Translate

12 Temmuz 2017 Çarşamba

O GECE...




Fetö ve efendilerinin o gece için kurdukları plan kusursuzdu(!),
40 yıldır sızdıkları devleti o gece yeniden teslim alacaklardı.
Londra'dan sipariş darbe saldırısıyla gecenin 03'ün de düğmeye basıp, gün ağarıncaya kadar ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını ve hükümeti devirip, 16 Temmuz sabahı ülkeyi, devleti, siyaseti teslim alacaklardı.
O gece Marmaris'te Erdoğan'ı teslim alsalardı, gecenin sabahında dünyaya Külliye'den sesleneceklerdi.
O Külliye'nin odalarından kim bilir ne ayakkabı kutuları çıkaracaklar, kim bilir ne algı bombardımanları yapacaklardı.
18 Temmuz itibariyle, o gece bombaladıkları Meclisi devre dışı bırakıp milletin iradesini tamamen yok edeceklerdi.
18 Temmuz Pazartesinden itibaren kendilerinden olmayan 1 milyon insanı toplama alanlarında toplayıp, Erdoğan ve sadık yol arkadaşlarını yargılamadan şehit edecek, şehit olmayanların akıbetleri meçhul olacaktı.
İletişim merkezleri Telekom ve Türksat,
Medya merkezleri TV ve Gazetelere el konulacak ve sadece Fetö medyası açık kalacaktı.
Darbe planı bu şekilde işleyecek ve asla itiraz eden olmayacaktı.

18 Temmuz Pazartesi itibariyle;
Ekonomisi çökmüş,
Ulusal projeleri iptal edilmiş,
Yatırımları durmuş,
Ticaret ve turizmi dibe vurmuş,
Doların TL karşısında rekorlar kırdığı bir Türkiye'de yaşamaya başlayacaktı milletimiz.
Kaçabilenler kaçacak, kaçamayanlar da Fetö'nün yaptığı darbenin bedelini ödemeye devam edecekti…

Bunların tamamı Londra'da planlandı, Büyükada'dan servis edildi, İncirlik ve Akıncı üssünden komuta edildi.
Çünkü Büyükada, planın merkezi üssü, İncirlik ve Akıncı üsleri de uygulama merkeziydi.
Plan böyleydi ve saat gibi işleyecekti…

Darbe planı saat gibi işlemedi.
Allah cc; Allah'ın hükümlerini değiştiren,
40 yıldır Peygambersiz bir dinin,
Adını 'ılımlı İslam' koydukları küresel bi projenin hizmetkarlığını yapan sapıkların, o gece de milletin üzerine ölüm yağdıran katillerin planlarını başlarına geçirdi…
Ve böylece tüm beşeri ve küresel planların üzerinde kutlu bi zafer lutfetti bu şerefli millete...

Onların darbe planın da;
15 Temmuz saat 14'te vatan evladı bi binbaşının Mit'e haber vereceği, bu bilgiyle 03.00'da planlanan darbenin 21.00'a çekilme planı yoktu!

Onların darbe planın da;
Milletin yüreğindeki korkunun Allah tarafından alınıp, yüreklere cesaret doldurulacağı ihtimali yoktu!

Onların darbe planın da;
Recep Tayyip Erdoğan'ın 'ölümüne..' direneceği ihtimali yoktu!

Onların darbe planın da;
Sabri Ünal'ın tankın paleti altına gövdesini koyacağı ihtimali yoktu!

Onların darbe planın da;
Tankın paletleri arasına sıkıştırılan demir çubuklarla, egzozlarına tıkanan atletlerle tankların durdurulma ihtimali yoktu!

Onların darbe planın da;
Erdoğan'ın tek bir sözüyle milletin meydanlara ineceği,
Sokaklardaki tankları yeniden garnizonlara hapsedeceği ihtimali yoktu!

Onların darbe planın da;
Reis'in emriyle baba-oğul, Erol-Abdullah Tayyip Olçok'ların bombalara ve kurşunlara göğüslerini siper edecekleri ihtimali yoktu!

Onların darbe planın da;
Ömer Halisdemir'lerin tek kurşunla darbe planlarını başlarına geçireceği ihtimali yoktu!

