğan Başbakanlığında;
-Yıllarca milletin ensesinde boza pişiren tüm vesayetleri, Askeri, derin mafya ve çeteleşmeyi bitirdi.
-2002 yılında, Türkiye bütçesinin %45’i dış borç faizine giderken, 2012 yılı Türkiye bütçesinin %13’ü dış borç faizine gitmekteydi. Sadece dış borç faizinden milletin kasasında kalan 645 milyar lirayı küresel çeteye yedirmedi.
-Kendi motorunu, kendi uçağını, kendi helikopterini yapan bir ülke oldu.
-Uzaya gönderdiği kendi uydusuyla, yeryüzündeki küresel çetenin dikkatlerini çekmeye,
-Çin’e verdiği füze siparişleriyle de uykularını kaçırmaya yetti.
-Almanların 60 yıl önce kullandığı duble yolları, bu ülkenin insanları ancak 2006 sonrasında kullanmaya başlayabildi. Ülkenin karayollarının tamamı duble yollarla seyahat edilir hale geldi.
-Sağlıkta yapılan reformlar, Eğitimde atılan adımlar, Ekonomide alınan kararlarla ‘Yeniden Büyük Türkiye’nin’ temelleri atıldı.
-2013 başında başlatılan ‘çözüm süreci’ ile ağlayan anaların göz yaşı dindirilirek, Türk ile Kürtün yeniden kardeş olduğu küresel efendilere ilan edildi.
-2013 Mayısında IMF’e olan borç sıfırlandı.
-Yine 2013 Mayıs ayı içerisinde, 3. Havalimanı, 3. Köprü, Enerji santralleri ve Kanal-İstanbul projelerinin ihalesini yaparak, temelleri atıldı.
-Açıklanan ‘Demokratikleşme paketleriyle’ bu toprakların insanı ‘adam’ yerine kondu.
-Bir ülkede ulaşım, hızlı ve ucuz yoldan ancak demiryoluyla mümkündür. 60 yıl boyunca toprağın üzerine 1 metre demir yolu döşenmdeği bir Türkiye’de baştan başa ‘Yüksek Hızlı Tren’ rayları döşendi,
-Milletimizin 100 yıllık hayali, denizin altına döşenen raylarla hizmete sokulan ‘Marmaray’ projesini gerçekleştirdi.
-90 yıl boyunca yapılmayan, yerli Uçak, yerli Tank, yerli Helikopter projelerini hayata geçirdi.
Bu adımlarla, 100 yıldır bu topraklarda yaşanmış kavgaları, dökülen göz yaşlarını, çekilen sancıları bitirmek için büyük mesafeler alındı. Milletimiz de Başbakan Erdoğan’a desteğini ve duasını hiç eksik etmedi. Hem yapılan icraatlar, hem de Milletimizin Başbakan Erdoğan’a olan destek ve duası, içerdeki ve dışarıdaki hainleri kudurtmaya yetmişti.
Türkiye’nin ulusal ve bölgesel gücü eline geçirmesinden, daha net bir ifadeyle, ‘Yeniden Büyük Türkiye’nin kurulmasından rahatsızlık duyanlar, plan ve tuzaklarını uygulamaya koydular. Başbakan Erdoğan’ın Batı’dan ve Avrupa’dan vazgeçmesini kabullenemeyen küresel çete, Erdoğan’a diz çöktürmek istiyorlardı. 12 yıllık Erdoğan Başbakanlığında kurulan tüm hedefleri vurmak istiyorlardı.
-Bunun ilk adımını 7 Şubat 2012 Mit operasyonuyla attılar. 7 Şubat operasyonu Müsteşar Hakan Fidan üzerinden Başbakan Erdoğan’a uzanma operasyonuydu. Bir gece değiştirilen Mit yasasıyla bertaraf edildi. Hedef vurulamadı.
-2013 Haziran ‘Gezi Saldırısı’,  direk Başbakan Erdoğan’a karşı başlatılmış Küresel bir saldırıydı. Milletimizin destek ve duasıyla uluslararası Gezi Saldırısı püskürtüldü. Başbakan düşürülmedi.
-2013 Kasım Dershane ayaklanması, içerden ve dışarıdan  bu ülke üzerinde plan yapan hainlerin birleşmesine, kavgalı olanların barışmasına vesile olurken, Dershaneler üzerinden asıl hedefin, Erdoğan’ın istifa etmesi istendi ama istedikleri olmadı.
-Dershane ayaklanması vesilesiyle bir araya gelen eski düşmanlar, bu 1 yıllık mücadelelerinden netice alamadıklarından, 2014 yerel seçimler öncesi son vuruşlarını da 17 Aralık 2013 darbesiyle vurmak istediler.
Öncelikle, yaptıkları planın kusursuz işlemesi için gerekli olan tüm hazırlıkları yaptılar. Kimler nasıl bir pozisyon alacaklar? İçerdekiler ne yapacak? Dışarıdakiler hangi taraftan saldıracaklar? Kararlar verildi ve 17 Aralık 2013 sabahı düğmeye basıldı.
Hedef, Türkiye’nin ekonomisi ve bu ekonominin 12 yıllık iktidarın Başbakanıydı. 3 dosyadan müteşekkil 17 Aralık operasyonunun, bir ayağında 14 aydır teknik takiple izlenen 3 Bakan çocuklarının içinde bulunduğu yolsuzluklar, İkinci ayağında Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in ve iş adamlarının iddia edilen imar yolsuzluğu, üçüncü ayağında ise Halkbank Genel Müdürünün evinde bulunan 4,5 Milyon dolar. Üç dosya bir operasyonla birleştirilip tek paket halinde, adına da ‘rüşvet ve yolsuzluk operasyonu’ denildi. Bakan çocukları, 14 ay boyunca teknik takiple izlenmesine rağmen operasyon yapılmamış, iddia edilen yolsuzluklarına  devam etmeleri sağlanmış ve 17 Aralık Halbank operasyonunu gizlemek için sütre vazifesi görmüştür. Esasında Halbank, orta doğu petrolü, doğalgazı ve enerjisinin para trafiğini yönlendirme görevinden dolayı, küresel efendilerin de hedefindeydi. 24 Nisan 2013 tarihinde Halbanka yaptırım teklifinde bulunan güçler operasyon için en uygun zamanı kollayıp, 17 Aralık tarihinde düğmeye bastılar ki, tek operasyonla kaç tane kuş düşürdüklerini operasyondan sonra anlayabildik.
Tam da cambaza bak oyunuydu. Halbuki bu millet bu filmi daha evvel izlemişti. 28 Şubatın karanlık günlerinde milletin ensesinde keyif süren vesayet rejiminin paydaşları, Asker, sivil, iş dünyası, yazılı ve görsel medyanın tetikçileri elele verip Refah-Yol hükümetinin üzerine çullandıklarında, milletimiz Fadime Şahin ile Müslüm Gündüz'ün pespaye halleriyle meşgul edilmişti. O karanlık günler geçtikten sonra anladık ki, milletin kasasından ve kesesinden 242 milyar dolar bu haydutlar tarafından boşaltılmıştı. Şimdi yeniden aynı senaryo, aynı artistler tarafından yeni bir film izletmek istiyorlar. Millet olarak biz 3 Bakanın çocuklarının yolsuzluklarıyla meşgul edilip, Bakan çocuklarının yolsuzluğunun hesabını yaparken, küresel güçlerde esas operasyonun hedefinde olan Halkbank üzerinden Başbakana diz çöktürmek ve Türkiye ekonomisini çökertmenin hesabını yaptılar.
Bu süreçte, milletimizin bir kesimi ‘Tayyip istifa’ diyerek bağırtılırken, öbür tarafta yıllık 26 milyar dolar kazancımız olacak, Kuzey Irak petrollerinden akacak paranın Halbankta toplanacak antlaşması iptal edilip, ABD li bankalara devredildi. Sadece bu iptalle 10 günlü süreçte 11,5 milyar dolar kaybımız oldu. Yani Halbank kasasına girecek 11,5 milyar dolar, ABD’li bankanın kasasına gitti. Bundan dolayı 24 Nisanda Halbanka operasyon istendi, 17 Aralıkta operasyon yapıldı.
