"Suriye'liler
neden ülkelerinde kalmayıp, kendi topraklarını savunmuyorlar? Türkiye'de
Suriye’li istemiyoruz..." diye çemkirenlerin tamamı kendi ülkelerinden
kaçıp mülteci olarak bu topraklara sığınmışlar ve bu topraklarda hayatlarına
devam etmişler!
Mesela;
Uğur Dündar
Bulgaristan’dan,
Emin Çölaşan ve
Yılmaz Özdil Yunanistan’dan,
“Bu ülkede Suriye’li
istemiyoruz…” yazılarını yazdıkları Sözcü’nün patronu Burak Akbay Makedonya’dan
kaçıp gelmişler, bu ülkenin vatandaşı olmuşlar, şimdi; “Türkiye’de Suriye’li istemiyoruz”
diyerek en çok bunlar zırlıyor!
Beyler!
Bu topraklar 100
yıldır mazlumların, mağdurların sığındığı tek liman olmuştur. 1912'de Balkan
savaşında müslüman Türklerin yaşadığı topraklarda, Sırp, Bulgar ve Yunan
çetelerinin estirdiği terör, yağmalama ve tecavüzlerden kaçan yaklaşık 400 bin
Rumeli'li soydaşımız ölüleriyle birlikte bu topraklara sığınmıştı.
1950'ler de komizmin
çizmesi altında yaşamayı zûl sayan, canlarını ve namuslarını Bulgar
çetelerinden kurtaran 200 bin Ohri'li, Üsküp'lü, Gotsivar'lı Makedon soydaşımız
yine bu topraklara sığınmıştı.
1989'da
Bulgaristan'da iktidara gelen Kominist partinin kurduğu Belene kamplarından
kaçan 450 bin soydaşımız yine bu topraklara sığındı. Kaçamayanların, Bulgar
Koministler tarafından isimleri zorla değiştirildi, anadilde konuşmaları
yasaklandı, camileri kapatıldı, cenaze ve sünnet merasimleri yasaklandı. Bulgar
kominizminin tecavüzleri, işkenceleri artarak devam etti...
100 yıldır kapımıza
gelen mağdurlara, bizden imdat bekleyen mazlumlara soframızı açtık, lokmamızı
paylaştık!
Uğur Dündar’ların,
Emin Çölaşan’ların,
Yılmaz Özdil’lerin,
Burak Akbay’ların
babaları, dedeleri bu topraklara sığındıkları yıllarda bu ülkenin o günkü yazarından-çizerinden, iktidarından –
muhalefetinden; “Ülkemiz de Bulgar, Yunan, Makedon muhacir istemiyoruz! Neden
kendi Ülkelerinde kalıp, vatanlarını savunmuyorlar…” diyen çıkmadı!
Bugün Allah’tan
korkmadan; Esed, DAEŞ, Haşd-i Şabi ve PKK’nın kurşunlarından kaçan,
Küresel
teröristlerin emperyal tezgahlarının altında kalan, kimin kiminle savaştığının,
kimin havadan bomba yağdırdığının bilinmediği bir savaştan canlarını kurtarıp
Türkiye’ye sığınan Suriyelileri bu topraklardan kovalım; “Türkiye’de Suriyeli
istemiyoruz…” diyerek koro halinde bağıralım öyle mi?
Canlarını ve
namuslarını kurtarmak için bu topraklara sığınan mazlum ve masum hamile bir
kadına önce tecavüz sonra başını taşla ezerek öldürelim öyle mi?
Bize yakışan bu
mudur!
Oldu madem;
Medeniyyet maskesi
takmış Avrupa misali, biz de kapımızı, soframızı ve gönüllerimizi mülteci ve
muhacirlere kapatalım, içerdekileri de kendi ülkelerine kovalım,
Gitmeyenleri de önce
tecavüz, akabinde başlarını taşla ezerek öldürelim öyle mi?!
