Translate

29 Haziran 2013 Cumartesi

Gezi'den Lice'ye

Gezi Parkında devrim yapamayanlar, yakarak-yıkarak netice alamayanlar, şimdi de tezgahı Lice'ye açtılar sanki.
Lice'de, mevcut karakolun tamiratını bahane ederek, 'Kalekol istemeyiz' diyerek karakolu ateşe verenlerle;
'Ağaçları kestirmeyiz'  diyerek sokaklara koşup ellerine tencere-tava alıp milleti huzursuz edenler,
20 gün boyunca yakıp-yıkanlar, kamu malını kırıp-dökenler arasında çok bi fark yok aslında...
Gezi'de Duran adam Sırp,
Toma'ya siper olan kadın Amerikan,
Soyunup dans eden Alman,
Gezi'nin Doktoru sahte,
Müftü Efendinin eşi CHP li çıktı ya,
Planlar ters tepip, devrim yapamayınca, aynı senaryo, aynı artist kadrosu koştular Lice'ye...
Bilmiyorlar ki;
1000 yıl Ortadoğu insanı, Türk-Kürt, Arap-Acem, Alevi-Sünni, kavga etmeden aynı sofrada, bu topraklarda kavgasız, barış içerisinde yaşadı,
Son 100 yıl aynı toprakların insanı birbirinin kanını döktü, göz yaşını döktü, acıların en büyüğünü yaşadı.
Başlatılan Çözüm Süreci, kan ve gözyaşının bitmesi için atılan adımların en büyüğüdür. Bu adım, yeryüzünde kandan beslenen Vampirleri elbette rahatsız etmiştir. Çözüm Sürecinin sabote edilmesi için her yol deneniyor.
Reyhanlı Saldırısı da Çözüm Sürecine sabotajdır.
Küresel Gezi Park Saldırısı da, Çözüm Sürecine sabotajdır.
Lice olayları da Çözüm Sürecine sabotajdır.
Bu topraklarda yaşayan Türk ve Kürt insanı, Alevi ve Sünni insanlar, böylesi iç ve dış hainlerin tezgahladıkları oyunların, birbirlerine 'kardeş' olamayışlarının bedellerini çok ağır ödemiştir geçmişte.
Son 6 ay, Çözüm Sürecinde Türk ve Kürt kardeşler olarak, bu kadar mesafe almışken, ne Türk, ne de Kürt, ne Alevi, ne de Sünni, Çözüm Sürecinden vazgeçmeyecektir.
Kanlı ellerinizi Türk'ün üzerinden, Kürtün üzerinden çekin!
Türk insanı ve Kürt insanı 6 ay evvel yeniden 'kardeşler' olmaya karar verdi. Hangi planla gelirseniz gelin, Türk ve Kürt, hain oyununuza figüran olmayacaktır...
Son 40 yıldır bu topraklarda, bölge insanının kanıyla beslenen vampirlere inat, Küresel ve ulusal çetelere inat, tüm hainlere inat...
Bu topraklar, esenlik yurdu, selamet yurdu, barış yurdu oluncaya kadar, Türk ve Kürt kardeş olmaya devam edecektir bu böyle biline...
Bundan böyle Türk ve Kürt oyuna gelmeyecek, Çözüm Süreci devam edecek ve hayırla neticelenecektir.
Gezi de devrim yapamayanlar, düşün milletin yakasından...