1.dalga Halbankın Kuzey Irak petrollerinde devre dışı kalması için yapılmıştı.  Ama  Türkiye’nin ekonomisinin çökertilmesi için Halkbank operasyonu yeterli olmamış olacak ki, Cumhuriyet Savcısının 2.dalga operasyonuyla, iç ve dış güçlerin asıl yapmak istediklerinin deşifre olmasına vesile oldu.
2.dalga operasyonuyla, Savcının tutuklanması istediği kişiler listesi oldukça ilginçti. 2.Dalga, operasyonun asıl hedefini de ortaya koymuş oldu.
25 Aralık operasyonuyla asıl yapılmak istenen; Haziran ayında Gezi Saldırısıyla yapamadıklarını yapabilmekti. Gezi saldırısı devam ederken, oluşturdukları Taksim Platformuyla, saldırıların durması için Hükümete sundukları istekler listesinde:
1-İhalesi yapılıp temeli atılan 3.Köprü projesinin,
2-İhalesi yapılmış 3.Havalimanı projesinin,
3-İhalesi yapılmış Kanal-İstanbul projesinin,
4-İhalesi yapılmış Enerji santralleri projesinin durdurulması idi.
Hükümet bu istekler karşısında geri adım atmadı ve Gezi Saldırısı 20 gün devam etti. Sonrasında Gezi Saldırısında aktif rol alan ulusal ve uluslararası çete 17 Aralık operasyonuyla yeniden bu topraklara geldiler. 2.dalga operasyonda Savcının tutuklamak istediği kişilerin tamamı, Gezi Saldırısına vesile olan, durdurulması istenen projelerin müteahhitleri idi.
2. dalga operasyonla;
3.Köprü müteahhidi,
3.Havalimanı müteahhidi,
Kanal-İstanbul müteahhidi,
Enerji Santralleri müteahhidi,
TCDD Genel Müdürü
Ve ilaveten Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’dı.
Daha da ilginç olan, listede bulunan kişiler için Savcının iddia ettiği suç, rüşvet ve yolsuzluk değildi. İddia edilen suç; ‘çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, kurulan örgüte üye olmak’ suçlarından tutuklamak istiyordu. Yani Sayın Savcı, çıkar amaçlı suç örgütü yalanıyla, Ülkeyi ekonomik olarak uçuracak, Türkiye’yi dünyanın güçlü ekonomileri arasına sokacak projeleri durduracaktı. Sayın Savcı bu projeleri de ancak müteahhitleri tutuklayarak, yetmezse Bilal Erdoğan üzerinden Başbakana uzanılarak durduracağını zannetti. Gözleri o kadar dönmüş olacak ki, Cumhuriyet Savcısı kılıçlarını kuşanmış Erdoğan’ı kelepçeleyerek içeri sokmaya yemin edecek kadar sevimsizleşerek devletin yargı ve emniyetiyle saldırıya geçti. 17 Aralık operasyonuyla göz altına aldığı zanlılara; ‘söyleyeceklerinizi 2 dakika içerisinde söyleyin ve çıkın, Efendileriniz gelsin de sizi kurtarsın’ diyerek aldığı ifadelerle, operasyonun, ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonu olmadığını, esas hedefin milletin oylarıyla seçilmiş Başbakanın düşürülmesi olduğunu ispat etmeye yeterde artar bile. İddia edildiği gibi Savcı, açtığı soruşturmayı ‘rüşvet ve yolsuzluk’ soruşturması gibi takdim etse de, ‘Türk ekonomisine yaptığı sabotajla ekonomiyi batırmak olduğu ve Küresel efendilerin hayali, Başbakana diz çöktürmek olduğu gerçeği milletimiz tarafından ibretle takip edilmekte. Bu şerefli millet, kendi kasasına, kendi kesesine yapılan bu ulusal ve küresel operasyona, 30 Mart yerel seçimlerinde tüm darbecilerin darbelerini de kursaklarında bırakacak şekilde neticelenecek bir operasyonla cevap vereceği de muhakkaktır.
