Saldırının
sebebi olarak, İstanbul – Taksim meydanını yayalaştırmak, Gezi Parkını yeniden
düzenlemek adına Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan, Ak Parti ve CHP
Belediye Meclis Üyeleri tarafından kabul gören Taksimi yayalaştırma projesinin
başladığı 28 Mayıs 2013 günüyle başlamış gibi gösterilse de; Esasen, ilk
günlerde bizlere ‘ağaçların özgürlüğü’ olarak takdim edilen eylemin 28 Mayıs
itibariyle başlamadığı, ‘asıl meselenin ağaç olmadığı’ gerçeği, asıl yapılmak
istenen Gezi Parkı ayaklanması ile
dışarıdaki hainlerin, içerdeki figüranları vasıtasıyla, Ak Parti iktidarının 10
yılda, hem küresel, hem bölgesel ve hem de ulusal baronlara karşı verilen
mücadeleyle kazanılan zafere, gösterilen tahammülsüzlüktü.
Şöyle ki;
-Eylemler
başlamadan günler önce, karargahların belirlenmesi,
-Özel
üniversitelerin yemek hanelerinde eylemciler için binlerce kumanyalar hazırlanması,
-Eylemler
başladıktan sonra aynı özel üniversitelerden öğrenciler, üniversitelerin servis
otobüsleriyle eylem alanına taşınması,
-Ülkemiz de
ki baronların eylemcilere kapılarını açmaları, onları otellerinde ağırlamaları,
eyleme sponsorluk yapmak için birbirleriyle yarışmaları,
-Millete,
makarnacı-kömürcü diyerek hakaret edenlerin, meydanlarda eylemcilere
kamyonlarla Bira ikram etmeleri,
-Twitter’de, #direngezi hastagı 1 ay önceden hazırlanmış
olması, TT listesine taşıyacak isimlerin
tespit edilmesi ve paralarının ödenmesi,
-31 Mayıs
sabahında, saat 05.00 da gezi parkta eylem yapanların üzerine tazyikli su sıkan
ve daha sonra orantıyı kaçırıp gaz sıkan polislere, kimler tarafından talimat
verildiği, hangi amirler tarafından görevlendirildikleri henüz bulunamamış
olması, yani devletin aynı devlete kendi görevlileri tarafından yapılan
sabotajın faillerinin bulunamaması, eylemlerin ‘ağaç’ eylemi olmadığını
görmemize yeterde artar bile.
28 Mayıs
günü başlayan eylemler, provokasyonlar, tahrikler ve tehditler…
Yakanlar,
yıkanlar, kıranlar ve dökenler…
Gezi
eylemleri başladığı ilk gün itibariyle, meydanlarda pozisyon alan, olmayan
şeyleri olmuş gösteren, olayları provoke etmek için her şeyi yapan Küresel
Baronlar, eylemlerin baş artisti olarak M.Ali Alabora’yı eylemcilerin önüne
koyarak işe başladı. “Mesele ağaç meselesi değil arkadaş, sen daha anlamadın
mı? Haydi sen de gel…” tweetiyle başlayan, daha sonraları, yer yüzünde
emperyalizmin ve küresel baronların tetikçiliğini yapan CNN INT. kanalının
üstün performansı(!) ile, “Türk Polisi bizi öldürüyor, üzerimize kurşun
yağdırıyor” röportajıyla harekete geçirilen Vandallıklar, yeryüzünde zulmün
bayraktarlığını yapan ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, AB ve AP’nin yeni
kararlar almasını sağladı. Yani kendileri yazıp, kendileri oynadıkları oyunda,
yerli işbirlikçilerin ortaya koyduğu Vandallık, küfür cephesini yeniden
birleştirdi.