29 Haziran 2013

mus@bhy

27 Haziran 2013 Perşembe

KÜRESEL GEZİ SALDIRISI


Saldırının sebebi olarak, İstanbul – Taksim meydanını yayalaştırmak, Gezi Parkını yeniden düzenlemek adına Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan, Ak Parti ve CHP Belediye Meclis Üyeleri tarafından kabul gören Taksimi yayalaştırma projesinin başladığı 28 Mayıs 2013 günüyle başlamış gibi gösterilse de; Esasen, ilk günlerde bizlere ‘ağaçların özgürlüğü’ olarak takdim edilen eylemin 28 Mayıs itibariyle başlamadığı, ‘asıl meselenin ağaç olmadığı’ gerçeği, asıl yapılmak istenen  Gezi Parkı ayaklanması ile dışarıdaki hainlerin, içerdeki figüranları vasıtasıyla, Ak Parti iktidarının 10 yılda, hem küresel, hem bölgesel ve hem de ulusal baronlara karşı verilen mücadeleyle kazanılan zafere, gösterilen tahammülsüzlüktü.
Şöyle ki;
-Eylemler başlamadan günler önce, karargahların belirlenmesi,
-Özel üniversitelerin yemek hanelerinde eylemciler için  binlerce kumanyalar hazırlanması,
-Eylemler başladıktan sonra aynı özel üniversitelerden öğrenciler, üniversitelerin servis otobüsleriyle eylem alanına taşınması,
-Ülkemiz de ki baronların eylemcilere kapılarını açmaları, onları otellerinde ağırlamaları, eyleme sponsorluk yapmak için birbirleriyle yarışmaları,
-Millete, makarnacı-kömürcü diyerek hakaret edenlerin, meydanlarda eylemcilere kamyonlarla Bira ikram etmeleri,
-Twitter’de,  #direngezi hastagı 1 ay önceden hazırlanmış olması,  TT listesine taşıyacak isimlerin tespit edilmesi ve paralarının ödenmesi,
-31 Mayıs sabahında, saat 05.00 da gezi parkta eylem yapanların üzerine tazyikli su sıkan ve daha sonra orantıyı kaçırıp gaz sıkan polislere, kimler tarafından talimat verildiği, hangi amirler tarafından görevlendirildikleri henüz bulunamamış olması, yani devletin aynı devlete kendi görevlileri tarafından yapılan sabotajın faillerinin bulunamaması, eylemlerin ‘ağaç’ eylemi olmadığını görmemize yeterde artar bile.
28 Mayıs günü başlayan eylemler, provokasyonlar, tahrikler ve tehditler…
Yakanlar, yıkanlar, kıranlar ve dökenler…
Gezi eylemleri başladığı ilk gün itibariyle, meydanlarda pozisyon alan, olmayan şeyleri olmuş gösteren, olayları provoke etmek için her şeyi yapan Küresel Baronlar, eylemlerin baş artisti olarak M.Ali Alabora’yı eylemcilerin önüne koyarak işe başladı. “Mesele ağaç meselesi değil arkadaş, sen daha anlamadın mı? Haydi sen de gel…” tweetiyle başlayan, daha sonraları, yer yüzünde emperyalizmin ve küresel baronların tetikçiliğini yapan CNN INT. kanalının üstün performansı(!) ile, “Türk Polisi bizi öldürüyor, üzerimize kurşun yağdırıyor” röportajıyla harekete geçirilen Vandallıklar, yeryüzünde zulmün bayraktarlığını yapan ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, AB ve AP’nin yeni kararlar almasını sağladı. Yani kendileri yazıp, kendileri oynadıkları oyunda, yerli işbirlikçilerin ortaya koyduğu Vandallık, küfür cephesini yeniden birleştirdi.
Gezi Parkında bulunan ağaçların kesilmesini engellemek için sokaklara koşanlar, 28-31 Mayıs arası, 3 gün ve gece Gezi Parktan yattılar kalktılar. Her hangi bi taşkınlık yoktu. Yani henüz ‘Tayyip istifa' sloganları atılmıyordu. Sadece, ‘ağaçları kestirmeyiz’ diyenler gelmişler, kendilerini haklı göstermek için, çevreye olan duyarlılıklarını ispat etme adına Gezi Parkında yatmışlar. 31 Mayıs sabahı saat 05.00 sularında OTPOR’un da devreye girmesiyle, eylemciler Polis tarafından sıkılan tazyikli su ve biber gazıyla uyandırılınca, eylemin tüm kontrolü OTPOR’un eline de geçmiş oldu. Yakmalar ve yıkmalar da o gün itibariyle başlamış oldu. Günlerce eylemcilerin uyguladıkları teknikler ve taktikler, adına OTPOR denilen merkezi Sırbistan, Finansörü CIA olan ihanet şebekesinin teknik ve taktikleri ile birebir örtüşüyordu. OTPOR, toplam 37 ülkede devrim planı ve eylemi yapmış, Gürcistan’da, Ukrayna’da, Sırbistan’da, Orta Doğuda  ve daha bir çok ülkenin içerisine girmiş, oraları karıştırmış, bazı bölgelerde başarılı olmuş, bazı yerlerde oyunu bozulmuş,.. Gezi eylemleriyle de gördük ki, eylemciler protestolarını, başından bu güne kadar, Gene Sharp’ın kaleme aldığı 198 maddelik ‘Şiddetsiz eylem yöntemleri’  uygulamışlar.

-M.Ali Alabora’nın tweeti,
-Sanatçıların eylemlerde en önde olmaları,
-Sair zamanlarda bir birine selam vermeyen yasadışı örgütlerin aynı tarafta bulunmaları,
-Gül Taşlı Cenal’ın, kendisine verilen rol gereği Müftü Efendinin eşi olması,
-Sloganları, el ilanları, poster ve afişleri,
-Protesto amaçlı soyunmaları,
-Protesto amaçlı ‘duranadam’ olmaları,
-Sendikaların eylemcilere destek verme adına iş bırakmaları,
-Tencere-tava çalmaları,
-Yakmaları-yıkmaları,
-Kırmaları-dökmeleri…
Eylemlerde uygulanan tüm teknikler, Gene Sharp’ın kaleminden çıkan, Otpor eliyle başka ülkelerde uygulanan tekniklerle birebir aynı idi…
Ülkemiz neden Küresel çetenin hedefi haline geldi? Ülkemiz üzerindeki hain planları bozabilmemiz için bunları bilmeye mecburuz.
-Dünyada kazanılan her 100 doların 85 doları Yahudiler'in bankalarından, kendi hesaplarına giderken, milletten toplanan vergilerle ödenen borç faizleri oyunuyla, ülkelerin bütçelerinin %90 oranında hortumlanmasıyla Küresel çetenin emperyal düzeni ancak ayakta kalabildi asırlarca. Bu sömürü düzeni Türkiye için de böyleydi. 2003 yılında Türkiye'de kazanılan her 100 doların 80'i Yahudiler'in cebine girerdi.  Ancak Ak Partinin 10 yıllık iktidarı döneminde bu değişti.  Şu anda kazanılan her 100 doların 35 doları Yahudiler'in cebine giriyor. Bu durum Küresel çetenin hesabını bozan bir durumdur. Türkiye bu sebepten hedefte, bu yüzden, ‘ağaçların özgürlüğü’ istenmekte, yakanlar-yıkanlar, tencere ve tavacılar bunun için sokakta!
Başından bu güne, Gezi eylemlerini net bir şekilde özetleyen şu dört maddenin altının çizilmesi şarttır. Fransız gazetecinin gördüğünü biz göremez isek, oynanan büyük oyunu bozma imkan ve ihtimalimiz yoktur.
Fransa'da yayın yapan bir radyoda konuşan bir Fransız gazeteci şunları söylüyor:
"Eğer Erdoğan bir 10 yıl daha Türkiye'de iktidarda kalırsa şunların yaşanması muhtemeldir:
1- TL dünyanın en prestijli dört para biriminden birisi olabilir.
2- Dünyada petrolün fiyatını belirleyen Newyork ve Londra'dan sonra 3. merkez Ceyhan olabilir.
3- İstanbul'a yapılacak olan 3. havaalanı ticari havaalanı olarak Londra ve Frankfurt'u bitirebilir.
4- Kanalİstanbul projesi şu an yürürlükte olan birçok ticari anlaşmayı geçersiz kılabilir.
Bunları ben söylemiyorum, söyleyen bir Fransız gazeteci.
Uluslararası sömürünün tetikçiliğini yapan CNN INT tv kanalının yaptığı provokasyonlarla;
- ‘Gezi Parkı, İstanbul’un son yeşil alanı’ yalanı,
-Muhterem Başbakanın İstanbul - Kazlıçeşme mitinginde bulunan 1 milyondan fazla İstanbullunun fotoğrafını, ‘Binlerce direnişçi, Tayyip Erdoğan’ı protesto ediyor’ yalanı,
-Eylemlerin baş artisti M.Ali Alabora ile yaptığı röportajda ‘Türk Polisi bizi öldürüyor’ yalanı hangi oyunun parçasıdır?…
"Mesele Gezi Parkında 3-5 ağaç değil, hadi Taksim'e gelin" davetini yapanlar;
Asıl meselenin;
-CNN INT, 8-10 saat Taksim'den canlı yayın yaptığında,
-İsrail eski Dışişleri Bakanı Libermanın; "Taksim'de yaşananlar beni çok mutlu ediyor..." itirafını yaptığın da,
-İsrail Parlamento Başkanı Livnin'in; "Tayyip Erdoğan iktidardan düşünceye kadar duaya devam edeceğiz..." çabalarını gördükten sonra,
-Almanya Başbakanı, yasadışı terörist örgütü DHKP-C militanlarını tebrik ederken,
-Gezi Parkında masumane ağaç eylemi yapanları, yasadışı örgütler zorla provoke edip, Polise, kamu malına saldırırken, ortalık yakılıp, yıkılırken, Milletin her bir ferdi huzursuz edilirken… Asıl meselenin ne olduğunu görebildik mi, anlayabildik mi?
Küresel güçlerin Türkiye ile hesapları daha evvelden bozuldu aslında,
-Mayıs 2010; Bir-LEŞ-miş Milletler İran'a yaptırım kararı alıyor,
                Hemen ardından, Türkiye, Brezilya ve İran alınan bu karara rağmen, 'Uranyum zenginleştirme' antlaşması imzalıyor,
                08 Haziran 2010, Bir-LEŞ-miş Milletler İran'a yaptırım paketini oyluyor. Oylama sonucu; 12 Evet, Türkiye ve Brezilya Hayır...
1-18 Haziran 2013 Türkiye, Gezi parkında gündeme gelen Özgürlük(!) talepleri, 18 Haziran 2013 itibariyle Brezilya sokaklarında da yankılanmaya başlıyor. İlk gün 10 bin kişinin yürüdüğü Brezilya sokaklarında, o günün akşamı, Brezilya Cumhurbaşkanı Dilma Rousseff; ‘eylemcilerin mesajlarını aldığını, hemen gereğini yapmak adına büyük reformlar yapacağını’ vaat etmesine rağmen, ikinci gün sokaklarda yürüyenlerin sayısı neden 1 milyon kişiyi aşmış oldu.
Önce Türkiye’de denediler, karıştırdılar, yaktılar, yıktılar. Muhterem Başbakan tarafından oyunları bozulunca, hemen Brezilya’ya döndüler, aynı oyunu, Copy Paste (Kopyala yapıştır) yaparak, Gezi'de deneyip beceremedikleri devrimi kopyalayıp, Brezilya sokaklarına yapıştırdılar...
Taksim de henüz ağaç kesilmeden ayağa fırlayanlar, aynı parka 125 yetişmiş ağaç, 5000 çiçek ekilmesine rağmen yakmaktan-yıkmaktan niçin vazgeçmediler. Aynı şekilde Brezilya'da da, ulaşıma yapılan zamlar iptal edilmesine, büyük reformlar vaat edilmesine  rağmen eylemlere neden son verilmedi...
Yani demem o ki; Özgürlük filan değildi istenen, asıl yapılmak istenen hem Türkiye’ye ve hem de Brezilya’ya, Küresel Emperyalistlere ve Küresel despotizme gösterilen başkaldırıdan dolayı, ödettirilmeye çalışılan bedeldir.
Eylemcilerin istekleriyle, Paranın efendilerinin istekleri çok farklı şeylerdi.
Günlerce süren Gezi eylemcilerinin,
Kimisi Gezi Parkına özgürlük istedi,
Kimileri, ağaç, çiçek ve böceklere özgürlük istedi,
Kimisi, yiyeceğine, içeceğine ve giyeceğine özgürlük istedi,
Bazıları, cinsel arzularına özgürlük istedi,
İstedi de istedi...
Küresel emperyalistlerin, Baronların temelde istedikleri ise; Ak Parti iktidarının Mayıs ayı içerisinde gerçekleştirdiği ihalelerden vazgeçmesiydi.
İstiyorlar ki;
-İstanbul'a 3.köprü yapılmasın,
-Kanal İstanbul projesi durdurulsun,
-Hele hele 3. havalimanı kesinlikle yapılmasın...
Esasen, bu üç Projede geri adım atılmasını isteyen paranın efendileri, Küresel Baronlar olduğunu;
-İngiliz BBC tv kanalının feryatlarından,
-ABD nin yeryüzünde tetikçiliğini yapan CNN INT tv nin figanlarından,
-AB nin almak istediği kararlarından,
-AP Milletvekillerinin hezeyanlarından,
-İngilizlerin, Fransızların ve Almanya'nın verdiği mesajlardan anlıyoruz...
İstedikleri geri adımlar atılmayınca, kasalarını doldurmak için her yolu denediler.
Yıktılar olmadı, yaktılar olmadı.
Tencere - Tava çaldılar olmadı.
20 gün boyunca, Gezi Parkta yattılar, Divan otelden kalktılar olmadı.
Sendikalar, işçileri 20 günde 3 defa Greve çağırdılar ama tınlayan olmadı...
İlk gün itibariyle Baronların ve Gezi Eylemcilerinin tümünün de ortak isteği; "TAYYİP GİTSİN..."
Gitsin de yerine kim gelecek?
Tayyip bey, siz istediğiniz için bırakıp gidecek bi Başbakan mı ki, siz istemediğiniz anda çekip gitsin. Bu ülkede son yapılan seçim de milletin %50’si ‘Tayyip Bey kalsın’ demiş. Siz ‘git’ deseniz de, muhtemeldir ki 8 ay sonra yapılacak yerel seçimlerde milletin %60’ı yine kalsın diyecektir.

Küresel çete 28 Şubat’ta da ‘Erbakan gitsin’ dedi, Erbakan gitti.  Sonrasında Ülkemiz üzerinde  tezgahladıkları büyük plan aleyhlerine döndü, 3 Kasım 2002 de Ak Parti iktidarıyla planları başlarına geçti.
Erbakan neden gitti?
-Merhum Erbakan, 1996-1997 arsında 11 aylık Başbakanlığında  kurduğu ‘Havuz’ ekonomisiyle, ulusal ve küresel sermaye kıyameti koparmaya başlamış hemen ardından, bu milletin bi kesimini manipüle ederek, ‘irtica geliyor’ korkusuyla, milletin eline verdikleri tencere – tavayla eylem yapmaya başlamışlardı.  O gün söyledik anlatamadık, memleket ve milletimiz üzerinde sömürücülerin yeniden hegemonya kurmak istediklerini, milletimizi oyuna getirmek istedikleri gerçeğinin altını çizdik ama anlatamadık.
O gün milleti gaza getiren sanatçılar-siyasetçilerin,
-‘irtica’ ile milleti korkutan gazeteciler-patronların,
-Havuz sisteminden nemalanamayan sivil-asker bürokratların, ta ki aradan 15 yıl geçtikten sonra, ‘kandırıldık’, ‘aldatıldık’, itiraflarına şahit olduk.
-Yine Merhum Erbakan, 1996-1997’de 11 aylık Başbakanlığında Türkiye'yi %+14 büyütmüş, karşılığında 28 Şubat sürecinde birileri ellerine tencere-tava aldılar ve Hükümeti düşürmüşlerdi.
Bu defa, 2013 yılının ilk çeyreğinde;
AB ülkeleri (27 Ülke): -0.7
Almanya : -0.3
İspanya : -2
Fransa : -0.4
İtalya : -2.3
Hollanda : -1.3
İngiltere : +0.3
Japonya : +0.9
ABD : +1.8
TÜRKİYE : +3 (Kaynak: Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat))
Yıl olmuş 2013, AB ülkeleri küçülürken, Başbakan Erdoğan Türkiye'yi %+3 büyütmüş, yine karşılığında tencere-tava çaldılar, yaktılar-yıktılar, ama bu defa Hükümeti düşüremediler, kendileri, tencere-tavacılar düştü... Gezi Parkında eylem yapanların, milleti gaza getiren sanatçı-gazetecilerin de aradan bi zaman geçtikten sonra bizleri yeniden haklı çıkaracakları muhakkaktır.
20 gün boyunca millet olarak büyük bi imtihandan geçtik,
Kim kimdir ortaya çıktı, dostlar böylesi karanlık günleri vesile bilerek dostluklarını pekiştirdi, dost görünümlü insanlar da yine bu puslu anın karanlığından faydalanarak, yavaşça safını değiştirdi. Hemen karşı tarafa geçip 'İnatçı, Diktatör' demeye başladılar. Sandılar ki, (kendi lisanlarıyla) ‘Diktatör’ ilan ettikleri Erdoğan gidecek, yerine kendilerinden birileri gelecek. Şunu anlayamadılar, Erdoğan yıkılırsa altında hepimizin kalacağını düşünemediler.
Başımıza gelen her şeyde mutlak bi hayır vardır. Şer gibi gelir, hayra vesile olur. Tıpkı Gezi Parkı olaylarında yaşananlar, yeniden safların netleşmesine, sıklaşmasına vesile olduğu gibi. 20 günde kazananlar oldu elbet, kaybedenler de oldu, bir de buharlaşıp yok olanlar oldu... Eylemlerin neticesinde, kimimiz kazandı, kimimiz kaybetti, kimimiz de ortadan kayboldu. Kaybedenler şimdilik mevzilerinden geri çekilmiş gibi gözükse de, bu kaybedişin ardından yeniden bi daha  başka pozisyonda karşımıza çıkacakları da muhakkaktır. Mart 2014 yerel seçimleri öncesi, Gene Sharp'ın direniş tekniklerinin tamamı yeniden denenecek, yeni yüzler tarafından yeni senaryolar yeniden sahnelenecek. Yeni Müftü efendilerin eşleri yine arzı endam edecek. Duran adamları bu sefer, 'amuda kalkacak', her yol denenecek, her şey yapılacak...
Hani şerbetlendik artık, artık eskisi gibi değiliz.
Eskiden olduğu gibi, Uğur Dündar'ın gözlerimize ve gönüllerimize soktuğu Fadime Şahin’lerin tezgahlarına kanmıyoruz artık. Gül Taşlı Cenal Gezi Parkla yapılmak isteneni, çok net ortaya koydu aslında. Hem gözlerimizin açılmasına, hem de oyunun bozulmasına büyük ölçüde vesile oldu. 28 Şubat medyası işbaşında olsaydı, Müftü eşi olduğunu iddia eden Gül hanım ile İhsan Eliaçık, Uğur Dündar'ın maymunu olurdu. 28 Şubatta yaşananlardan çıkarılan dersler neticesinde bu gün, böylesi provokatif eylemler ekranlarda kendilerine yer bulamayınca aynı gün deşifre oluyorlar elhamdülillah..
28 Şubatta kendisine her gün, her an bir provokasyon yapılan bir hükümet vardı iş başında. Bir yanda, 28 Şubatta kartel medyasının ekranlarında Fadime Şahin iki gözü iki çeşme her gün saatlerce gözlerimize sokulup; Fadime'nin Müslüm Gündüz'le pespaye halleri evlerimize kadar servis edildi. Öte yanda, halkın bi kısmının eline tencere-tava vererek, gazetecisi-patronu, işvereni-işçisi, askeri-sivili top yekûn harp ilan etmişlerdi iş başındaki hükümete. Refah Yol hükümeti işbaşından ayrıldıktan sonra anladık ki, herkes kendisine verilen senaryo gereği, kendi rolünü oynamış...
Hani 28 Şubatta vatanı kurtaracaklardı?
28 Şubat'ta; 'Refah Yol Hükümetini yıkın, parasını benden alın' diyen Rahmi Koç, Refah Yol Hükümeti yıkıldıktan sonra, 21 Bankadan hortumlanan 242 Milyar doları niye cebinden ödemedi de, millete ödetti. Ülkeyi kurtaracaktı (!) güya... 28 Şubatın üzerinden onca yıl geçmesine rağmen, yine aynı senaristler, aynı oyunla yeniden karşımıza çıktılar.
Küresel çete senaryo yazdı, işbirlikçi artistler oynadı,
Duranlar oldu, vuranlar oldu,
Yakanlar oldu, yıkanlar oldu,
Kıranlar oldu, dökenler oldu,
Tencere-tava çalanlar oldu,
Mesele çiçek-böcek değildir diyenler oldu…
Sonunda alayına kapağı, Zahide Nine yapıştırdı: "Sana mı yedireceğim bu memleketi..." Küresel Gezi darbecilerinin direnerek kaybettiklerinin ilanıdır Zahide Nine’nin söyledikleri…
Direniş; arkana Küresel çeteyi alarak, Anadoluya kafa tutmak değil;
Asıl direniş; arkana Anadoluyu alarak, Küresel çeteye kafa tutmaktır...
300 bin vatan evladı, küresel çeteye kafa tutmak, bu vesile ile oyunu bozmak adına,  "Mesele Ak Parti değil arkadaş, sen daha anlamadın mı? Hadi Sincan'a..." diyerek Ankara’nın Sincan’ına niçin koştuysa,
Hemen arkasından,
Siyasete ve seçilmişlere, Parlamentoya ve Demokrasiye sahip çıkmak adına, içerdeki ve dışarıdaki yakıp yıkanlara, milletin muktedir gücünü göstermek için 1 milyon insan! İstanbul’un Kazlıçeşme'sine neden sel olup aktıysa...
Kayseri, Samsun ve Erzurum’a da onun için koştu,
Küresel çeteye kafa tutmak için, oyunlarını bozmak için koştular…
Ankara'nın Sincan'ından tüm işbirlikçilere...
İstabul’un Kazlıçeşme’sinden Baronlara, Lobilere, Haydutlara...
Kayseri’den, Samsun’dan, Erzurum’dan tüm ihanet şebekelerine, küresel haydutlara, kirli çetelere Sayın Başbakan tarafından tarihi 'Balans Ayarı' yapıldı...
Meselenin özeti budur...
Bizler millet olarak,
Merhum Menderes için,
Merhum Özal için,
Merhum Erbakan için sokağa çıkmadık, taş atmadık, yıkmadık, yakmadık...
‘Besmelemiz’in onların tüm planlarını bozacak, oyunlarını başlarına geçirecek kadar gücü olduğuna iman ettik elhamdülillah…
Bu güne dek yıkmadık, yakmadık,
Bu günden sonra da yakan, yıkan olmayacağız,
Üstad NFK'nın lisanıyla;
"Ey düşmanım; Sen benim ifadem ve hızımsın.
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın..." diyerek, eksiklerimizi tespit edip, gidermenin çabasıyla yol almak durumundayız.
Dualarımız, gayretlerimiz 8 ay sonra yapılacak seçim sandıklarında, onların planlarının tam ortasına ‘oy’  olup düşecektir bu böyle biline…
Hep dua ettik,
Yine ediyoruz...
Allah c.c; Bu cennet vatandan, her türlü kargaşayı, kavgayı, sıkıntı ve belayı uzaklaştırsın.
Milletimizi içinde bulunduğu sıkıntılardan tez zamanda selamete çıkarsın.
Milletimiz ve memleketimiz üzerinde plan yapanlara fırsat vermesin,
Tezgahlanan hain planları, plan yapanların başlarına geçirsin vesselam...


27 Haziran 2013

mus@bhy

23 Haziran 2013 Pazar

Berat


Bir yıllık hesabın görüldüğü, muhasebesinin yapıldığı vakit, Berat vaktindeyiz...
Her türlü zaaflarımıza, isyanımıza, nisyanımıza ve tuğyanımıza rağmen Rabbımızın affediciliğini umduğumuz,
Geri kalan ömrümüze milat olacak, yeniden bi başlangıç gecesindeyiz.
Bu geceyi fırsat bilerek,
Geçmişimizdeki  ihmalkarlıklarımızdan vazgeçerek, yönümüzü dergahına çevirdiğimiz bu vakitte;
Bizleri Berata götürecek,
Beratımızın önünde duran engelleri,
Nefislerimizin esaretini, 
Tutkularımızı, heva ve heveslerimizi terk ederek,
Özgürlük Beratımızı almaya, Berata yol bulmaya geldik Ya Rab!
Dünya yurdunun faniliğinden, Ahiret yurdunun bakiliğine doğru istikamet bulmayı umuyoruz.
Yeniden özümüze dönmek,
Kendimizi sorgulamak,
Bu vesileyle gönül dünyamızı yeniden temizlemek,
Tevbemizle geçmişimizi affettirmek,
Dua ve niyazlarımızla, kulluğumuzu yeniden ihya etmek,
Kırıp-yıktığımız gönülleri  yeniden inşa etmek için dua olup yalvarıyoruz, Beratlarımızı istiyoruz.
Ya Rabbî! Senin Rahmetin, gazabını geçmiştir.
Günahlarımızı Rahmetine terk edip, Tevbemizle kapındayız.
Tevbelerimizi kabul buyur, bizleri Recep ve Şaban’a eriştirdiğin gibi, Ramazana’da ulaştır Ya Rab!.
Bu gece, özelde ülkemiz ve milletimiz,
Genelde Coğrafyamız ve ümmetin içerisinde yaşadığı sıkıntılarından selametine vesile olsun.
Akıbetiniz hayrolsun,
Geceniz mübarek olsun…
Dua, Muhabbet ve Selametle…

5 Haziran 2013 Çarşamba

Miraç


Kutlu Nebi s.a.v Efendimizin, yedi kat göğün ötesine yükselip,
Kısa vakitte çok büyük tecelliyatın vuku bulduğu Miraç gecesinde, yükseliş gecesindeyiz...
Yıllardır bölgemizde ve son günlerde bu cennet vatanda oynanan sinsi tezgahların neticesinde,  
Huzurumuzun zedelendiği,
Aramızda ki muhabbet ve ülfetin zaafa uğradığı,
Birlik ve kardeşliğimizin bozulduğu,
Öfke, kibir ve gururla köpüren nefislerimizin duygularımıza ve vicdanlarımıza hükmettiği,
Birbirimize olan öfkemizi sokağa döktüğümüz günleri yaşamaktayız.,
Böylesi anlar da imdadımıza yetişen Miraç gecesinde,
Efendimiz s.a.v’in yeryüzü insanlığına getirdiği Rahmetin, merhametin ve sevginin,
Yeniden aramızda muhabbetin yoğunlaşmasına,
Birlik ve beraberliğimizin yeniden tesisine,
Ümmetin birliğine ve dirliğine,   
Bu vatan topraklarının yeniden “Barış, selamet ve adalet yurdu” olmasına,
Bu vakitler Miraca giden yollarınızın açılmasına vesile olsun...
Gecenizin hayrı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun,
Allah yar ve yardımcınız olsun…
Selam, dua…

2 Haziran 2013 Pazar

DİRENİŞMİŞ !!!


     Neyin direnişi?
   Eylem, protesto, direnmek böylemi olmalıydı?
 Geçmişte bizlerde eylem yaptık, protesto yürüyüşlerine katıldık. Genel Başkanı Başbakan olan partilerimiz kapatıldı, sesimizi çıkarmadık. Başörtülüler okullarında ikna odalarına sokuldu, ikna olmayanlar okullarından kovuldu, yürekler dilhun oldu, yaşananlarla ciğerler yandı, ocaklar söndü... Ama kırmadan-dökmeden, yakmadan-yıkmadan da eylemin, protestonun nasıl yapıldığının örneklerini verdik geçmiş yıllarda...
  28 Şubatın karanlık günlerinde, Sultan Ahmet meydanında 1 milyon kişiyle elele vererek başörtüsü eylemlerinde, bırakın tek bir polise çivili top atmayı, bir tek dükkan camı kırılmadı, bir tek belediye otobüsü yakılmadı, bir tek polis otosu parçalanmadı, bir tek çiçek koparılmadı dalından... Eylemlerimiz sükunet içerisinde yapıldı, neticede tepkimiz 3 Kasım 2002 de sandıklarda iktidar oldu.
 Adına Demokrasi dediğiniz düzenin adını siz koydunuz. Düzenide siz bozdunuz. Ebu Cehil misali putunuz helvadandı, acıkınca yediniz. 10 yılda yapılan 5 genel ve yerel seçimde, 2 Referandumda yenemediğinizi, direnerek yeneceğinizi sandınız. Sandıkta yapamadığınızı, Taksim'de yapmaya kalktınız. %50 oyun sizler için ifade ettiği bi mana varsa, kırıp dökmekten vazgeçin, demokrat olun.
 Sanıyorlar ki; Bu millet %50 oy verdiklerini iktidardan indirir, yerine kendilerini getirir. 28 Şubat misali ellerini ovuşturanlar, boşuna beklemeyin, heveslenmeyin, bu millet, bu ülkenin yeniden 28 Şubatın o karanlık günlerine dönmesine asla izin vermeyecektir. Bu millet, 28 Şubatta seçtiklerine sahip çıkmayışının bedelini ağır bir şekilde ödedi... BÇG ile fişlendi, sürek avlarına tabi tutuldu, bürokrasiden uzaklaştırıldı, ordudan atıldı, hayatlar yarım kaldı, umutlar söndürüldü, nesiller yok edildi...
 Şimdi yeniden yeni tezgahlarla milletin karşısına çıktılar. 3-5 ağaç bahanesiyle, Merhum Erbakan Hocamın lisanıyla tam-tam çalmaya başladılar. Tencere - tava ile yeni tezgah peşindeler. Ak Parti iktidara tencere - tava ile gelmedi ki, tencere - tava ile gitsin...
 Günlerdir, Sayın Başbakanın üslubundan dolayı ortalığı dağıtanlar…
 Ayyaş dedi diye,
 Çapulcu dedi diye,
 %50’i evde zor tutuyorum dedi diye,…
 Bi elinde yasadışı örgütlerin flamaları, öteki elinde bira şişesiyle yakıp-yıkanlara,
 Tencere - tava ile ortalığı ayağa kaldıranlara,
 T.C malı otobüs, polis otosunu kırıp dağıtıp, üzerine T.C yazanlara,
 Cami içerisine sığınıp, çöplüğe çevirenlere,…

 Yakın geçmişten bi kaç üslup örneği arzetmek isterim…
 Süleyman Demirel: “Türban gericiliktir, başörtülüler Arabistan’a gitsin” dendiğinde…
 Bülent Ecevit: “Bu kadın (Merve Kavakçı) ‘a haddini bildirin, Ajan-provokatör…” dendiğinde,
 Mesut Yılmaz: “İmam-Hatipliler yarasadır” dendiğinde,
Vural Savaş: (Refah Partililer için) “Adeta kandan başka bir şeyle beslenmeyen, kan emici vampirler ve metastaz yapan habis ur!” dendiğinde,
 Osman Özbek: (Başbakan Erbakan için) "Pezevenk" dendiğinde...

 Bu üsluplar karşısında tenceremizi - tavamızı alıp ortalığı dağıtmadık, yıkmadık, yakmadık… Bu üslupsuzluğun her kelimesini içimize attık, sesimizi çıkarmadık. Ama bu gün Başbakanın üslubunu beğenmeyip tencere - tava ile ortalığı ayağa kaldıranlar...
 O gün bu üslupsuzluğu alkışlayanlar değilmiydi?

 Türkiye’nin eski Türkiye olmaktan çıkıp yeni yolunda mesafe alması, içeriden ve dışarıdan vatansever görünümlü hainleri rahatsız etti. Onlar, istikrarın önüne 10 yıldır taş koymanın telaşındaydılar. 3-5 ağaçta bahaneleri oldu. Ama bu milletin 10 yıl önceki durduğu yerde kalmadığını hesap edemediler...
 Bu şerefli millet, oy verdiği insanları eskiden olduğu gibi kurtlar sofrasında meze yaptırmayacaktır. İç ve dış provokatörlerin istediği değil, bu milletin dediği olacak bu böyle biline...
 Solcu olabilirsiniz,
 Devrimci olabilirsiniz,
 Anarşist olabilirsiniz,
 Direnişçi de olabilirsiniz,..
 Ama adam olmadığınızı ispat ettiniz.
 Yaptıklarınıza baktıkça utanırmısınız ki?
 Camiyi ahıra çevirerek ağaçları kesilmekten mi kurtardınız? 
 Yaktınız - yıktınız.
 Kırdınız - döktünüz.
 Ağaçları da öldürdünüz insanlığı da…
 Bu mudur yani !!!
 Ne yaparsanız yapın,
 Türkiye eski Türkiye değil,
 Bu millet te eski millet değil...
 Biz bu oyunu daha evvel izledik, artık yemiyoruz.
 Ak Partiden kurtulmanın yolu Taksimden geçmiyor.
 Hadi bakalım;
 Taksime değil, bizler gibi sandığa gidin vesselam...

mus@bhy
02 Haziran 2013