Bu cennet vatanda, Dünyanın para imparatorlarının planları zamanın tüm dilimlerinde olmuştur. Operasyonların en çok acıtan tarafı ise özellikle son 2 yılda Başbakan Erdoğan’ın düşürülmesi için oynanan oyunda baş rol alan ağzı dualı insanların, ellerini açtıklarında dualarını terk edip, müslümana beddua naralarıyla Allah’ın huzuruna çıkmaları idi. Hizmet Hareketi adıyla 30 yıldır ‘insan ve insanlığa hizmet’ yalanıyla Fetullah Gülen ve sevenleri bu topraklarda planlanan alçakça tuzakların tetikçisi olmuştur.
Fetullah Gülen, bu ülkeyi Milli bir çizgiye çekmek isteyen vatan evlatlarının yanın da değil, hep bu ülkeyi Milli çizgisinden saptıranlarla yan yana olmuştur.
-12 Eylül 1980 Askeri darbesinde, darbeci hainler tarafında yer aldı.
-28 Şubat darbesinde, darbeci alçaklar tarafında yer aldı.
-2009 yılında Başbakan Erdoğan’ın bebek katili Yahudi İsrail’e ‘One Minute’ haykırışında İsrail tarafında yer aldı.
-2010 Mayısında Mavi Marmara gemisine yapılan alçaklıkta, İsrail tarafında yer aldı.
-2013 Haziran Gezi Saldırısında, uluslararası küresel çete ile birlikte hareket etti.
-Ve Dünyanın para imparatorlarının yaptığı 17 Aralık Türk ekonomisini çökertme operasyonunda, devlet içerisinde özellikle emniyet ve yargı içerisinde oluşturduğu ‘paralel’ gücüyle, gazete ve televizyonlarıyla, yazarlarıyla ve çizerleriyle, imparatorların sözcüsü, küresel çetenin operasyonel gücü oldu.
17 – 25 Aralık operasyonlarıyla, bu milletin alın teri 105 milyar lirasını küresel çeteye aktararak, bu operasyonda aktif rol alarak da milletin gözündeki ve gönlündeki ‘Hizmet Hareketi’ni yerle bir etmeyi başardı.
Bunu başarabilmek için,’Hizmet Hareketi Hocası’ Fetullah Gülen’in kendine has üslubuyla gurbetten sılaya ettiği beddua, medyasının 24 saat vurucu ve öldürücü sövgü yayınlarıyla, köşelerinde yazanları da, ‘Firavun Tayyip’, ‘Diktatör Erdoğan’, ‘Başbakan istifa’ diyerek köşelerden attıkları kurşunlarla Başbakanı düşürebilme planında kendilerine verilen rolü oynamış oldular. Attıkları kurşunlar kendilerine dönmüş olmalı ki; bu defa ‘müslümana dua’ yerine, ‘müslümana beddua’ için ellerini açtılar. Müslümanın başka bir müslümana edemeyeceği bedduaları, ah ları, Hareketin Hocası tarafından bu ülkenin seçilmiş Başbakanına etmesi, gönüllerimizdeki sevgi kulelerini yıktı, yüreklerimiz dilhun oldu. Pensilvanya’dan edilen beddualara, İstanbulda-Ankara’da, Bosna’da-Makedonya’da, Sarayova’da-Üsküp’te, Mekke’de-Medine’de, Gazze'de-Kahire'de, tüm Müslüman coğrafyada  Müslümana edilen beddua karşısında, elleriyle, dilleriyle ve gönülleriyle duaya durarak, gece gündüz 24  saat dua halkaları oluşturarak Özelde Başbakan Erdoğan’ın, genelde Ülkemizin üzerinde planlanan hain oyunların ve kurulan hain tuzakların bozulmuş olması da duanın gücünün, müslümana edilen bedduaya galip geldiğinin en açık ispatıdır.