Gezi
Parkında bulunan ağaçların kesilmesini engellemek için sokaklara koşanlar,
28-31 Mayıs arası, 3 gün ve gece Gezi Parktan yattılar kalktılar. Her hangi bi
taşkınlık yoktu. Yani henüz ‘Tayyip istifa' sloganları atılmıyordu. Sadece,
‘ağaçları kestirmeyiz’ diyenler gelmişler, kendilerini haklı göstermek için,
çevreye olan duyarlılıklarını ispat etme adına Gezi Parkında yatmışlar. 31
Mayıs sabahı saat 05.00 sularında OTPOR’un da devreye girmesiyle, eylemciler
Polis tarafından sıkılan tazyikli su ve biber gazıyla uyandırılınca, eylemin
tüm kontrolü OTPOR’un eline de geçmiş oldu. Yakmalar ve yıkmalar da o gün
itibariyle başlamış oldu. Günlerce eylemcilerin uyguladıkları teknikler ve
taktikler, adına OTPOR denilen merkezi Sırbistan, Finansörü CIA olan ihanet
şebekesinin teknik ve taktikleri ile birebir örtüşüyordu. OTPOR, toplam 37
ülkede devrim planı ve eylemi yapmış, Gürcistan’da, Ukrayna’da, Sırbistan’da,
Orta Doğuda ve daha bir çok ülkenin
içerisine girmiş, oraları karıştırmış, bazı bölgelerde başarılı olmuş, bazı
yerlerde oyunu bozulmuş,.. Gezi eylemleriyle de gördük ki, eylemciler
protestolarını, başından bu güne kadar, Gene Sharp’ın kaleme aldığı 198
maddelik ‘Şiddetsiz eylem yöntemleri’
uygulamışlar.
-M.Ali
Alabora’nın tweeti,
-Sanatçıların
eylemlerde en önde olmaları,
-Sair
zamanlarda bir birine selam vermeyen yasadışı örgütlerin aynı tarafta
bulunmaları,
-Gül Taşlı
Cenal’ın, kendisine verilen rol gereği Müftü Efendinin eşi olması,
-Sloganları,
el ilanları, poster ve afişleri,
-Protesto
amaçlı soyunmaları,
-Protesto
amaçlı ‘duranadam’ olmaları,
-Sendikaların
eylemcilere destek verme adına iş bırakmaları,
-Tencere-tava
çalmaları,
-Yakmaları-yıkmaları,
-Kırmaları-dökmeleri…
Eylemlerde
uygulanan tüm teknikler, Gene Sharp’ın kaleminden çıkan, Otpor eliyle başka
ülkelerde uygulanan tekniklerle birebir aynı idi…
Ülkemiz
neden Küresel çetenin hedefi haline geldi? Ülkemiz üzerindeki hain planları
bozabilmemiz için bunları bilmeye mecburuz.
-Dünyada
kazanılan her 100 doların 85 doları Yahudiler'in bankalarından, kendi hesaplarına
giderken, milletten toplanan vergilerle ödenen borç faizleri oyunuyla,
ülkelerin bütçelerinin %90 oranında hortumlanmasıyla Küresel çetenin emperyal
düzeni ancak ayakta kalabildi asırlarca. Bu sömürü düzeni Türkiye için de
böyleydi. 2003 yılında Türkiye'de kazanılan her 100 doların 80'i Yahudiler'in
cebine girerdi. Ancak Ak Partinin 10
yıllık iktidarı döneminde bu değişti. Şu
anda kazanılan her 100 doların 35 doları Yahudiler'in cebine giriyor. Bu durum
Küresel çetenin hesabını bozan bir durumdur. Türkiye bu sebepten hedefte, bu
yüzden, ‘ağaçların özgürlüğü’ istenmekte, yakanlar-yıkanlar, tencere ve
tavacılar bunun için sokakta!
Başından bu
güne, Gezi eylemlerini net bir şekilde özetleyen şu dört maddenin altının
çizilmesi şarttır. Fransız gazetecinin gördüğünü biz göremez isek, oynanan
büyük oyunu bozma imkan ve ihtimalimiz yoktur.
Fransa'da
yayın yapan bir radyoda konuşan bir Fransız gazeteci şunları söylüyor:
"Eğer
Erdoğan bir 10 yıl daha Türkiye'de iktidarda kalırsa şunların yaşanması
muhtemeldir:
1- TL
dünyanın en prestijli dört para biriminden birisi olabilir.
2- Dünyada
petrolün fiyatını belirleyen Newyork ve Londra'dan sonra 3. merkez Ceyhan
olabilir.
3-
İstanbul'a yapılacak olan 3. havaalanı ticari havaalanı olarak Londra ve
Frankfurt'u bitirebilir.
4-
Kanalİstanbul projesi şu an yürürlükte olan birçok ticari anlaşmayı geçersiz
kılabilir.
Bunları ben söylemiyorum,
söyleyen bir Fransız gazeteci.
Uluslararası
sömürünün tetikçiliğini yapan CNN INT tv kanalının yaptığı provokasyonlarla;
- ‘Gezi
Parkı, İstanbul’un son yeşil alanı’ yalanı,
-Muhterem
Başbakanın İstanbul - Kazlıçeşme mitinginde bulunan 1 milyondan fazla
İstanbullunun fotoğrafını, ‘Binlerce direnişçi, Tayyip Erdoğan’ı protesto
ediyor’ yalanı,
-Eylemlerin
baş artisti M.Ali Alabora ile yaptığı röportajda ‘Türk Polisi bizi öldürüyor’
yalanı hangi oyunun parçasıdır?…
"Mesele
Gezi Parkında 3-5 ağaç değil, hadi Taksim'e gelin" davetini yapanlar;
Asıl meselenin;
-CNN INT,
8-10 saat Taksim'den canlı yayın yaptığında,
-İsrail
eski Dışişleri Bakanı Libermanın; "Taksim'de yaşananlar beni çok mutlu
ediyor..." itirafını yaptığın da,
-İsrail
Parlamento Başkanı Livnin'in; "Tayyip Erdoğan iktidardan düşünceye kadar
duaya devam edeceğiz..." çabalarını gördükten sonra,
-Almanya
Başbakanı, yasadışı terörist örgütü DHKP-C militanlarını tebrik ederken,
-Gezi
Parkında masumane ağaç eylemi yapanları, yasadışı örgütler zorla provoke edip,
Polise, kamu malına saldırırken, ortalık yakılıp, yıkılırken, Milletin her bir
ferdi huzursuz edilirken… Asıl meselenin ne olduğunu görebildik mi,
anlayabildik mi?
Küresel
güçlerin Türkiye ile hesapları daha evvelden bozuldu aslında,
-Mayıs
2010; Bir-LEŞ-miş Milletler İran'a yaptırım kararı alıyor,
Hemen
ardından, Türkiye, Brezilya ve İran alınan bu karara rağmen, 'Uranyum
zenginleştirme' antlaşması imzalıyor,
08
Haziran 2010, Bir-LEŞ-miş Milletler İran'a yaptırım paketini oyluyor. Oylama
sonucu; 12 Evet, Türkiye ve Brezilya Hayır...
1-18
Haziran 2013 Türkiye, Gezi parkında gündeme gelen Özgürlük(!) talepleri, 18
Haziran 2013 itibariyle Brezilya sokaklarında da yankılanmaya başlıyor. İlk gün
10 bin kişinin yürüdüğü Brezilya sokaklarında, o günün akşamı, Brezilya Cumhurbaşkanı
Dilma Rousseff; ‘eylemcilerin mesajlarını aldığını, hemen gereğini yapmak adına
büyük reformlar yapacağını’ vaat etmesine rağmen, ikinci gün sokaklarda
yürüyenlerin sayısı neden 1 milyon kişiyi aşmış oldu.
Önce
Türkiye’de denediler, karıştırdılar, yaktılar, yıktılar. Muhterem Başbakan
tarafından oyunları bozulunca, hemen Brezilya’ya döndüler, aynı oyunu, Copy
Paste (Kopyala yapıştır) yaparak, Gezi'de deneyip beceremedikleri devrimi
kopyalayıp, Brezilya sokaklarına yapıştırdılar...
Taksim de
henüz ağaç kesilmeden ayağa fırlayanlar, aynı parka 125 yetişmiş ağaç, 5000
çiçek ekilmesine rağmen yakmaktan-yıkmaktan niçin vazgeçmediler. Aynı şekilde
Brezilya'da da, ulaşıma yapılan zamlar iptal edilmesine, büyük reformlar vaat
edilmesine rağmen eylemlere neden son
verilmedi...
Yani demem
o ki; Özgürlük filan değildi istenen, asıl yapılmak istenen hem Türkiye’ye ve
hem de Brezilya’ya, Küresel Emperyalistlere ve Küresel despotizme gösterilen
başkaldırıdan dolayı, ödettirilmeye çalışılan bedeldir.
Eylemcilerin
istekleriyle, Paranın efendilerinin istekleri çok farklı şeylerdi.
Günlerce
süren Gezi eylemcilerinin,
Kimisi Gezi
Parkına özgürlük istedi,
Kimileri,
ağaç, çiçek ve böceklere özgürlük istedi,
Kimisi,
yiyeceğine, içeceğine ve giyeceğine özgürlük istedi,
Bazıları,
cinsel arzularına özgürlük istedi,
İstedi de
istedi...
Küresel
emperyalistlerin, Baronların temelde istedikleri ise; Ak Parti iktidarının
Mayıs ayı içerisinde gerçekleştirdiği ihalelerden vazgeçmesiydi.
İstiyorlar
ki;
-İstanbul'a
3.köprü yapılmasın,
-Kanal
İstanbul projesi durdurulsun,
-Hele hele
3. havalimanı kesinlikle yapılmasın...
Esasen, bu
üç Projede geri adım atılmasını isteyen paranın efendileri, Küresel Baronlar
olduğunu;
-İngiliz
BBC tv kanalının feryatlarından,
-ABD nin
yeryüzünde tetikçiliğini yapan CNN INT tv nin figanlarından,
-AB nin
almak istediği kararlarından,
-AP
Milletvekillerinin hezeyanlarından,
-İngilizlerin,
Fransızların ve Almanya'nın verdiği mesajlardan anlıyoruz...
İstedikleri
geri adımlar atılmayınca, kasalarını doldurmak için her yolu denediler.
Yıktılar
olmadı, yaktılar olmadı.
Tencere -
Tava çaldılar olmadı.
20 gün
boyunca, Gezi Parkta yattılar, Divan otelden kalktılar olmadı.
Sendikalar,
işçileri 20 günde 3 defa Greve çağırdılar ama tınlayan olmadı...
İlk gün
itibariyle Baronların ve Gezi Eylemcilerinin tümünün de ortak isteği;
"TAYYİP GİTSİN..."
Gitsin de
yerine kim gelecek?
Tayyip bey,
siz istediğiniz için bırakıp gidecek bi Başbakan mı ki, siz istemediğiniz anda
çekip gitsin. Bu ülkede son yapılan seçim de milletin %50’si ‘Tayyip Bey
kalsın’ demiş. Siz ‘git’ deseniz de, muhtemeldir ki 8 ay sonra yapılacak yerel
seçimlerde milletin %60’ı yine kalsın diyecektir.
Küresel
çete 28 Şubat’ta da ‘Erbakan gitsin’ dedi, Erbakan gitti. Sonrasında Ülkemiz üzerinde tezgahladıkları büyük plan aleyhlerine döndü,
3 Kasım 2002 de Ak Parti iktidarıyla planları başlarına geçti.
Erbakan
neden gitti?
-Merhum
Erbakan, 1996-1997 arsında 11 aylık Başbakanlığında kurduğu ‘Havuz’ ekonomisiyle, ulusal ve
küresel sermaye kıyameti koparmaya başlamış hemen ardından, bu milletin bi
kesimini manipüle ederek, ‘irtica geliyor’ korkusuyla, milletin eline
verdikleri tencere – tavayla eylem yapmaya başlamışlardı. O gün söyledik anlatamadık, memleket ve
milletimiz üzerinde sömürücülerin yeniden hegemonya kurmak istediklerini,
milletimizi oyuna getirmek istedikleri gerçeğinin altını çizdik ama
anlatamadık.
O gün
milleti gaza getiren sanatçılar-siyasetçilerin,
-‘irtica’
ile milleti korkutan gazeteciler-patronların,
-Havuz
sisteminden nemalanamayan sivil-asker bürokratların, ta ki aradan 15 yıl
geçtikten sonra, ‘kandırıldık’, ‘aldatıldık’, itiraflarına şahit olduk.
-Yine
Merhum Erbakan, 1996-1997’de 11 aylık Başbakanlığında Türkiye'yi %+14 büyütmüş,
karşılığında 28 Şubat sürecinde birileri ellerine tencere-tava aldılar ve
Hükümeti düşürmüşlerdi.
Bu defa,
2013 yılının ilk çeyreğinde;
AB ülkeleri
(27 Ülke): -0.7
Almanya :
-0.3
İspanya :
-2
Fransa :
-0.4
İtalya :
-2.3
Hollanda :
-1.3
İngiltere :
+0.3
Japonya :
+0.9
ABD : +1.8
TÜRKİYE :
+3 (Kaynak: Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat))
Yıl olmuş
2013, AB ülkeleri küçülürken, Başbakan Erdoğan Türkiye'yi %+3 büyütmüş, yine
karşılığında tencere-tava çaldılar, yaktılar-yıktılar, ama bu defa Hükümeti
düşüremediler, kendileri, tencere-tavacılar düştü... Gezi Parkında eylem
yapanların, milleti gaza getiren sanatçı-gazetecilerin de aradan bi zaman
geçtikten sonra bizleri yeniden haklı çıkaracakları muhakkaktır.
20 gün
boyunca millet olarak büyük bi imtihandan geçtik,
Kim kimdir
ortaya çıktı, dostlar böylesi karanlık günleri vesile bilerek dostluklarını
pekiştirdi, dost görünümlü insanlar da yine bu puslu anın karanlığından
faydalanarak, yavaşça safını değiştirdi. Hemen karşı tarafa geçip 'İnatçı,
Diktatör' demeye başladılar. Sandılar ki, (kendi lisanlarıyla) ‘Diktatör’ ilan
ettikleri Erdoğan gidecek, yerine kendilerinden birileri gelecek. Şunu
anlayamadılar, Erdoğan yıkılırsa altında hepimizin kalacağını düşünemediler.
Başımıza
gelen her şeyde mutlak bi hayır vardır. Şer gibi gelir, hayra vesile olur.
Tıpkı Gezi Parkı olaylarında yaşananlar, yeniden safların netleşmesine,
sıklaşmasına vesile olduğu gibi. 20 günde kazananlar oldu elbet, kaybedenler de
oldu, bir de buharlaşıp yok olanlar oldu... Eylemlerin neticesinde, kimimiz
kazandı, kimimiz kaybetti, kimimiz de ortadan kayboldu. Kaybedenler şimdilik
mevzilerinden geri çekilmiş gibi gözükse de, bu kaybedişin ardından yeniden bi
daha başka pozisyonda karşımıza
çıkacakları da muhakkaktır. Mart 2014 yerel seçimleri öncesi, Gene Sharp'ın
direniş tekniklerinin tamamı yeniden denenecek, yeni yüzler tarafından yeni
senaryolar yeniden sahnelenecek. Yeni Müftü efendilerin eşleri yine arzı endam
edecek. Duran adamları bu sefer, 'amuda kalkacak', her yol denenecek, her şey
yapılacak...
Hani
şerbetlendik artık, artık eskisi gibi değiliz.
Eskiden
olduğu gibi, Uğur Dündar'ın gözlerimize ve gönüllerimize soktuğu Fadime Şahin’lerin
tezgahlarına kanmıyoruz artık. Gül Taşlı Cenal Gezi Parkla yapılmak isteneni,
çok net ortaya koydu aslında. Hem gözlerimizin açılmasına, hem de oyunun
bozulmasına büyük ölçüde vesile oldu. 28 Şubat medyası işbaşında olsaydı, Müftü
eşi olduğunu iddia eden Gül hanım ile İhsan Eliaçık, Uğur Dündar'ın maymunu
olurdu. 28 Şubatta yaşananlardan çıkarılan dersler neticesinde bu gün, böylesi
provokatif eylemler ekranlarda kendilerine yer bulamayınca aynı gün deşifre
oluyorlar elhamdülillah..
28 Şubatta kendisine her gün,
her an bir provokasyon yapılan bir hükümet vardı iş başında. Bir yanda, 28
Şubatta kartel medyasının ekranlarında Fadime Şahin iki gözü iki çeşme her gün
saatlerce gözlerimize sokulup; Fadime'nin Müslüm Gündüz'le pespaye halleri
evlerimize kadar servis edildi. Öte yanda, halkın bi kısmının eline tencere-tava
vererek, gazetecisi-patronu, işvereni-işçisi, askeri-sivili top yekûn harp ilan
etmişlerdi iş başındaki hükümete. Refah Yol hükümeti işbaşından ayrıldıktan
sonra anladık ki, herkes kendisine verilen senaryo gereği, kendi rolünü
oynamış...
Hani 28
Şubatta vatanı kurtaracaklardı?
28
Şubat'ta; 'Refah Yol Hükümetini yıkın, parasını benden alın' diyen Rahmi Koç,
Refah Yol Hükümeti yıkıldıktan sonra, 21 Bankadan hortumlanan 242 Milyar doları
niye cebinden ödemedi de, millete ödetti. Ülkeyi kurtaracaktı (!) güya... 28
Şubatın üzerinden onca yıl geçmesine rağmen, yine aynı senaristler, aynı oyunla
yeniden karşımıza çıktılar.
Küresel
çete senaryo yazdı, işbirlikçi artistler oynadı,
Duranlar
oldu, vuranlar oldu,
Yakanlar
oldu, yıkanlar oldu,
Kıranlar
oldu, dökenler oldu,
Tencere-tava
çalanlar oldu,
Mesele
çiçek-böcek değildir diyenler oldu…
Sonunda
alayına kapağı, Zahide Nine yapıştırdı: "Sana mı yedireceğim bu
memleketi..." Küresel Gezi darbecilerinin direnerek kaybettiklerinin
ilanıdır Zahide Nine’nin söyledikleri…
Direniş;
arkana Küresel çeteyi alarak, Anadoluya kafa tutmak değil;
Asıl
direniş; arkana Anadoluyu alarak, Küresel çeteye kafa tutmaktır...
300 bin
vatan evladı, küresel çeteye kafa tutmak, bu vesile ile oyunu bozmak
adına, "Mesele Ak Parti değil
arkadaş, sen daha anlamadın mı? Hadi Sincan'a..." diyerek Ankara’nın
Sincan’ına niçin koştuysa,
Hemen
arkasından,
Siyasete ve
seçilmişlere, Parlamentoya ve Demokrasiye sahip çıkmak adına, içerdeki ve
dışarıdaki yakıp yıkanlara, milletin muktedir gücünü göstermek için 1 milyon
insan! İstanbul’un Kazlıçeşme'sine neden sel olup aktıysa...
Kayseri,
Samsun ve Erzurum’a da onun için koştu,
Küresel
çeteye kafa tutmak için, oyunlarını bozmak için koştular…
Ankara'nın
Sincan'ından tüm işbirlikçilere...
İstabul’un
Kazlıçeşme’sinden Baronlara, Lobilere, Haydutlara...
Kayseri’den,
Samsun’dan, Erzurum’dan tüm ihanet şebekelerine, küresel haydutlara, kirli
çetelere Sayın Başbakan tarafından tarihi 'Balans Ayarı' yapıldı...
Meselenin
özeti budur...
Bizler millet
olarak,
Merhum
Menderes için,
Merhum Özal
için,
Merhum
Erbakan için sokağa çıkmadık, taş atmadık, yıkmadık, yakmadık...
‘Besmelemiz’in
onların tüm planlarını bozacak, oyunlarını başlarına geçirecek kadar gücü
olduğuna iman ettik elhamdülillah…
Bu güne dek
yıkmadık, yakmadık,
Bu günden
sonra da yakan, yıkan olmayacağız,
Üstad
NFK'nın lisanıyla;
"Ey
düşmanım; Sen benim ifadem ve hızımsın.
Gündüz
geceye muhtaç, bana da sen lazımsın..." diyerek, eksiklerimizi tespit
edip, gidermenin çabasıyla yol almak durumundayız.
Dualarımız,
gayretlerimiz 8 ay sonra yapılacak seçim sandıklarında, onların planlarının tam
ortasına ‘oy’ olup düşecektir bu böyle
biline…
Hep dua
ettik,
Yine
ediyoruz...
Allah c.c;
Bu cennet vatandan, her türlü kargaşayı, kavgayı, sıkıntı ve belayı
uzaklaştırsın.
Milletimizi
içinde bulunduğu sıkıntılardan tez zamanda selamete çıkarsın.
Milletimiz
ve memleketimiz üzerinde plan yapanlara fırsat vermesin,
Tezgahlanan
hain planları, plan yapanların başlarına geçirsin vesselam...
27 Haziran
2013
mus@bhy