Onların darbe planın da;
Akıncı üssünden uçaklar kalkmasın diye tarlasını yakan kahraman köylüler,
Evlatlarının geleceği için kamyonla Taksim'e çıkan çarşaflı teyze, onu yalnız göndermeyen başı açık abla yoktu!

Bi küresel plan ancak böyle bir liderin, böyle bir milletin şerefli duruşuyla bertaraf edilirdi.

Tarih, 'o geceyi', şerefli bir duruşun, haysiyetli bir direnişin gecesi olarak yazacaktır!

O gece;
Millet olarak direndik, canımızı verdik, bu toprakları vermedik!
Ve böylece yeniden dirildik!

O gece;
Bu topraklar için canlarını veren şehitlerimize rahmet,
Kanlarını veren gazilerimize selam olsun...
Allah bu şerefli millete o karanlık geceyi bi daha yaşatmasın,
Katillerin planlarını başlarına geçirsin!..

12 Temmuz 2017
mus@bhy


10 Temmuz 2017 Pazartesi

ENSAR VE MUHACİRİN…



"Suriye'liler neden ülkelerinde kalmayıp, kendi topraklarını savunmuyorlar? Türkiye'de Suriye’li istemiyoruz..." diye çemkirenlerin tamamı kendi ülkelerinden kaçıp mülteci olarak bu topraklara sığınmışlar ve bu topraklarda hayatlarına devam etmişler!
Mesela;
Uğur Dündar Bulgaristan’dan,
Emin Çölaşan ve Yılmaz Özdil Yunanistan’dan,
“Bu ülkede Suriye’li istemiyoruz…” yazılarını yazdıkları Sözcü’nün patronu Burak Akbay Makedonya’dan kaçıp gelmişler, bu ülkenin vatandaşı olmuşlar, şimdi; “Türkiye’de Suriye’li istemiyoruz” diyerek en çok bunlar zırlıyor!

Beyler!
Bu topraklar 100 yıldır mazlumların, mağdurların sığındığı tek liman olmuştur. 1912'de Balkan savaşında müslüman Türklerin yaşadığı topraklarda, Sırp, Bulgar ve Yunan çetelerinin estirdiği terör, yağmalama ve tecavüzlerden kaçan yaklaşık 400 bin Rumeli'li soydaşımız ölüleriyle birlikte bu topraklara sığınmıştı.
1950'ler de komizmin çizmesi altında yaşamayı zûl sayan, canlarını ve namuslarını Bulgar çetelerinden kurtaran 200 bin Ohri'li, Üsküp'lü, Gotsivar'lı Makedon soydaşımız yine bu topraklara sığınmıştı.
1989'da Bulgaristan'da iktidara gelen Kominist partinin kurduğu Belene kamplarından kaçan 450 bin soydaşımız yine bu topraklara sığındı. Kaçamayanların, Bulgar Koministler tarafından isimleri zorla değiştirildi, anadilde konuşmaları yasaklandı, camileri kapatıldı, cenaze ve sünnet merasimleri yasaklandı. Bulgar kominizminin tecavüzleri, işkenceleri artarak devam etti...
100 yıldır kapımıza gelen mağdurlara, bizden imdat bekleyen mazlumlara soframızı açtık, lokmamızı paylaştık!
Uğur Dündar’ların,
Emin Çölaşan’ların,
Yılmaz Özdil’lerin,
Burak Akbay’ların babaları, dedeleri bu topraklara sığındıkları yıllarda bu ülkenin  o günkü yazarından-çizerinden, iktidarından – muhalefetinden; “Ülkemiz de Bulgar, Yunan, Makedon muhacir istemiyoruz! Neden kendi Ülkelerinde kalıp, vatanlarını savunmuyorlar…” diyen çıkmadı!
Bugün Allah’tan korkmadan; Esed, DAEŞ, Haşd-i Şabi ve PKK’nın kurşunlarından kaçan,
Küresel teröristlerin emperyal tezgahlarının altında kalan, kimin kiminle savaştığının, kimin havadan bomba yağdırdığının bilinmediği bir savaştan canlarını kurtarıp Türkiye’ye sığınan Suriyelileri bu topraklardan kovalım; “Türkiye’de Suriyeli istemiyoruz…” diyerek koro halinde bağıralım öyle mi?
Canlarını ve namuslarını kurtarmak için bu topraklara sığınan mazlum ve masum hamile bir kadına önce tecavüz sonra başını taşla ezerek öldürelim öyle mi?
Bize yakışan bu mudur!
Oldu madem;
Medeniyyet maskesi takmış Avrupa misali, biz de kapımızı, soframızı ve gönüllerimizi mülteci ve muhacirlere kapatalım, içerdekileri de kendi ülkelerine kovalım,
Gitmeyenleri de önce tecavüz, akabinde başlarını taşla ezerek öldürelim öyle mi?!
Gelin önce Uğur Dündar’dan başlayalım,
Ardından Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil ve patronları Burak Akbay’ı da alsınlar yanlarına, terketsinler bu toprakları.
Siz nesiniz Allah aşkına?

Size saadet asrından bi derkenar;
Bırakın medeni(!) Avrupanızı, belki de insanlığın kıyamete kadar ulaşamayacağı medeniyyet zirvesi…

Yıl 622,
Yer Mekke...
Peygamberimiz sav Efendimiz Allah'tan aldığı emirle,
Ebu Cehil'in zulmünden bunalan müslümanların Medine'ye yürüdüğü medeniyyet yürüyüşünün başlangıcı...

Hicret'in bi tarafında;
Mekke'de malını ve mülkünü bırakan,
Kurulu düzenlerini,
Baba ocağını terkeden Mekke'li muhacirler...
Diğer tarafında; Medine'ye gelen Efendimizin yol arkadaşlarına evlerini, sofralarını ve gönüllerini açan Medine'li Ensar!

Yıl 2010
Yer Suriye...
500 bin insanı öldüren,
1 milyon kadını dul,
1 buçuk milyon çocuğu yetim bırakan,
8 milyon Suriye'linin ocaklarını söndüren Esed'in kurşunlarından kaçan 3 milyon muhacir Türkiye'nin merhametine sığındı...

622'de Medine'li Ensar Mekke'li muhacirlere ne yaptıysa, 2017'de Ankara'lı - Antalya'lı, Ağrı'lı - Edirne'li, Samsun'lu - Sakarya'lı Ensar olarak aynı şeyi yapmak borcundayız!

Muhacire kiraları 3 katına çıkarmak,
Muhaciri asgari ücretin yarısına çalıştırmak,
Muhacire namusu karşılığında yardımda bulunmak,
Hele hele hamile muhacir kadına tecavüz edip öldürmek Ensarlığa da yakışmaz! İnsanlığa da sığmaz!

Onların da Uğur Dündar misali kurulu bi düzenleri vardı!
Onların da Emin Çölaşan’ın olduğu gibi evleri-ocakları,
Yılmaz Özdil’in olduğu gibi muhacir Suriye’lilerin de atları-arabaları vardı!
Evleri başlarına yıkıldı,
Baba ocaklarını tetkettiler, bu topraklara hicret ettiler!
Asrımızın Medine'sini bu topraklar bildikleri için Türkiye'ye geldiler.
Mazlum ve masumlar Türkiye'ye sığındı diye Türkiye'nin ekonomisi çökmedi,
Bilakis Suriye'li muhacirlere kapılarını kapatan Avrupa'nın ekonomileri küçülürken, küresel saldırılara rağmen Türkiye'nin ekonomisi büyüdü elhamdülillah!


Allah, mazlumun oturduğu sofrayı bereketlendirir,
Medine'li Ensar'ın sofrasını bereketlendirdiği gibi...

622'de Medine'li Ensar'ın Mekke'li muhacirlere sofrasını açtığı gibi,
2017'de vefalı Türk'te Suriye’li muhacir’e sofrasını açtı, lokmasını paylaştı.

Medine'li Ensar'ın 622'de verdiği medeniyyet ve merhamet dersini yeryüzünün kan ve göz yaşı baronları almasa da, o merhamet dersini bu şerefli millet almak, Ve muhacir, mazlum ve mağdurların dualarıyla istikamete yürümek durumundayız! Bu milleti şerefli yapan da budur!

Merhametimize sığınmış muhacirlere sövmek, dövmek ve kovmak bu millete yakışmaz.
Biz, bize yakışanı,
622'de Medine'li Ensar'ın Mekke'li Muhacire yaptığını yapmak borcundayız!


Ötesi zalimliktir!..


10 Temmuz 2017

mus@bhy