Translate

27 Mayıs 2015 Çarşamba

BÜYÜK YÜRÜYÜŞ…



Recep Tayyip Erdoğan dışardan küresel efendilerin, içerden Paralel ve işbirlikçi tetikçilerin neden hedefinde?
Cihan imparatorluğu Osmanlı'yı parçalayan,
Osmanlı Coğrafyasında 30 devletçik ve Eski Türkiye'yi kuran küresel efendilerin, Yeni Türkiye'yi kurdurmamak için neden Erdoğan'ı hedeflerine koyup, çok ağır saldırı altına alıyorlar?
Hakikatte yolsuzluktan dolayı mı saldırıyorlar?
Yoksa bu topraklarda 100 yıldır oynadıkları oyunun bozulmasından dolayı mı top yekûn saldırıyorlar sizce?
Eğer yolsuzluksa dertleri;
Neden 1943 yılında Osmanlı'dan bakiye kaynakları, milletin alınterini Haim Nahum'lara hortumlayanlara,
Her darbe sonrası memleketin kasasını boşaltanlara,
Milletin sofrasındaki lokmalarını yeğen Yahyalara peşkeş çekenlere,
Memleketi 70 sente muhtaç edenlere,
Ülkenin 25 Bankasından milletimizin 50 milyar dolarını Küresel efendilere boşaltanlara,
1991-1999 arası 8 yılda SSK'yı batıranlara, 25 dolarlık malzemeyi SSK'ya 2450 dolara alanlara saldırmadılar?
Hırsız, Diktatör, Tiran ilan etmediler!

Hırsız, Diktatör diyerek saldıranların dertleri yolsuzluk değildi elbet.
Gezi'de ağaç neyi sakladıysa milletin gözünden,
Son saldırılarda da yolsuzlukta aynı şeyi perdeledi!
Ama tutmadı elhamdülillah!
Milletimiz perdeyi araladı Gezi'de ağacın, son saldırılarda ayakkabı kutusunun arkasına gizlenenleri gördü.

100 yıldır perdenin gerisinde büyük ve de kirli ittifaklar vardı.
Gezi'de ağacın arkasında,
Son saldırılarda ayakkabı kutusunun arkasında,
100 yıldır bu milleti darbelerle, Sağcılık-Solculukla, Alevi-Sünnicilikle diz çöktürenler,
Son 30 yılda PKK Terör Örgütüyle bu milletin hem kanını döküp, hem de milletin kasasını boşaltanlar,
Son virajda Paralel İhanet Örgütüyle devleti yeniden ele geçirmek ve böylece bu topraklarda 100 yıllık saltanatlarını devam ettirmek isteyenler vardı.

Böylesine bi araya gelmelerine,
Kurdukları kirli ittifaklarla Cumhurbaşkanı Erdoğan özelinden milletimizin üzerine çullanmalarına asıl sebep;
Dünyanın Finans İmparatorlarının her yıl Davos'ta toplanıp, dünyayı bölüşen efendilere, suratlarının ortasına "One Minute" haykırışıyla Davos tezgahını başlarına geçiren,
İslam ve Müslüman Coğrafyayı parçalama ve yok etme teşkilatı Bir-LEŞ-miş Milletlerin merkezinde, Küresel efendilerin yüzlerine karşı,
"Dünya beşten büyüktür" diyerek yeryüzünün mazlum ve mağdurlarının çığlığını haykırarak tarihe not düşen,
Milletimizi ve ümmeti 100 yıllık parçalanmışlıktan sonra yeniden parçaları birleştiren,
Ümmeti ana gövde Yeni Türkiye'ye yapıştıracak olan Erdoğan'a kuduz köpekler misali saldırmaya devam ediyorlar.

Belki de 7 Haziran seçimleri onlar için son çıkış!
Küresel akılla oluşturulan kirli ittifaklarla girdikleri 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinden aldıkları neticelerden sonra, 7 Haziran seçimleri dışarda Küresel efendiler için, içerde Eski Türkiye siyaset ve siyasetçileri için son çıkıştır.
Bu topraklarda Eski Türkiye'nin yıkılmasına direnenlerin yolsuzluk maskesiyle saldırmaları, ideolojilerinden vazgeçip türlü savrulmalarla Erdoğan'a karşı defans oluşturmaları sadece bir siyasi netice almak için değildir.
Zira;
Fetullahçı Terör Örgütü ile Bölücü Terör Örgütünün seçim işbirliği,
40 yıllık sağcıların soldan, 40 yıllık solcuların sağdan aday olmaları,
İstiklal Marşını bilmeyen, Bozkurt işareti yapmaktan aciz insanların Milliyetçi aday olarak milletin karşısına çıkması sadece siyasi bir netice almak için değildir.

The New York Times'ın Erdoğan'ı durdurmak için Nato'yu göreve davet etmesi bu milletin geleceğini çok düşündüğü için mi sizce?
Doğan ve Paralel medyanın Mursi'nin akıbetiyle tehdit etmeleri,  
The New York Times'ın manşetiyle Erdoğan'a saldırmaları, HDP’yi mecliste görmek istemeleri,
HDP'yi meclise sokabilmek için, Teheccüd kılanları Homoseksüellere oy vermeye mecbur etmek,
Sadece bu milleti girdiği Yeni Türkiye yolunda başlattığı büyük yürüyüşü durdurmak içindir.

Şu gerçeğin altı kalın çizgilerle çizilmeli ki;
Milletimiz, 7 Haziran'da topraklarımızda 100 yıldır oynanan büyük oyunu son bi defa daha bozsun ki küresel imparatorlar bi daha bu topraklarda tezgah açamasınlar!

"One Minute" ile başlayan,
“Dünya beşten büyüktür” ile devam eden yürüyüş bu milleti 2023’e götürecektir.
Başkanlık sistemi, Coğrafyamızda parçalanmış ümmeti, milletimizle Ak Saray’da birleştirecektir.

7 Haziran seçimleri,
Küresel efendiler için niçin son çıkış ise,
Bu toprakların gerçek sahipleri milletimiz ve ümmet için de onun için son çıkıştır!
7 Haziran seçimlerinden sonra milletimiz ve ümmet ya Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte Yeni Türkiye yolunda büyük yürüyüşüne devam edecek!
Ya da, Eski Türkiye siyaset ve siyasetçileriyle küresel sömürünün altında diz çökmeye devam edecek!

En derinlerde kurulan küresel ve kirli ittifaklara rağmen,
İçerde Doğan medya ve Paralel köşelerden saldırılara rağmen Yeni Türkiye’ye çok az bi mesafe kaldı!
Zafere, dışardan Küresel İmparatorlar, içerden Paralel ve işbirlikçi tetikçiler değil, büyük yürüyüşe inananlar ulaşacaktır!
Cumhurbaşkanı Erdoğan inandığı için bu yola baş koydu!
Siz de inanın!...


27 Mayıs 2015

mus@bhy

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Yakın tarihe düşülen not!...



MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde milletten “ürkeklere değil, erkeklere oy verin…” diyerek oy istedi ve MHP seçimlerden   %18 oy, 129 Milletvekili sayısıyla ikinci parti olarak çıktı.

Milletimiz “ürkeklere değil, erkeklere oy vermiş”,  Sayın Bahçeli’nin MHP’sini ikinci parti olarak Meclise göndermişti.  2 Mayıs 1999’da Bülent Ecevit, milletin oylarıyla Meclise girmiş Merve Kavakçı’ya Milletin Meclisinde “haddini bildirirken”,  Sayın Bahçeli’de Başı örtülü olarak milletten oy alıp, Milletvekili seçilen Nesrin Nas’a başını açtırmakla meşguldü…

Ecevit, Merve Kavakçı’ya haddini bildirdikten hemen sonra, Rahşan Ecevit’in de, MHP’lilere “katiller” diyerek hadlerini bildirmesine rağmen, Sayın Bahçeli, Ecevit’in Başbakanlığında kurulan koalisyon hükümetinin Başbakan Yardımcısı oldu.

Sayın Bahçeli’nin Başbakan Yardımcısı olduğu hükümetin masasında çözülmesi gereken ilk mesele(!), bölücü Terör Örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan hakkında verilen idam kararının kaldırılmasıydı.

MHP Mersin Milletvekili Merhum Ali Güngör’lerin feryatlarına rağmen, idam komisyonunda MHP’nin beş üyesini çekerek örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın idamı kaldırılmıştı. Sayın Bahçeli’nin MHP’si hükümette kalmaya devam etti lakin “Apo asılmalıdır” diyen MHP Mersin Milletvekili Merhum Ali Güngör MHP’den ihraç edilmişti.

Sadi Somuncuoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını içlerine sindiremeyen Sayın Bahçeli’nin MHP’ sinin Ülkücüleri, Somuncuoğlu’nu dövüp, küresel proje Ahmet Necdet Sezer’i Cumhurbaşkanı yapmışlardı.
Sayın Bahçeli’nin Başbakan Yardımcısı olduğu hükümetin Başbakanı Ecevit’in kafasına, önce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Anayasa kitapçığı, ertesinde bir vatandaş tarafından yazar kasa fırlatıldı Sayın Bahçeli hükümette kalmaya devam etti.

Sayın Bahçeli’nin Başbakan Yardımcısı olduğu hükümete Ekonomi Bakanı olarak Kemal Derviş’in ithal edilmesiyle, uygulanan ekonomi politikaları neticesinde 25 Bankanın kasaları boşaltıldı, milletimizin 50 milyar doları Kemal Derviş marifetiyle küresel kasalara dolduruldu.
Hükümete olan güvensizlik, ekonomik istikrarsızlık ocakları söndürdü, hayatları kararttı!

MHP’nin ortak olduğu hükümetin Başbakan Yardımcısı Sayın Bahçeli’ye hatırlatmak lazım;
18 Nisan 1999 - 3 Kasım 2002 arasında ortağı olduğunuz hükümet, 3,5 yıllık görev sürecinde memleketin çok acil şu sıkıntılarını hallettiler!
Devri iktidarınızda;
-Nesrin Nas’ın başı açtırıldı, Merve Kavakçı’ya haddi bildirildi!
-Abdullah Öcalan’ın kesinleşmiş idam kararı kaldırıldı!
-Apo’nun idam edilmesini haykıran Merhum Ali Güngör MHP’den ihraç edildi!
-Ahmet Necdet Sezer’i Cumhurbaşkanı yapmak için, Sadi Somuncuoğlu dövüldü!
-Milletin kasası, ithal Bakan Kemal Derviş’e teslim edildi,
-Kemal Derviş eliyle milletin alın teri milletin  kasasından boşaltıldı, küresellerin kasasına dolduruldu.
-Sayın Bahçeli’ye bağlı kurumların sosyal tesislerine, Başı örtülü olanların girmesi genelgelerle yasaklandı!

Dün, Rahşan Ecevit’e, Kemal Derviş’e, Ahmet Necdet Sezer’e tahammül edip, Ali Güngör’e, Sadi Somuncuoğlu’na tahammül edemeyen Sayın Bahçeli,
Bugün, MHP’yi de kasetlerle dizayn eden Fetullahçı Terör Örgütü Lideri Fetullah Gülen’e,
Bölücü Terör Örgütünün HDP’sinin Demirtaş’ına,
Küresel akılla önlerine konulan Ekmeleddin İhsanoğlu’na muhabbet besleyen Sayın Bahçeli,
Bu topraklara, bu toprakların evlatlarına bu denli sahip çıkacak, bölgemizdeki 100 yıllık küresel tezgahları bu denli bozacak bir vatan evladının belki de bir yüz yıl daha gelemeyecek olması muhtemelken Recep Tayyip Erdoğan’a seçim meydanlarında hakaret etmekle, itibarsızlaştırmakla meşgul…

Seçim kampanyasını sadece “Erdoğan nefreti” üzerine bina ederek girilen 7 Haziran seçimlerinden MHP yükselerek mi çıkacak zannediyorsunuz?

Sayın Bahçeli,
Ya Küresellerin 100 yıldır  bu topraklardaki hain planlarını bozacak Merhum Alparslan Türkeş’in de arzusu Başkanlık sistemine destek verecek,
Ya da 7 Haziran itibariyle tarihin kap kara kara sayfalarında kalın harflerle kendine yer bulacak!

Bugün ki tarih, 3,5 yıllık devri iktidarınızda yaptıklarınızı da yazdı, yapmadıklarınızı da…
Yarın ki tarih te, bugün ki yaptıklarınızı da yazacak, yapmanız gerekirken yapmadıklarınızı da!...

Tarih yalan yazmaz ve asla affetmez bilesiniz!...

25 Mayıs 2015

mus@bhy

14 Mayıs 2015 Perşembe

ONLAR KONUŞTU! AK PARTİ YAPTI!



79 yıl boyunca Onlar konuştu,
13 yıl boyunca Ak Parti,
3 Genel Seçim,
3 Yerel Seçim,
2 Referandum,
1 Cumhurbaşkanlığı seçimi kazandı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Milli geliri 232 milyar dolardan, 820 milyar dolara, Kişi başı milli geliri 3.400 dolardan, 11.000 dolara çıkardı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Dış borç faizinin bütçeye oranını %83'ten, %12'e indirdi...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Enflasyonu %68'den %7'ye, tek haneli rakama indirdi...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; IMF'ye borcu sıfırladı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Yıllık ihracaatı 25 milyar dolardan 200 milyar dolara çıkardı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Ekonominin yıllık büyüme oranını -%9,5'ten +%5'e çıkardı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Merkez Bankası döviz rezervini 22 milyar dolardan, 130 milyar dolara çıkardı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Gecelik faiz oranını %7500'lerden %5'le düşürdü...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; 19.000 km duble yol yaptı...

79 yolda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Ülkeyi hızlı tren raylarıyla ördü...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Denizin altına Marmaray rayları döşedi...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Her İl'e Üniversite açtı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Şehir Hastaneleri yaptı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Havalimanı sayısını 52'ye çıkardı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Yerli Savunma Sanayi bütçesini 200 milyon dolardan 2 milyar dolara çıkardı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Mili Savunma da milli projelerle Milli Savaş Gemisi MİLGEM'i üretti...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Yerli ATAK Helikopteri yaptı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; yerli HÜRKUŞ'u üretti...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; yerli Milli Tankını, yerli Piyade Tüfeğini yaptı....

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Uzaya 5. uydusunu gönderdi...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Ders kitaplarını, okulun 1.günü okul sıralarına koydu...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Öğrencilerin eline Tablet verdi...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Başörtüsünü ve başörtülüleri okula, daireye, mahkemeye, meclise soktu...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; İmam-Hatiplilerin önündeki kat sayı duvarlarını yıktı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Kur'an-ı Kerim ve Siyer-i Nebi'yi Lise ve Askeri Liselere ders olarak koydu.

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Çözüm süreciyle 100 yıllık Türk-Kürt kavgasını bitirdi...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Anadolunun evlatlarını adam yerine koydu...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; TOKİ üzerinden 650.000 konut yaptı...

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Sağlık hizmetlerine 70 milyar dolar,
Eğitime 75 milyar dolar,
Kamu yatırımlarına 50 milyar dolar bütçe tahsis etti...

Hepsinden daha önemli olanı;
79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Bu topraklardaki 100 yıllık küresel oyunları bozdu, Coğrafyamızdaki 100 yıllık küresel tezgahları dağıttı...

Yetti mi?
Yetmedi tabi!..

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; 3. Köprü, Uluslararası 3. Havalimanı, Kanal İstanbul, Enerji Santralleri temelleri atıldı, inşaatlar devam ediyor...

Mevzuya son not!

79 yılda Onlar konuştu,
13 yılda Ak Parti; Yeni Türkiye'nin temellerini inşa etti!...
13 yıldan sonra; Yeni Anayasayla, bu toprakları yeniden selamet yurdu, barış ve kardeşlik yurdu yapacak yeni bir medeniyetin inşasını başlattı...

7 Haziran'da sandık başına giderken,
Ya Onların, 79 yıl boyunca konuşanların tarafındayız!
Ya da 13 yılda, 79 yılda yapılamayanları yapanların tarafındayız!
Üçüncü bir şık yok!
Bunu anladığımız gün zafer bizimdir!



14 Mayıs 2015

mus@bhy

12 Mayıs 2015 Salı

ASGARİ ÜCRET Mİ, YENİ TÜRKİYE Mİ?



"Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir.
Nedenlerine gelince:
-Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.
-İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.
-Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır.

Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar..." David Rockefeller - Küresel Para İmparatoru

100 yıl önce bu topraklara gelen Küresel Para İmparatorları iki şey için geldiler.
1-İslam'ı yıkmak,
2-Bölgenin kaynaklarını sömürmek...
Küresel Emperyalistlerin bu topraklarda kurdukları tezgah bu şekilde 100 yıl varlığını devam ettirdi. Yani David Rockefeller'in gül hatırı için, onların sömürecekleri Maden, Petrol, Doğal gaz kaynakları için Coğrafyamızın mazlumları, Bölgemizin mağdurları aç bırakıldı, dökülen göz yaşlarıyla, akıtılan kanlarıyla 100 yıl çile çektiler...
100 yıl da ilk defa avuçlarındaki topraklarla beraber, sömürdükleri kaynakları da kaybediyorlar.
İlk defa tezgahları dağılıyor, planları başlarına geçiyor.
Geçmişte darbelerle, ekonomik krizlerle tezgahlarının varlığını devam ettirirlerdi,
13 yıldır ekonomik ve siyasi kriz çıkaramıyor, darbe teşebbüsleri de kucaklarında kalınca içerdeki Paralel İhanet Örgütüyle üzerimize geldiler.
Eski Türkiye'yi savunan goygoycuların tamamı, David Rockefeller'lerin 100 yıl evvel bu topraklarda kurduklar tezgahın devamından yana olanlardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 13 yıldır verdiği Yeni Türkiye mücadelesini, salt bi parti mücadelesiymiş gibi görenler, Eski Türkiye'nin devamı için kurulan küresel ittifakların bu topraklarda yaptıkları operasyonlara baksınlar.
7 Şubat Mit Operasyonu,
Küresel Gezi saldırısı,
17-25 Aralık darbe teşebbüsü,
30 Mart'ta Sarıgül'cü olmaları,
10 Ağustos'ta Ekmeleddin'ci olmaları,
7 Haziran arefesinde HDP'li olmaları David Rockefeller'lerin 100 yıldır bu topraklarda oynadıkları oyunun bir parçasıdır.
İçerden çıkan hainlere rağmen, milletin dua ve desteğiyle küresel saldırılar püskürtülmüş, 30 Mart ve 10 Ağustos'ta büyük oyun bozulmuştur!
Küresel Emperyalistler 7 Haziran seçimlerini de kaybederse, bundan böyle bu topraklarda bi daha tezgah açamayacaklar!

7 Haziran günü; Rockefeller'lerin bu topraklarda kurdukları tezgahın devamını yada, tezgahın dağılmasını oylayacağız!

7 Haziran'dan sonra; ya Eski Türkiye Eski Anayasasıyla devam edecek ve böylece 100 yıl olduğu gibi bu toprakları Rockefeller'lerin taşeronluğunu yapanlar idare edecektir,
Ya da Yeni Türkiye Yeni Anayasasıyla, Başkanlığa geçecek ve böylece bu toprakları, yine bu toprakların evlatları idare edecektir...
Yani, 7 Haziran;
Kılıçdaroğlu'unun 1,500 lira asgari ücretinin,
Ya da Demirtaş'ın HDP'sinin barajı geçme seçimi değildir.
7 Haziran'da milletimiz sandık başına öylesine gitmeli ki; bu topraklarda 100 yıldır David Rockefeller'lere çalışan Paralel, Ulusol, Ulusağ, içerden-dışardan ne kadar hain varsa tamamını tarihin kap kara sayfalarına gömmelidir.
7 Haziran'da sandıktan çıkacak kadroyla Yeni Türkiye, Yeni Anayasasıyla kurulmalı, Başkanlık sitemine geçilmesiyle de Coğrafyanın mazlumlarının, bölgemizin mağdurlarının 100 yıldır çektikleri çileler, döktükleri göz yaşları da dinmelidir.
7 Haziran'da sandık başına partimize oy vermek için değil, Yeni Türkiye'yi inşa etmek için koşmalıyız!
Çünkü bizi bekleyenler var!
Coğrafyamızın mağdurları,
Yeryüzünün mazlumları 7 Haziran'ı beklemekte!

Bu topraklarda 7 Haziran'da Yeni Türkiye, Yeni Anayasasıyla kurulmaz, Başkanlık sitemine geçilmezse,
David Rockefeller'in 100 yıllık tezgahı da bi 100 yıl daha devam edecektir.
Bu topraklar David Rockefeller'lerin avucunun içinde olacaksa,
Eski Türkiye devam edecekse,
Milletimiz ne yapsın Kılıçdaroğlu'nun vereceği 1.500 Lirayı,
Ya da ne yapsın Demirtaş'ın HDP'sinin geçtiği barajı...

Bu topraklarda David Rockefeller’lerin 100 yıllık oyunları bozulmadıkça,
Küresellerin bu topraklarda kurdukları 100 yıllık sömürü saltanatı devam ettikçe,
Asgari ücretin 1.500 Lira hatta 5.000 Lira olmasının hiçbir kıymeti yoktur.

İşte 7 Haziran, 100 yıllık küresel tezgahların dağıtıldığının,
Eski Türkiye’nin her şeyiyle tarihin sayfalarına terkedildiğinin,
Yeni Anayasasıyla Yeni Türkiye'nin kurulduğunun miladıdır...

         Bunun böyle olduğunu Küreseller anladı, Paraleller anladı,
7 Haziran seçimlerinin asgari ücret seçimi, ya da Demirtaş’ı barajı geçirme seçimi olmadığını içerdeki ve dışardaki düşmanlar anladı,
İstiyoruz ki, verilen mücadelenin Yeni Türkiye mücadelesi olduğunu milletimiz de anlasın ve o saikle koşsun sandıkların başına…

Demem o ki;
Yeni Türkiye,
Yeni Anayasa,
Başkanlık,
Bu toprakların evlatları, bu şerefli millete çok yakışacak!

12 Mayıs 2015

mus@bhy

YÜZ YILIN İTİRAFI!



ABD’li Yahudi bankacı işadamı David Rockefeller, son yüzyılın en büyük itiraflarını yaptı. Rockefeller’e atfedilen bu itiraflar, aslında hepimizin bildiği tarihi gerçekler..
İşte David Rockefeller’in söyledikleri:
TÜRKİYE’YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA “MARSHALL YARDIMI” İLE EL ATTIK
Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.
1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI
Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.
BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ
En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.
ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI
Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.
TÜRKİYE’DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU
Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.
“KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ” HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK
Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak.
TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ… SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA
Rockefeller de sözü devralarak başlıyor;
Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince:
Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.
İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız.
Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır.

Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.
EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR
Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.
Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir.
Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.
Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.
MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYDIK
Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir.
Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.
Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim.
OSMANLI’YI YIKMAK ZOR OLMADI
“Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü.
Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi oluşturdu.
HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR
İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.
ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA’YA ATILAMAZDI, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI
Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.
İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ’NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU
Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.
SOVYETLER BİRLİĞİ’NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ
Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.
ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK
Çin ise Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.
VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ’NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI
Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim;

Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.
Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı.
Kamboçya’da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi.
Tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı.
Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.
Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır.
İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.
Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar.
1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.
Rotthschild konuşmasına “Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.
ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA’DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI
Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu.
Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü.
Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler.
Guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir.
Şili’de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.
Brezilya'da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu.
Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı.
1990’lı yıllarda Kolombiya’da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor.
Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.
Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.
BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ
Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız.
İstanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.
New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler.
Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;
DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ
“Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.
NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR
Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.
Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.
İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu…

Kaynak
http://www.haberiumturk.com/m/?id=8044