-Bu topraklarda yıllarca, bu milletin alınterini sömüren alçaklara edilmeyen beddua,
-28 Şubatta ocakları söndüren, yuvaları yıkan, memleket insanının 642 milyar dolarını hortumlayan hainlere edilmeyen beddua,
-Ortadoğuyu kan gölüne çeviren, bölge insanlarını evsiz, yurtsuz bırakan haydutlara edilmeyen beddua,
-Irak işgal edilip üç parçaya bölünürken, kadınların ırzına geçen, çocukları yetim bırakan işgalcilere edilmeyen beddua,
-Filistin’e sadece insanlık götüren Mavi Marmara gemisine saldırıp, 9 müslümanı şehit eden alçaklara edilmeyen beddua,
-Bu topraklarda, yıllarca milletimize karanlık hayat yaşatan hainlere edilmeyen beddua,
-Milletin oyuyla vekil seçilip, Başındaki örtüsüyle milletin meclisinde yemin ettirmeyenlere edilemeyen beddua,
-Gezi saldırısında milletin malına kasteden, yakıp-yıkan vandallara edilmeyen beddua,
-12 yıl boyunca, ‘Yeniden Büyük Türkiye’nin inşası için, milleti, ayağındaki prangalarından kurtarmak için, milletin önündeki takozları ve engelleri kaldırmak için, engelleri aşmak için çabalayan, milletin alın terine, milletin parasına, milletin kasasına sahip çıkan Başbakan Erdoğan’a edildi.
Bu bile samimiyet testinde beddua edenlerin hareketlerini, kimlerin ‘hizmetine’ verdiğinin ispatıdır.
Dünyanın para imparatorlarının arzularını ön plana alan ‘Hizmet Hareketi’, küresel çetenin bu topraklarda hazırladıkları projeyi hayat geçirmek adına kurdukları ulusal koalisyonla, ettikleri bedduaları, medyasının 24 saat yayınları ve yaptıkları CHP, İP, Ulusalcılar, Kemalistler, Koçlar, Tüsiadçılar, Sarıgül, Kılıçdaroğlu ile işbirliği Erdoğan’ı düşürmeye yetmeyecektir.
Türkiye'nin gelecek on yılının belirleneceği, İslam coğrafyasının mazlum ve masum halklarının önündeki prangaların birer birer kırılacağı tarihi üç önemli seçim arefesinde, yolsuzluk numarasıyla arkadan saplanan hançer, asla kabul edilmeyecek ve milletimiz nezdinde bir karşılık görmeyecektir bilesiniz.
Bir yandan var gücünüzle, medyanızın camından, gazetelerinizin köşelerinden saldırıyor, Türk ekonomisini yıkmak için kirli ittifaklar yapıyorsunuz, son derece çirkin oyunlara başvuruyorsunuz; öte yandan da utanmadan, arlanmadan, sıkılmadan, 'bu operasyonun arkasında biz yokuz' açıklamalarını nasıl yapabiliyorsunuz?
Bu ihanet operasyonu başarıya ulaşırsa, tarih ve ümmet sizi asla affetmeyecektir!
Bu yaptıklarınızı unutmayın!
Biz unutmayacağız, siz de unutmayın!
Ve bu ümmet hem dünyada, hem de hesap gününde yakanıza yapışacak ve bu yaptıklarınızın hesabını muhakkak soracaktır!
Bu millet, ‘Hizmet Hareketi’ özelinde tüm işbirlikçilere Üstad’ın lisanıyla;
"Mehmed’im sevinin başlar yüksekte!
 Ölsek te sevinin eve dönsekte
 Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
 Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
 Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir!" haykırışıyla, tüm hain planları bozacaktır.
 Ve bu şerefli millet, ABD Ankara Büyükelçisinin; ‘İmparatorluğun çöküşünü beraber izleyeceğiz…’ rüyasına da gerekli tokadı vuracaktır.
Allah'ım!
Fetullah Gülen'in Hak karşısında suskunluğunu,

Batıla destek çıktığını, Sana şikayet ediyoruz Ya Rabbî!!!

5 Ocak 2014

 mus@bhy

Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları John Perkins