Gelin önce Uğur
Dündar’dan başlayalım,
Ardından Emin
Çölaşan, Yılmaz Özdil ve patronları Burak Akbay’ı da alsınlar yanlarına,
terketsinler bu toprakları.
Siz nesiniz Allah
aşkına?
Size saadet asrından
bi derkenar;
Bırakın medeni(!)
Avrupanızı, belki de insanlığın kıyamete kadar ulaşamayacağı medeniyyet
zirvesi…
Yıl 622,
Yer Mekke...
Peygamberimiz sav
Efendimiz Allah'tan aldığı emirle,
Ebu Cehil'in
zulmünden bunalan müslümanların Medine'ye yürüdüğü medeniyyet yürüyüşünün
başlangıcı...
Hicret'in bi
tarafında;
Mekke'de malını ve
mülkünü bırakan,
Kurulu düzenlerini,
Baba ocağını
terkeden Mekke'li muhacirler...
Diğer tarafında;
Medine'ye gelen Efendimizin yol arkadaşlarına evlerini, sofralarını ve
gönüllerini açan Medine'li Ensar!
Yıl 2010
Yer Suriye...
500 bin insanı
öldüren,
1 milyon kadını dul,
1 buçuk milyon
çocuğu yetim bırakan,
8 milyon Suriye'linin
ocaklarını söndüren Esed'in kurşunlarından kaçan 3 milyon muhacir Türkiye'nin
merhametine sığındı...
622'de Medine'li
Ensar Mekke'li muhacirlere ne yaptıysa, 2017'de Ankara'lı - Antalya'lı, Ağrı'lı
- Edirne'li, Samsun'lu - Sakarya'lı Ensar olarak aynı şeyi yapmak borcundayız!
Muhacire kiraları 3
katına çıkarmak,
Muhaciri asgari
ücretin yarısına çalıştırmak,
Muhacire namusu
karşılığında yardımda bulunmak,
Hele hele hamile
muhacir kadına tecavüz edip öldürmek Ensarlığa da yakışmaz! İnsanlığa da sığmaz!
Onların da Uğur
Dündar misali kurulu bi düzenleri vardı!
Onların da Emin
Çölaşan’ın olduğu gibi evleri-ocakları,
Yılmaz Özdil’in
olduğu gibi muhacir Suriye’lilerin de atları-arabaları vardı!
Evleri başlarına
yıkıldı,
Baba ocaklarını
tetkettiler, bu topraklara hicret ettiler!
Asrımızın
Medine'sini bu topraklar bildikleri için Türkiye'ye geldiler.
Mazlum ve masumlar
Türkiye'ye sığındı diye Türkiye'nin ekonomisi çökmedi,
Bilakis Suriye'li
muhacirlere kapılarını kapatan Avrupa'nın ekonomileri küçülürken, küresel
saldırılara rağmen Türkiye'nin ekonomisi büyüdü elhamdülillah!
Allah, mazlumun
oturduğu sofrayı bereketlendirir,
Medine'li Ensar'ın
sofrasını bereketlendirdiği gibi...
622'de Medine'li
Ensar'ın Mekke'li muhacirlere sofrasını açtığı gibi,
2017'de vefalı
Türk'te Suriye’li muhacir’e sofrasını açtı, lokmasını paylaştı.
Medine'li Ensar'ın 622'de verdiği medeniyyet
ve merhamet dersini yeryüzünün kan ve göz yaşı baronları almasa da, o merhamet
dersini bu şerefli millet almak, Ve muhacir, mazlum ve mağdurların dualarıyla
istikamete yürümek durumundayız! Bu milleti şerefli yapan da budur!
Merhametimize
sığınmış muhacirlere sövmek, dövmek ve kovmak bu millete yakışmaz.
Biz, bize yakışanı,
622'de Medine'li
Ensar'ın Mekke'li Muhacire yaptığını yapmak borcundayız!
Ötesi zalimliktir!..
10 Temmuz 2017
mus@bhy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder